Bizim umudumuzdur bu…

Melbourne / Avustralya
Melbourne’a geleli beş hafta oldu. Ama bu beş haftada otuz yıldır Türkiye’de görmek isteyip de göremediğimiz manzaralar gördük. ”Sen de çok abarttın. Kraldan çok kralcı oldun” dediğinizi duyar gibiyim. Ama bu bir mübalâğa değil. Bahsedeceğim şey ne “hayali hakikat görmek,“ ne de “ademe vücud rengi vermek.” Çok yakın bir zamanda yaşanan bir olaydan bahsedeceğim size.

Melbourne’da geçen hafta Pazar günü Flemington Multi Culturel Community’nin organize ettiği bir yürüyüş yapıldı. Geçen yıl ilki yapılan bu yürüyüşün adı ”BİRLİK VE BERABERLİK YÜRÜYÜŞÜ.” Yürüyüşün amacı Victoria Eyaletinde yaşayan insanları kaynaştırmak.

Her kesimden insanı kucaklayan; Budisti, Hıristiyanı, Müslümanı buluşturan bir yürüyüş bu. Renkleri, dilleri ve dinleri farklı olan yüzlerce insan katıldı bu yürüyüşe. Liderliğini Müslüman futbolcu Bachar Houli yaptı.

Flemington Multi Culturel Community üyelerinden olan futbolcu Houli, dininin gereklerini yerine getirmeye çalışan bir Müslüman. Houli, yürüyüşü Somalili ve Eritreli gençlerle tamamlamayı düşünüyordu, ama yürüyüş bin kişiyi aşan bir kalabalıkla gerçekleştirildi. En ufak bir menfi olay yaşanmadı bu yürüyüşte.

Bu yürüyüşün yapılacağını duyduğumda—mahiyetini bilmiyordum—bizdeki 1 Mayıs yürüyüşü burada 4 Mayıs’ta yapılıyor diye düşünmüştüm. ”Türkiye’den 20 bin kilometre uzakta olsan da, insan yaşıyorsa bir yerde, orada mutlaka sorun vardır. Bak gündem aynı” demiştim içimden. Ama yanılmışım. Burada devlet, insanının gözünü gönlünü doyuruyor, insanın rahat ve konforu için çalışıyor. Kim neyi bahane edip yürüyecek?

Türkiye Avustralya’ya göre çok renkli ve hareketli bir memleket. Burada “heyecan” yok. Burada insanlar yılda bir kez birlik ve beraberlik için yürüyor. Benim ülkemde insanlar hep yürür. Yorgunluk nedir bilmez benim ülkemin insanı. Bazıları gündüz ”Kahrolsun şeriat” sloganlarıyla yürür, gecede ışık karartma eylemleriyle faaliyet halindedir. Bazen tanklar yürür, bazen postal sesleri duyulur. Çocuklar bile nasibini alır bu hareketlilikten. Slogan attırılıp yürütülür sokaklarda. Körpecik zihinlere nifak ve şikak tohumları atılır.

Benim ülkemde başı açık arkadaşınla kol kola gezersin sokakta. Ama aynı sınıfta, aynı okulda okumanın yolu başındakini çıkarmaktan geçer. Huzuru ve asayişi bozan potansiyel bir suçlusundur! Çünkü başın örtülüdür. Hakkın olan haklardan mahrum edilmek için bu yeter sana.

Benim güzel ülkemde adaletin temsilcisi hukukçular darbeleri övmüş, kahramanların asılmasının toplumsal coşkuyla karşılandığını iddia edecek kadar muhakemesini kaybetmiştir.

Oysa ki; ”Benim ülkem senin ülken/Özgürlüğün güzel yurdu/Sana söylüyorum bu şarkıyı/Atalarımızın öldüğü toprak burası/Şehitlerin gururu olan toprak”tır burası.

Bediüzzaman’ın çektiği eza ve cefaya rağmen “Mekke’de Medine’de olsam hizmet için yine buraya gelirdim” dediği topraktır burası. “Gelmesi muhakkak olan şey uzak da olsa yakındır” sırrınca birlik ve beraberlik ruhunun hakim olacağı günlerin yakın olduğu itikadındayım. Bizim umudumuzdur bu. Bu inançla ülkeyi saran ahenksiz sesleri kardeşliğin senfonisine dönüştüreceğiz.

Ye’se düşüp şevkimizi kırmayalım. “Ümitsizlik bataklığında boğulmayalım. Şu an yaşamakta olduğumuz ve önümüzde bulunan zorluklara rağmen hâlâ bir hayalim var benim: Gün gelecek, bu ülkenin çocukları başı açık mı, kapalı mı diye değil, kafasının içine göre değerlendirilecekler.

Gün gelecek, bu millet uyum ve hoşgörü içerisinde yaşayacak. Bu millet ehl-i imanı birbirine bağlayan nuranî rabıtaları bilecek. Parlak istikbalimize nazaran bugünkü halimiz müşevveş bir mazi olarak kalacak inşaallah.

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*