Burası Avustralya´da bir üniversite

Image
Türkiye’de devam eden hararetli başörtü tartışmaları ve yürüyüşleri bütün dünyada izlenir ve merak edilir hale geldi. Bunun en somut örneği de bulunduğumuz Melbourne şehrinde birçok yabancı tarafından bizlere sorulan sorular. “Bu yürüyüşler neden yapılıyor ve bu kalabalıklar neden toplanmış, sorun nedir?” gibi. Cevap vermekte, daha doğrusu cevap bulmakta çok zorlanıyoruz. Çünkü doğuştan kör birine renkleri anlatmak kadar zor bir durum. Ne diyebiliriz ki…

Anaokullarında bile serbestiyet olan özgür bir ülke. Birkaç defa ilköğretim düzeyinde yasaklanması teklifine bile hiçbir prim vermemiş bir Meclis anlayışı. İktidar partileri değişse de hiç değişmeyen bir demokrasi altyapısı. Bu sistemde yaşamış bir insana Müslüman bir ülkede dinî inanışın sembolünün devlet eliyle yasaklanmasını nasıl izah edebiliriz?

Kimi üniversite hocalarının üniversiteyi tapulu malları görüp, kapılarını hak kazanarak oraya gelmiş gençlerine kapatmasını anlatmak imkânsız.

Gerçekten anlamak ve anlatmak zor değil, imkânsız. TV açık oturumlarında başörtüsünün iğneli mi iğnesiz mi bağlanacağını tartışan fikir adamlarının dünyanın gözü önünde hangi konuma düştüklerini görmek ülkem adına çok üzücü.

Burada bir üniversiteyi ziyaret ediyoruz. Gördüğümüz manzaralar Türkiye için neredeyse hayal. Her milletin öğrencisi kendi inanç veya âdetlerinin göstergesi kıyafetleriyle okulda. Namaz vakti geliyor. Kafamızı çeviriyoruz ve yol gösteren levhalarda namaz ve abdest yerleri için konulan tabelâları görüyoruz. Önce abdest için gidiyoruz. Şifreli bir kapısı var. Bunun sebebi de sadece Müslüman öğrenciler için hazırlanmış olması.

Sonra namazı kılmak için gidiyoruz. Türkiye’de alıştığımız bir durum genelde mescitlerin hastanelerin bodrum katının da altında (B2), morgun bulunduğu ve cenazelerin yıkandığı yerde olması. Biz de aşağılara, kuytu bir yerlere girmeyi bekliyoruz namaz için. Ama dersliklerin yanında bir yer. Özellikle mescit tarzına ve görünümüne uygun özel inşa edilmiş, erkek bayan ayrı salonları olan bina. Kapılarında öğrencilere özel kilit. Bunun yanında ayrı bir gün diğer din mensuplarının tanıması için mescit onlara da açılıyor ve orada yapılan ibadetler anlatılıyor.

Kendimizi mescitte mübarek beldede gibi hissediyoruz. Her renkten ve her milletten Müslümanın buluştuğu bir yer. Bizi sevindiren bir başka şey ise üniversitede İslâmı tanıyarak Müslüman olanlar. Bu mescit sadece namaz için uğranılan bir yer değil. Ders aralarında oturup sohbetlerin yapıldığı, kitap okunan sosyal bir tesis gibi. Özellikle Ramazan ayında bu mescit daha bir şenleniyor. Her akşam iftar yemekleri veriliyor. Okul yönetimi öğrencilerin güvenliği için güvenlik elemanlarına ek mesai yaptırıyor.

Her üniversitenin İslâmı tanıtma haftası var. O hafta boyunca öğrenci grupları değişik faaliyetler yapıyorlar. Biz de birine katılma imkânı bulduk. Salonda izleyiciler her millet ve inanıştandı. Konuşmacılar ise sonradan İslâmı seçmiş Avustralyalılardı. Ve bunlardan biri çarşaf giyen bir hanımdı. İslâmı nasıl tercih ettiklerini ve hayatlarının nasıl değiştiğini anlattılar. İzleyicilerden gelen her türlü soruyu da cevaplandırdılar.

