Burası dünya!

Doğumların ve ölümlerin tezahür ettiği bir yerdir burası.
Bütün mevcudatın gelip konaklamadan göçüp gittiği bir yerdir. Nefes alıp, ama daimî yaşanmayan bir yerdir. Evet, burası dünya. Fani, geçici, muvakkat, fena bir yerdir.

Adı üstünde, burası dünya. Burası bir misafirhane. Misafirhane olması hasebiyle değişimin, oluşumun, başkalaşmanın, gürültünün, patırtının, isyanın, külfetin, meşakkatin eksik olmadığı yerdir. Değişen hiçbir şey yok. Yaratıldığından beri aynı. Bir göz açıp kapamanın yeri olduğu için ölümlerin ve doğumların gölgesinde imtihanın yaşandığı yerdir. Ne varsa burada ahiret hayatının birer gölgesidir. Küçücük bir numunesidir. Çünkü sadece göstermeliktir. Göstermelik olanda sonsuz hayatın ince sırlarını barındırır. Oraya gitmek iştiyakını arttırır. Bu dünyayı onun için sevdirir. Yoksa biten bir şey sevilmez.

Aldandık, bu dünyayı daimî zannettik. Öyle bir yanılgıya giriftar olduk ki kendimize gelemedik. Dünya hayatının bütün koşuşturmasını daimî zannettik. Nefisperestliğin haddini aştığını, dünya işleriyle oyalandırdığını, ahireti unutturduğunu göremez olduk. Fani saniyelerimizi sonsuzlukla karıştırdık. Zaman geçtikçe ömrümüzün geçeceğini düşünmedik. Gafletin ağır uykusundan silkinmeyi öğrenemedik. Ahiret yurdumuzdaki bütün güzelliklerinin madeninin burası olduğunu unuttuk. Burada ne götürsen orada göreceklerin o kadardır. Son nefesten sonra bir daha verilemeyecek bu yerin değerini diğer tarafta anladığımızda, pişmanlığın uçurumlarında gezeceğimizi düşünmedik. Öyle dünyadaki pişmanlıklar gibi değil. Sonsuzlukla alâkalı bir pişmanlık. Değerini, ölçüsünü bu dünyadaki aklımızla kavrayamayacağız bir pişmanlıktır. Ama unutmayalım ki burası dünya. Her gün meydana gelen nebatatın, hayvanatın, insanın ölümleri uyarı mahiyeti taşımaktadır.

Burası dünya. Sağımız solumuz önümüz arkamız belâlarla, elemlerle dolu. Çaresizliğimiz diz boyu. Vücudumuz etten ve kemikten olduğu için dağılmaya, kırılmaya mahkûm. Nazarımız noksan, her an bizi kuşatmaya çalışan ümitsizlikle beraber teselliyi bekleyen hallerimiz var. Biz insanız. Bütün emellerimiz, elemlerimiz, ihtiyaçlarımız, muhabbetlerimiz vücudumuza sıkıştırılmış. Her halimiz sonu gelmez acizliğimiz içinde çırpınıyor. İşte biz, bu mahiyetimizle dünyaya geldik. Bu hallerimiz buranın dünya olduğunu haykırıyor. Uzun bir yolculuğun bir durağı. Bu duraktan başka duraklara geçeceğiz. Berzah durağı, sırat durağı, mahşer durağı, hesap durağı Cennet ya da Cehennem durağı. Bu nice duraklar içinde dünya durağı sair duraklardaki durumumuzun nasıl olacağını belirlediği için bir nokta-i mihrakiye hükmündedir.

Burası dünya. Nasıl bir insan olacağımız burada belirleniyor. Bu yüzden menfi ya da müsbet ne varsa bize musallat oluyor. Şerrin de, hayrın da hedefiyiz. Bu tezatlıktan dolayı bizden zalim de doğar, mazlûm da doğar. Hangisini daha çok beslersen bütün duygularımız ona göre inkişaf eder.

Fadime Kaya

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*