Bunalımların kaynağı

Temel bilgileri öğrendikten, tarihe, sosyal ve siyasî konularda doğru bilgilere sahip olduktan sonra dine ait meseleleri sosyal ve siyasi hayat ile ilişkilendirerek en ince detayları ile beraber tartışmak şüphesiz düşüncenin gelişmesine büyük katkı sağlar.

Temel doğrular değişmez. Somut bilgiler soyut bilgilerin anlaşılmasına zemin hazırlar. Zira ilmin kaynaklarının başında “Duyularla elde edilen bilgiler” gelir. Salim duygulara sahip olan kişilerin beş temel duyu vasıtasıyla elde ettiği bilgiler kesinlik ifade eder. Ayrıca “Akıl” da bilginin kaynaklarından birisidir. Bir diğer bilgi kaynağı ise “Mütevatir Haber”dir. Bu temel sahih bilgilere sahip olmayanların anlayış ve kavrayışlarında sakatlıklar olabilir.

İmam-ı Gazali kesin bilginin değişmeyeceğini şu misalle anlatır. “Birisi bana üç ondan büyüktür dese ve bunu ispat etmek için elindeki bastonu yılana çevirecek olsa benim bilgimde şüphe oluşmaz; ama bastonu nasıl yılana çevirdiği konusunda araştırmaya sevk eder” der. Ama ne var ki temel kavramlar ve bilgiler konusunda eksik ve noksanı olan avam ve halk tabakasını yanıltmak ve şüpheye düşürmek çok kolaydır. Bu sebeple “Bütün kötülüklerin anası cehalettir ve bilgi eksikliğidir” denilmiştir. Kişi kendi bilgisinin eksikliğini ve aklının noksanlığını kabul etmediği sürece her zaman yanılabilir.

Güç, kuvvet ve başarının kaynağı kesin bilgiden kaynaklanan sahih inançtır. Müslümanlar duygu ve inanç bütünlüğüne sahip oldukları zamanlarda kendilerinden her konuda kat kat üstün olan toplumları dize getirmişlerdir. Ne zaman bu bütünlük ve inanç Harici, Mutezile, Cebriye, Batınıye ve Felâsife ile bölünmüş ve gerçek bilgiden uzaklaşarak inanç konusunda şüphelere maruz kalıp tartışmalara girmişler ise düşünceler ve inançlar parçalanmış ve çöküntüye maruz kalarak her konuda gerilemiş ve yıkılmışlardır. İnançlarda bozukluk meydana geldiği zaman düşünceler ve ahlakî anlayışlar, adalet ve doğruluk konusundaki hakkaniyet ortadan kalkmış, yerini teşettüt-ü efkar, ahlaksızlık, yalancılık ve zulüm almıştır. Bu da toplumda isyanlar ve işgaller şeklinde tezahür etmiştir.

İslam bilginleri inançta ayrışmayı, toplumda bozulmayı ve siyasi hayatta zulmü ortadan kaldırmak için “’Emr-i bil Maruf ve Nehy-i Ani’l-Münker’ görevinin ehil bilginler tarafından yapılması gerektiği konusunda hemfikirdirler. Bu sebeple “İyiliği emretmek, kötülüğe engel olmaya çalışmak dinin en temel konusudur. Yüce Allah peygamberlerini bunun için göndermiştir. Bu görev terk edilir de yapılmazsa, ilim ve amel dumura uğrar ve din temelinden yıkılır. Toplumda anarşi ve terör hakim olur. Cehalet yayılır, fesat insanların akıllarını ve ilimlerini ifsat eder. Siyasette adalet yerini istibdada ve zulme terk eder. Adalet ve hakkaniyet ortadan kalkar. İnsanlar menfaat peşinde birbirinin kuyusunu kazan canavarlar haline gelir” demişlerdir.

Milletlerin yıkımı ve devletlerin çökmesi tarih boyunca hep böyle olmuştur.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*