Bulunduğu hal üzere dirilmek

Ahirete iman, dünya hayatının tanzimine, tahsinine vesile olduğu gibi; bir cihette bu hayat, ahiretin mihengi.
Zira yaşadıklarımız, ibadetlerimiz, muamelâtımız, ahlâkımız ve alıp verdiğimiz nefesimizin keyfiyeti, son nefesimizin; dolayısıyla, ahiretteki hâlimizin dünyadaki tezahürü gibidir.

Buna göre, her nefes, son nefese mukaddime olmalı.

Peygamber Efendimiz (asm), insanları bu konuda ikaz etmiş, yaşadıkları hayat şekline dikkat çekmiş ve hadis-i şeriflerinde; “Kim ne hâlde iken ölürse, Allah onu o şey üzerine diriltir” 1 buyurmuştur.

Meselenin ciddiyetine hatta vahametine bakın ki, Aşere-i Mübeşşere’den yani, Cennetle müjdelenen on sahabeden biri olan Hz. Osman (ra) bile endişeyle titremiş.

Alâ b. El-Fazl annesinden naklen şöyle rivayet etmektedir:

“Hz. Osman (ra) şehid edildiğinde hususî dolabını aradılar ve içinde kilitli bir sandukça gördüler. Sandukçayı açtıklarında şu bilgiyi buldular:

“Bu Osman’ın vasiyetidir.

“Bismillâhirrahmânirrahîm.

“Osman b. Affan şahitlik eder ki, Allah’tan başka ilâh yoktur. O, birdir ve O’nun ortağı yoktur. Muhammed (asm), O’nun kulu ve Resûlüdür. Cennet haktır, Cehennem haktır. Allah, gerçekleştiği konusunda şüphe olmayan kıyâmet günü, kabirdekileri diriltecektir. Allah asla sözünden caymaz.

“Osman, bu inanç üzere yaşayacak, bu inançla ölecek, inşallah bu inançla dirilecektir.” 2

Demek, imanla dirilmeyi ummak için önce imanla yaşamak ve ardından da, imanla kabre girmek gerekir.

Şu hadise, âhirete yönelme hususunda ibretli bir örnek:

“Behlül Dânâ Hazretleri, yol üzerindeki bir viranenin yıkılmak üzere olan iyice eğilmiş duvarına bakıp, akıbetini tefekküre daldı. Yine bir gün endişe ile bakarken duvar birden yıkılıverdi. Behlül Dânâ Hazretleri’nin yüzünü bir sürur kapladı. Onun bu sevincine mana veremeyin insanlar merakla sebebini sorduklarında:

“Görmediniz mi, duvar meyilli olduğu tarafa yıkıldı” dedi.

“Peki, bunda şaşılacak ne var?” dediklerinde ise hikmetli sözleriyle maruf Hak âşığı Behlül Dânâ, şu cevabı verdi:

“Madem dünyadaki her şey en sonunda meylettiği tarafa yıkılıyor, benim de meylim Hakk’a doğrudur, o hâlde ben de ölünce Hakka varırım” dedikten sonra, şu ikazda bulundu:

“Ey ahali! Rükû ve secdelerimizle Hakk’a meylimizi arttıralım ki, başka yönlere yıkılmayalım.” 3

Bir ilâhi güftesinde, “Eyvah demeden Allah diyelim” 4 denildiği gibi; sona bırakılan iş ve son andaki eyvah, yani pişmanlık hiçbir şeye yaramıyor.

İyisi mi can boğaza gelmeden yönümüzü, meylimizi doğrultalım.

Peygamberimiz (asm) bir hadis-i şeriflerinde:

“Bir kul can çekişmeye başlamadığı sürece, Allah Teâlâ onun tövbesini kabul eder” 5 buyurmaktadır.

Amenna.

Ecel gizli olduğundan, emr-i hak ne zaman vaki olur bilemediğimizden; gelin, biz yine de işi sona bırakmayalım.

Zira ne olur, ne olmaz!..

Dipnotlar:

1. Feyzü’l-Kadîr, 6: 226. 2. Hayatü’s-Sahabe, 1: 482 (İbn Kesir, el-Bidâye, 7: 184). 3. www.islamveihsan.com 4. Hacı Tahsine Hanım. 5. Tirmizî, Daavât, 98; İbni Mâce, Zühd, 30.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*