Bizim düşmanımız cehâlet…

Bir çocukla konuşup söz anlatmak, bir filozofla konuşmaktan aşağı değildir.

(Bediüzzaman Said Nursî, İşaratül-İcaz)

Evet, insanın en birinci üstadı ve tesirli muallimi, onun validesidir. Bu münasebetle, ben kendi şah­sımda katî ve daima hissettiğim bu mânâyı beyan ediyorum: Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım halde, kasem ediyorum ki, en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi, merhum validemden aldığım telkinat ve mânevî derslerdir ki, o dersler fıtratımda, adeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş. Sair derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiğini aynen görüyorum. Demek, bir yaşımdaki fıtratıma ve ruhuma merhum validemin ders ve telkinâtını, şim­di bu seksen yaşımdaki gördüğüm büyük hakikatler içinde birer çekirdek-i esasiye müşahede ediyorum.

(Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar)

Vicdanın ziyası ulûm-u diniyedir. Aklın nuru fü­nunu medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder; iftirak ettikleri vakit birincisinde taassup, ikincisinde hile ve şüphe tevellüd eder.”

(Bediüzzaman Said Nursî, Münazarat)

Bir adam müstaid ve kabil olduğu şeyi terk ve ehil olmayan şeye teşebbüs etmek, şeriat-ı hilkate (yara­dılış kanunları) büyük bir itaatsizliktir.”

(Bediüzzaman Said Nursî, Muhâkemât )

Bizim düşmanımız cehâlet, zaruret, ihtilâftır. Bu üç düşmana karşı; san’at, mârifet, ittifak silâhıyla cihâd edeceğiz. Ve bizi bir cihette teyakkuza ve te­rakkiye sevk eden hakikî kardeşlerimiz Türklerle ve komşularımızla dost olup el ele vereceğiz. Zirâ husû­mette fenalık var, husumete vaktimiz yoktur.

(Bediüzzaman Said Nursî, Divân-ı Harb-i Örfî)

Hem de düşmanlarımız cehalet, zaruret ve ihtilâftır. Tabiî, Avrupa da bundan istifadeyle bizi istibdat-ı maneviyeleri altına aldılar. Bu ittihadımızla bu üç düşman-ı bîinsafa –ve başta da ih­tilâf olarak– hücum edeceğiz. Amma, ecnebilere düşman nazarıyla değil, belki saadetimizi, i’lâ-i kelimetullaha bu zamanda vasıta olan terakki ve medeniyete bizi teşvik ve icbar ettiklerinden, dost ve hadim nazarıyla bakacağız. Hem de, ecnebiler medeniyetleriyle beraber kuvvetli olduk­larından, taassup ve husumete mahal kalmamış. Zira din nokta-i nazarından medenîlere galebe çalmak ikna iledir, icbar ile değildir. Ve İslâmiyet’i mahbup ve ulvî olduğunu ef’al ve ahlâkımızla göstermek ve maddeten terakki etmekledir. İcbar ve husumet, söz anlamayan veya anlamak istemeyen vahşîlerin vahşetine karşıdır.

(Bediüzzaman Said Nursî, Makalât)

Medresetü’z-Zehra…

Van’da bulunduğu vakit, merhum Vali Tahir Paşa, Avrupa kitaplarını tetebbû ederek, kendisine sualler tertip edip so­rardı. Bunların hiçbirisini görmediği ve Türkçeyi de yeni ko­nuşmaya başladığı halde, cevabında tereddüt etmezdi. Bir gün kitapları görür ve Tahir Paşanın bunlardan sual tertip et­tiğini anlayarak, az bir zamanda kitapların muhtevasını elde eder. O zamanda en büyük gàye ve düşüncesi, Mısır’daki Ca­miü’l-Ezhere mukàbil, Bitlis ve Van’da “Medresetü’z-Zehra” isminde bir darülfünûn vücuda getirmekti. Bu teşebbüsünü kuvveden fiile çıkarmak niyetinde olup, bunu tasarlıyordu.

(Bediüzzaman Said Nursî, Tarihçe-i Hayat)

Medresetü’z-Zehrâ’nın mekteb-i iptidâîsi ve Van’ın yekpâre taşı olan kalesinin altında bulunan Horhor Medre­semin vefât etmesi ve Anadolu’da bütün medreselerin ka­patılması ile vefât etmelerine işaret ederek umûmunun bir mezar-ı ekberi hükmünde olmasına bir alâmet olarak, o aza­metli mezara, azametli Van Kalesi mezar taşı olmuş. Ey üç yüz sene sonra gelenler! Şu kalenin başında bir Medrese-i Nûriye çiçeğini yapınız! Cismen dirilmemiş, fakat rûhen bâkî ve geniş bir heyette yaşayan Medresetü’z-Zehrâ’yı cismânî bir sûrette binâ ediniz demektir. Zâten, Eski Said, ekser ha­yatı o medresenin hayâliyle gitmiş ve o matbû risâlenin yüz kırk yedinci sayfadan tâ yüz elli yedinci sayfaya kadar Med­resetü’z-Zehrâ’nın tesisine ve faydalarına dâir ehemmiyetli hakîkatleri yazmış.

(Bediüzzaman Said Nursî, Münazarat)

Bizim Aile/ Eylül 2017

Lügatçe:
Ulûm-u diniye: dini ilimler
Fünun: fen ilimleri
İftirak: perişan olmak.
Metalib: istekler, arzular.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*