Bütün darbelere karşı çıkan tek gazete Yeni Asya’dır

Yeni Asya Medya Grup Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Yavuz Yiğitoğlu, “Türkiye’de bugüne kadar yapılmış bütün darbelere karşı çıkan tek gazete Yeni Asya’dır. Yeni Asya cemaati her türlü darbenin karşısındadır, demokrasiden yanadır” dedi.

Yeni Asya’nın Türkiye’nin  darbeler tarihindeki genel duruşunu değerlendirir misiniz?

Bildiğiniz gibi Yeni Asya 21 Şubat 1970’de kuruldu. Ondan önce haftalık yayınlanan İttihad gazetesi de 1967’de yayın hayatına girdi. O günden itibaren Türkiye’de yapılmış, ya yarım kalmış veya tam olarak yapılmış bütün darbe ve ihtilâllere karşı çıkmış bir gazete. Bu duruş bir cemaatin gazete lisanıyla darbeler gibi antidemokratik olaylar karşısındaki genel tavrını ifade etmektedir; yani bir bütün olarak Yeni Asya cemaati her türlü darbe girişiminin karşısındadır. Hem de en yüksek seviyede karşı çıkmıştır. 1960 ihtilâlinde Yeni Asya gazetesi yok; ama cemaati var. Ve bu cemaat 1960 darbesine karşı çıkmıştır. 12 Mart 1971’de yapılmış bir muhtıra var. Bu muhtıraya gene çok kararlı bir şekilde karşı çıkılmıştır. Sonra onu takiben 12 Eylül 1980’de yapılmış darbeye de net bir şekilde karşı çıkış söz konusudur. Öyle ki, 80 ihtilâlinden sonra yapılmış anayasaya karşı çıkan, “Hayır!” diyen tek cemaattir. Yeni Asya cemaati darbe anayasasına “Hayır!” diyen tek cemaat olarak tarihteki yerini almıştır; ve bunun bedelini çok ağır şekilde ödemiştir. Gazete, bu tavrından ötürü 470 gün kapatılmıştır. Bunu başka sair birçok baskılar takip etmiştir; ama hiçbir şekilde Yeni Asya yolundan vazgeçmemiştir. Dolayısıyla diyebiliriz ki; darbelere karşı oluş noktasında bizim kadar temiz sicile sahip başka herhangi bir grup ya da cemaat yoktur. Darbeler ve ihtilâller konusunda, demokrasiye karşı yapılan kalkışmalar konusunda sicilimizde en küçük bir leke yoktur.

yeni asya

‘Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam’

Yeni Asya bu duruş ve prensiplerini neye göre belirliyor peki?

Yeni Asya’nın bu çizgisi elbette ki varlık sebebi olarak bildiği, naşir-i efkârı olmakla iftihar ettiği Risale-i Nur hakikatlerine ve Bediüzzaman’ın hayat çizgisine yaslanmaktadır. Bizler “Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam” diyerek hürriyeti her şeyden daha değerli gören, onca dayatma, hapis ve işkenceler karşısında hakkı ve hakikati haykırmaktan çekinmeyen Üstadımızdan aldığımız dersle bu çizgiyi belirlemeye çalışıyoruz.

Darbeler tarihimize bir yenisi daha eklendi. 15 Temmuz kanlı darbe girişimini nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Maalesef ülkemiz kanlı bir darbe girişimine sahne oldu. Elim hadiseler yaşandı. 15 Temmuz’da yapılan darbe girişimindeki pozisyonumuz da geçmişimizdeki pozisyonlarımız ile aynıdır. Seçimle gelmiş bir hükümetin antidemokratik yollarla görevden uzaklaştırılmasını tasvip etmemiz mümkün değildir. Bu bir partiye oy vermek ya da vermemek meselesi değildir; artık ülke meselesidir, gelecek meselesidir. Darbeler her zaman, barışa, kardeşliğe, ülke bütünlüğüne, hak ve hürriyetlere ve milletin geleceğine kast etmiştir. Aynen Üstadımız gibi, ne yandan gelirse gelsin, kimin eliyle gelirse gelsin darbelere ve müstebit uygulamalara sille vurmak bizim de görevimizdir. Bu vesile ile şunu da ifade edelim ki; geçmişte veya bugün; daha düne kadar tabiri caizse darbe şakşakçılığı yapan, darbecilerle bir arada gözükmekten çekinmeyen birçok insan ya da grup birtakım menfaatlerinden dolayı belki şimdi darbeye karşı gibi duruyor gözükebilir. 12 Eylül, 28 Şubat gibi yakın tarihimiz incelendiğinde ne demek istediğim daha iyi anlaşılabilir. Bizim için ise asla böyle bir şey söz konusu olmadı, olamaz.

