Bu Cum’a, başka Cum’a…

Evet, “bu Cum’a, başka bir Cum’a” yazısıdır. Üzülerek söyleyelim ki, dün, bütün milletçe, kılamadığımız beşinci Cum’a namazıydı. Ama ondan bahsetmeyeceğiz. Bu seferki, başka bir Cum’a namazı yazısı olacaktır.
Büyük bir şehrimizde, biraz sosyete ve zengin bir zat varmış. Adam, sadece, Cum’a namazlarını kılarmış. Bir gün, dindar, ama muvazenesiz biri, onunla arkadaş olmuş. Samimiyeti ilerlettikten sonra onu, kendi arkadaş topluluğuna dâvet edip, götürmüş. Arkadaşlarına onu tanıtırken, şu ifadeleri kullanmış. “Bu var ya bu, Cum’adan, Cum’aya namaz kılar.” Adam sonradan bunları anlatırken diyor ki, “Bu arkadaş beni öyle tanıtınca, içimden dedim ki; ‘Yahu, bu beni iyice namazsız yaptı, madem bizim Cum’a namazı bir işe yaramıyor, o zaman ben bunu da bırakayım, hiç kılmayayım’”

Neyse, bunlara kırılıyor ve irtibatı kesiyor. İşte, Allah edecek ya, bir gün, bir Nur Talebesi kardeşle tanışıyorlar. Aynen o da, bir müddet sonra onu, sohbet mekânına götürüyor. Oradaki arkadaşlarına şöyle tanıştırıyor: “Bu abimiz var ya, çok iyidir. Cum’a namazlarını hiç kaçırmaz yahu.”

Yine adam sonradan anlatıyor. “Orada da yine içimden dedim ki, ‘Ya, adam beni öyle bir tanıttı ki, sanki beş vakit namaz kılan biriymişim gibi… O zaman ben de bundan sonra beş vakit namaza başlayayım.’”

Ve aynen, adam o şekilde beş vakit namaza başlıyor…

Şimdi dikkat edin, bakın. Üslûp, hitap, ifade etme tarzı nasıl farklılık gösteriyor. Aynı şey, bir tek Cum’a namazı üzerinden yapılan üslûp farklılığı, ne kadar mühim. Cemiyet hayatında böyle şeylerle çok karşılaştığımız gibi, insanlar arasındaki münasebetlerde de; hâlimiz, tavrımız, üslûbumuz ve sözlerimiz, çok ehemmiyet arz ediyor.

Düşünün, Allah, kendisine şirk koşan Firavun’a, Hz. Musa’yı (as) yolladığı zaman, ona şunu emrediyor; “0na, kavl-i leyyin (yumuşak söz) ile muamele et” Yani, kendisine düşmanlık yapıp şirk koşana bile böyle söylüyorsa Rabbimiz, varın gerisini siz düşünün.

Cemiyet hayatında da biz insanlar; diğer insanlarla, Müslümanlar, diğer Müslümanlarla ve dar sahada da Nurcular, diğer Nurcularla muamelelerinde, bu Allah emri olan esası nazara alarak hareket ederse, her taraf gül-gülistanlık olur.

Hele en sonki kısım, bizim mabeynimizde çok mühimdir. Her birisinin, birer muhabbet fedaisi olması îcab eden, ihlâs ve uhuvvet düsturları muvacehesinde hareket etmesi birer düstur olan bu kardeşler, maalesef ki, son zamanlarda, bu güzel hasletlere, eskisi gibi riayet etmiyorlar. Birbirinin meziyetiyle iftihar etmesi, birbirine fani olması îcab ederken, sosyal medyanın da zuhur etmesiyle, vâesefa, dünün can-ciğer kardeşleri, bugün neredeyse birbirine can düşmanı olmuş vaziyette.

Hayırdır kardeşler, neler oluyor? Bu ne hâl? Niye birbirinize böyle düşman kesildiniz? Haksız yere; gıybet, şenaat, fecaat, iftira, tezvirat… Bunlar hep, hak ve hukuka giren şeyler…

Bir de böyle, kardeşine karşı kıskançlık yapan, tavır alan, surat asan tipler var. Belki, muhatabın haberi bile yok. Ya kardeşim, bu asık surat niye? Ne buyuruyor Peygamberimiz (asm)? “Kardeşine gösterdiğin tebessüm, güler yüz bir sadâkadır” bunun aksine tavırlar, kardeşliğe yakışan tavırlar değildir.

Ey muhabbet fedaisi, müfritane irtibat sevdalısı kardeşler! Geliniz, bu menfi tavırları bırakınız. Bakınız, şu dünyayı sarsan virüs afâtı, en geniş dairede, dünya kabadayısı devletlere, daha dar dairede, bütün Müslümanlara, bir kademe sonrası Türkiye Müslümanlarına, en dar dairede de; dünyanın, onların ittifak ve ittihadı sayesinde halâs olacağı Nur Talebelerine bir ders, bir ibret, bir îkazdır!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*