Bu hafta bünyesinde bir gün bütün üniversite öğrencilerine ücretsiz yemek veriliyor. Bu yemeğin ücreti üniversite bütçesinden karşılanıyor. Yemek esnasında dinimizi tanıtan broşürler dağıtılıyor. Yapılan sohbetlerde helâl haram kavramından tutun, her türlü akla gelen sorulara cevap veriliyor. Öğrencilerin ilgisini İslâma çekmek için İslâmiyet hakkında sorularla hediyeli bilgi yarışmaları yapılıyor. Bunun yanında İslâmın terörizmden uzaklığını anlatmak için skeçler, tiyatro gösterileri oluyor. O hafta boyunca üniversite bünyesinde İslâm dini gündemde kalıyor.

Bütün bunlar demokrasinin, insan haklarının çok güzel meyveleri. Bu güzel meyveleri toplumun her alanında görmek ve yaşamak bizi hem sevindiriyor, hem de üzüyor. İslâmı yaşamak ve neşretmek adına çok güzel. Fakat bizim ülkemizin bu anlayıştan uzaklığı çok üzücü. Bu serbestiyet bu değişik milletlerden oluşan toplumu bir millet yapmış. Ve herkes vatanı olarak burayı benimsemiş. Ayrıştırıcı değil, toplayıcı bir anlayışla gerçek bir millet ve devlet olunabileceği böyle fiilen gösterilmiş.

Saadet Topuz / AVUSTRALYA

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. %99 u Müslüman bir ülke de yaşıyoruz güya… İnsanlar kendi dinine kendi kimliğine kendi geleneklerine karşı… Türban diyoruz din siyasete alet ediliyor deniyor… İncil okuyalım desek dinler arası barıştır derler.. Bu nasıl bir çelişki bu kendi insanına nasıl bir düşmanlık anlamanın imkanı yok. Hristiyanlar hacları ile okurken biz türbanımızla okuyamıyoruz. Onların ki özgürlük bizimkisi şeriat, onların ki medeniyet bizimkisi yobazlık, onların ki din bizimkisi siyasi rejim… Şeriatın ‘ş’ sini anlamayanlar çıkıp sokağa bas bas bağırıyor laiklik diye… Sorsan laikliğinde ne olduğunu bilmiyorlar… Hangi laik sistem insanın din özgürlüğüne karışır? Laiklerin özendiği hangi batı da dini engelleme var? Bir Ermeni öldü diye sokaklara çıkıpta Hepimiz Ermeniyiz diye bağıran, Mehmetçik öldüğünde ise evinde sadece haberini izlemekle yetinen bir millet nasıl Türk nasıl Müslüman? Hadi girmeyelim Türbanımızla, okumayalım. Peki o zaman ‘Haydi Kızlar Okula’ kampanyasını neden yaparsınız? Okumasını engellediğiniz insanlar için hangi yüzle böyle bir organizasyon başlatırsınız… Bu nasıl çelişkidir? Türban size göre benim özürümse bana göre cennet vizelerimdendir. Bu dünya bu hayat burda bitmiyor bi de öte tarafı var işin… Burda siz hakim olduğunuzu zannediyorsunuz ama sizden büyük Bir Yaratıcı var ki; herşeyi görüyor biliyor… ‘İLİM ÇİN DE OLSA ALINIZ’ Diyen bir Peygamber Ümmetini siz hangi hakla eğitim hakkını elinden alırsınız. Kimsiniz siz? Benden farkınız ne? Fani değilmisiniz? Yoksa baki mi sanıyorsunuz kendinizi? Sizin kurallarınız varsa benim de Allah’ım var… Siz benim haklarımı alın elimden… Kim yobaz açıkça belli işte. Siz yobaz kurallarınızı uygulayın ben Allah’a sığınırım. Dermanda O’nda çare de O’nda… Saygılarımla.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*