Bu film Bediüzzaman’ı ne kadar anlatıyor?

Adına şiirler yazıldı. Adına türküler söylendi. Adına hikâyeler yazıldı. Adına romanlar yazıldı. Hayatı ve hatıralarıyla alakalı onlarca kitap yazıldı. Eserleri dünyanın dört bir yanında, elliden fazla dillere tercüme edildi. Ve hayatı ilk defa bir filme konu oldu: Hür Adam!
Hayatı; talebeleri ve onu okuyan, onu tanıyanlar tarafından efsane gibi dilden dile, ilden ile anlatıldı durdu.
O, bu milletin gönlünde taht kuran bir kahraman olduğu gibi; aynı zamanda da büyük bir İslâm mütefekkiri olarak tarihteki yerini aldı.
Abdülhamit Han’a, Medreset’üz Zehra üniversitenin, Anadolu topraklarındaki lüzumunu ve gerekliliğini anlattı. Birinci Dünya Savaşında Doğu Cephesi’nde Ruslara karşı mücadele verirken esir düştü. Esaret hayatı yaşadı. İstanbul’da İngilizlere karşı savaş beyannameleriyle ve fetvalarıyla korkusuzca mücadele etti.
Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında, dönemin idarecilerine, yeni kurulacak olan devletin fikri anatomisini ders verdi.
Verdiği dersin anlaşılmadığını, dinlenilmediğini gördükten sonra; Kur’ân kaynaklı ilmî eserler vücuda getirmek üzere doğup büyüdüğü topraklara döndü. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında, Doğu’da meydana gelen bir ayaklanma sebep gösterilerek Anadolu içlerine sürgüne yollandı.
Sürgün hayatıyla birlikte muazzam bir Kur’ân tefsiri oluşmaya başladı. Hapishane köşelerinde, gözetleme evlerinde, sürgün yıllarında, mahkeme koridorlarında vücut bulan bu eserlere Risâle-i Nur Külliyatı adını verdi.
Bediüzzaman bir kahraman, bir müceddit, bir mütefekkir, bir Kur’ân yorumcusudur.
Dolayısıyla onun adına film yapacakların da işi oldukça zordur. Onu anlatmak hem cesaret, hem bilgi, hem de yürek ister.
Hür Adam filminin yapımcısı ve oyuncularını bu cesaretlerinden dolayı tebrik ediyorum. Bu bir başlangıç olması hasebiyle de belki daha gerçekçi, daha mükemmel senaryolar kaleme alınır; belki de bunun öncülüğünü Yeni Asya camiası yapar.
Zor olan bir işe soyunmasından dolayı Mehmet Tanrısever’i kutluyorum. Senaryoyu elinden geldiğince, Üstad’la alâkalı her kesimle paylaştığını söylüyor.
Hür Adam’da bana tanıdık gelen bir Bediüzzaman olduğu gibi; tanımadığım bir Bediüzzaman portresi de çiziliyor.
Tanıyamadığım Bediüzzaman’dan bahsetmek istiyorum: Bir parça Tarihçe-i Hayat’tan istifade edilseydi; filmde İspanyol paça bir pantolon giyen Bediüzzaman olmayacaktı.
Bediüzzaman’ın hayatı ve eserleri üstün körü okunmuş olsa bile hemencecik bilinebilecek bir gerçek olan; firengi illeti şapkanın hiçbir Nur Talebesi’nin başına giydirilemeyeceği hususu fark edilecek ve şapka Has Talebeleri’nin başında olmayacaktı.
Kendisine olmadık hakaretleri ve zulümleri reva gören savcıya bile; çoluk çocuğunun hatırına bedduâ etmeyen bir Bediüzzman’a; ‘Barla Çınarı’nda bedduâ ettiriliyor. Üstelik İsyan edercesine. Bence bu tür sahneler uygun olmamış…

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. Yılmaz Hoca çok doğru yazmış. Bir filim övüldüğü kadar da eleştirilmeli. Daha eleştirilecek bir çok kısım vardır. Ama art niyet olmadığına inandığımız için artıları daha fazla diyerek gene de cesaret ve gayretleri için Tanrıseveri kutluyorum.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*