Bu zamanın en büyük farz vazifesi ittihad-ı İslâmdır

Bu ittihad, âdetten değil, ibadettir. İhfâ, havf-ı riyâdandır. Farzda riyâ yoktur. Bu zamanın en büyük farz vazifesi ittihad-ı İslâmdır.
[Sadâ-i Hakikat, 27 Mart 1909, Dinî ceride, no: 86]

Tarîk-i Muhammedî (asm), şüphe ve hîleden münezzeh olduğundan, şüphe ve hileyi îmâ eden gizlemekten de müstağnîdir. Hem o derece azîm ve geniş ve muhit bir hakikat, bahusus bu zaman ehline karşı hiçbir cihetle saklanmaz. Bahr-i umman nasıl bir destide saklanacak?

Tekraren söylüyorum ki: İttihad-ı İslâm hakikatinde olan İttihad-ı Muhammedînin (asm) cihet-i vahdeti tevhid-i İlâhîdir. Peymân ve yemini de imândır. Encümen ve cemiyetleri, mesâcid ve medâris ve zevâyâdır. Müntesibîni, umum mü’minlerdir. Nizamnamesi, Sünen-i Ahmediyedir (asm), kanunu, evâmir ve nevâhî-i şer’iyedir.

Bu ittihad, âdetten değil, ibadettir. İhfâ, havf-ı riyâdandır. Farzda riyâ yoktur. Bu zamanın en büyük farz vazifesi ittihad-ı İslâmdır.

İttihadın hedef ve maksadı, o kadar uzun, münşaib, muhit ve merakiz ve maabid-i İslâmiyeyi birbirine rapt ettiren bir silsile-i nuranîyi ihtizaza getirmekle, onunla merbut olanları ikaz ve tarîk-i terakkiye bir hâhiş ve emr-i vicdanî ile sevk etmektir.

Bu ittihadın meşrebi muhabbettir. Husûmeti ise, cehalet ve zaruret ve nifak’adır. Gayr-ı müslimler emin olsunlar ki, bu ittihadımız, bu üç sıfata hücumdur. Gayr-ı müslime karşı hareketimiz iknâdır; zira, onları medenî biliriz. Ve İslâmiyeti mahbup ve ulvî göstermektir; zira onları munsıf zannediyoruz.

Lâübaliler iyi bilsinler ki, dinsizlikle kendilerini hiçbir ecnebîye sevdiremezler. Zira mesleksizliklerini göstermiş olurlar. Mesleksizlik, anarşilik sevilmez. Ve bu ittihada tahkik ile dahil olanlar, onları taklit edip çıkmazlar.

İttihad-ı Muhammedînin (asm) ittihad-ı İslâm meslek ve hakikatini, enzâr-ı umumiyeye arz ederiz. Kimin bir itirazı varsa, etsin; cevaba hazırız.

“Cihanın bütün aslanlarının bağlandıkları bir zinciri, hilekâr bir tilkinin koparmasına imkân var mıdır?” (Farsça ibare)
Divân-ı Harb-i Örfî, s. 67

LÛ­GAT­ÇE:
tarîk-i Muhammedî: Peygamberimizin (asm) yolu, sünneti.
münezzeh: Bir şeye ihtiyacı bulunmayan, muhtaç olmayan.
müstağnî: Minnetsiz, ihtiyacı olmayan.
muhit: İhâta eden, kuşatan. Çevre.
ittihad-ı İslâm: İslâm birliği.
Bahr-i Umman: Umman denizi, büyük deniz.
ittihad-ı Muhammedî: Süheyl Paşa, Mehmed Sadık, Ferik Rıza Paşa, Derviş Vahdeti ve arkadaşları tarafından İstanbul’da 5 Nisan 1909 tarihinde kurulan bir cemiyet.
cihet-i vahdet: Birlik bağı.
tevhid-i İlâhî: Allah’ın birliğine iman ve O’ndan başka ilâh olmadığını tasdik etme.
peymân: Yemin, and, kasem.
encümen: Belli konuları görüşmek üzere toplanan meclis, cemiyet.
mesâcid: Mescidler.
medâris: Medreseler.
zevâyâ: Zâviyeler.
müntesibîn: Müntesipler, bağlanmışlar.
Sünen-i Ahmediye: Peygamberimizin (asm) sünneti, ahlâk ve yaşayışı.
evâmir ve nevâhî-i şer’iye: Dinin emir ve yasakları.
ihfâ: Saklamak, gizlemek.
havf-ı riyâ: Gösteriş korkusu.
münşaib: Bölük bölük, kısım kısım olan.
merakiz: Merkezler.
maâbid-i İslâmiye: İslâmî mâbedler.
rapt ettirmek: Bağlama, iliştirme.
silsile-i nuranî: Nurani zincir.
ihtizaz: Titreme, titreşme.
merbut: Bağlı, rabtedilmiş, mensub.
tarîk-i terakki: İlerleme yolu.
nifak: İki yüzlülük, münafıklık. Ara bozukluğu.
mahbup: Sevimli, sevilmiş, sevgili.
munsıf: İnsaf eden, insaflı.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*