Bu referandumun galibi yok, kaybedeni…

Memleketi tam ortadan ikiye ayıran; kampanyasıyla, neticesiyle bir referandum süreci yaşadık. Bir taraftan hayali bir Türkiye, diğer taraftan demokrasi özlemi..

Evetler; farzı, Osmanlıyı, vatanseveri… Hayırlar ise; şerri, terörü, haçlı zihniyeti gibi haramı temsil ettiler güya!

Din siyasete hiç bu kadar âlet olmamıştı ki, taşlar iyice yerinden oynadı; keyfilik, zulüm, anayasal ihlâller, yargı vesayeti, dış politika maceraları, güvenlik zaafları ve fiilen hayatta olan tek adam rejimini, kanun tahtına oturtmak istenen bir referandumu…

Aylarca canhıraşane ve milyonlarca yetim parası harcanan (örtülü ödeneğin ardına kadar açıldığı), devletin bütün imkânlarının seferber edildiği, OHAL ve KHK gölgesinde bir referandumu..

Sadece devlet TV’lerinde 18 saat (muhalefete bir saat) yüzlerce kanalda açılış ve resmî imkânlarla yapılan ‘Evet’li, diğer yandan muhaliflerin susturulduğu ‘Hayır’lı bir referandumu yaşadık da ne oldu?

Orantısız; güç, siyaset, para, propaganda ile demokrasi de orantısız olur. Yalancı Cennet ve Cehennem gibi. Aslında tam da o.

Daha önce yazdık: İlla ‘evet’ isteniyorsa ne gereği vardı milletin bunca parasını heba etmeye, değdi mi 1.4 puanlık oy devşirme için bunca emeğe ve toplumu kamplara bölmeye? N’oldu şimdi, kim kazandı?

Bazen bir maçı türlü şaibeler altında alırsınız, ama bir sürü oyuncu kaybedersiniz. Takımınızın yarısı sakata çıkar da millî maçlarda kaybedersiniz. Bu da o hesap.

Mühürsüz zarflar, çalınan oylar, her sandıktan bir sürü koku geliyor. Her türlü güce rağmen bir küsûrluk farkla (kaldı ki bu parti seçimi değil 80 milyonu ilgilendiren bir düzenleme) yarıya yakın bir kitleye nasıl başkanlık edeceksiniz ve dünyaya ne anlatacaksınız?

Türkiyeyi, ham meyveyi koparmak gibi dünyadan koparmak ne siyasettir ne de idareciliktir.

Şöyle kalpleri bir yoklayalım: Sahi bu referandum sonucu kimseyi mutlu edip ya da üzdü mü? Bizce hiçbiri. Zira değişen hiçbir şey yok. Muhalifsiz bir siyaset zaten tek adamlılıktır aynen 1924-1946 arası gibi.

KAYBEDENLER

  •  En başta RTE kaybetti.

Sonuçlar açıklandığında yüz ifadesi her şeyi özetliyordu, zira çok istediği (50+1’le) başkanlık garanti değildi.

  • AKP kaybetti; trollerle etrafa korku salmak, sandık görevlilerine saldırmak gibi mafya görüntüsü verildi.
  • BB kaybetti; Saray emrinde bir BB Türkiye’ye yakışmıyor.
  • YSK kaybetti; demokrasinin vazgeçilmezi olan sandığa gölge düşürdü.
  • Camilere siyaseti sokup ‘evet’e âlet eden din adamları kaybetti.
  • Topluma mal olmuş milletin değeri olması gereken âlimler!, saray fetvacıları kaybetti.
  • Ve dağılmış muhalefet kaybetti.

Çünkü, darbelerin dağıttığı Demokratların misyonsuz hareket etmeleri gösterdi ki, çoğu kararsız seçmenin güçlü bir alternatif adres bulamamaları ‘evet’e ve iktidar yanlısı oylara yöneltti.

Hayır da kazansaydı bu alternatifsizlik görüntüsü olduğu müddetçe sağlıklı bir demokrasiden söz edilemez.

AGİT, HRV, AP gibi gözlemci raporları daha gelmeden şaibe kokuları dünyayı sardı. Suriye, Libya, Irak görüntüsü vermeye başladık.

“Mekke’de de olsam burada hizmet ederdim” diyen bir Bediüzzaman’ın dünyaya mesajları buradan gidecekse; evvel emirde bu görüntüyü değiştirmemiz lâzım. Bu da onun en çok istediği hürriyetle olur.

Artık şu çok net: Dinî referanslar baz alınan siyaset; ne dine, ne demokrasiye, ne de dünyaya bir hayır getirmez. Dünya, her türlü görüşün beraberce yaşadığı hoşgörünün, tahammülün, saygının insan haklarının en üst düzeyde yaşandığı demokrasi istiyor.

Behemahal ve hiç zaman kaybetmeden sağa sola dağılmış ne kadar hürriyetçi, demokrat varsa bir çatı altında toplanmaları şarttır.

Yoksa, bu tek adam ve tek parti mahkûmiyeti görüntüsü olduğu müddetçe dünyaya rezil olmaktan kurtulamaz ve Türkiye bu ayıbı daha fazla taşıyamaz.

Demokratlar! Ey vatan sevdalıları! Bir araya gelmek için daha neyi bekliyorsunuz?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*