15 temmuz’u kim yaptı?

Sizce bu darbe kimler tarafından yapılmıştır?

Olaylar henüz daha inceleme safhasında. Henüz bu konular ile alâkalı mahkemelerin yaptığı bir tesbit yok. Tahminler var. Fethullah Gülen grubuna mensup olduğu iddia edilen bir takım kliklerin bu darbenin içinde olduğuna dair ciddî belirtiler de var. Ancak kamuoyunun da malûmu olduğu üzere, darbe girişimin arka planıyla ilgili çok ciddî sorular var. Tam da Bediüzzaman’ın 31 Mart hadisesiyle ilgili söylediği “Zemin bataklık, dam ve plan serilmişti” dediği bir durum. Üstad hep kökü dışarıda olan, eli bize de uzanan bir zındıka komitesinden bahseder. Şu durumda anlaşılan odur ki, bunun içeriden kaynaklanan birtakım sebeplerinin yanında dış destekli olduğu da açık. Zaten Türkiye’de şimdiye kadar, 15 Temmuz da dahil olmak üzere, yapılmış darbe ya da ihtilâllerin tamamı dış desteklidir. Hatta projelendirilmesi de gene dışarıda yapılmıştır. Bunun içerideki ve dışarıdaki uzantılarını biz bilemeyiz, bunu bulmak görevimiz de değil. Ancak yine görünenden ve yapılanlardan hareketle Üstad gibi “Herkesin bir fikri var. Ben de hürüm; selâmet-i vatan için bir fikrim var” diyebiliriz ve ülkenin selâmeti için Risale-i Nur prensiplerinden yola çıkarak bazı şeylere dikkat çekebiliriz. Şunları sorabiliriz meselâ: Tunus’ta başlayan,  Arap Baharı diye isimlendirilen, İslâm coğrafyasının tamamını kasıp kavuran, yüz binlerce Müslümanın kanının dökülmesine sebep olan, canlar yakan, ocaklar söndüren, İslâm coğrafyasını parçalayan bir mel’un proje var. Bu hareketin bir devamı olarak Türkiye’de neler planlanmıştır, 15 Temmuz bunun neresindedir? BOP ile bu darbe girişimi arasında nasıl bir bağlantı kurulabilir?  Bu girişim bazı iç hedeflere mi yöneliktir? Meselâ bu darbe girişimi ile  Fethullah Gülen Grubu her yönüyle tasfiye edilmektedir; ama görebildiğimiz kadarıyla bu cemaatle ilgisi olmayanlardan da görevlerinden uzaklaştırılanlar var. Bu tasfiye 2004 MGK kararlarının bir devamı mıdır ve diğer cemaatlere de uzanacak mıdır? Bu işlemler cadı avına dönüşmeden, adalet ve hakkaniyet çerçevesinde yapılabilecek midir? Bunlar bizim sormamız gereken sorulardır. 31 Mart hadisesi sonrasında Üstad Hazretleri yöneticilere imtiyazcılığın kaldırılmasını, masumların hakkının korunmasını, adaleti tavsiye ederek “Müsemma-i meşrûtiyet hak, sıdk, muhabbet ve imtiyazsızlık üzerine beka bulacaktır” diyor. Biz de aynı tavsiyede bulunabiliriz ve bulunuyoruz.

O zamanlarda da Ergenekoncu ilân edilmiştik

15 Temmuz darbe girişiminde diğer darbelerden farklı bazı yönler var. Çelişkili açıklamalar, hâlâ cevap bekleyen sorular var. Sizin bu konudaki görüşünüz nedir?

Arka planını bilemediğimiz bir darbe girişimi. Önceki darbeleri biz yaşadık. Darbeler emir komuta içerisinde yapılıyordu. Her darbenin bir lideri vardı; bu anlamda bu darbe öksüz kaldı. Bu darbenin anası babası yok. Başlangıçta ilk açıklamada Akın Öztürk lider olarak gösterildi. Sonra bu konuda çelişkili açıklamalar oldu. Şu an darbenin fiilî lideri belli değil. Hükümet kanadı tarafından FETÖ deniyor, ama bu konuda henüz mahkemeler bir şey söylemiş değil; yani FETÖ ibaresinin mahkemece tescili yok. Bu noktadan meseleye temkinli yaklaşıyoruz, tıpkı ETÖ’-deki gibi… Ergenekon sürecinde ETÖ dendi ve bazı masumlar da süründürüldü. Bu hukuksuzluklara dikkat çektiğimizde de birileri tarafından Ergenekoncu ilân edilmiştik. Dün orada olanlar bugün başka yerde, acayip savrulmalar var. Bugün burada olanlar yarın nerede olurlar? Böyle bir garabet var.

Diğer darbeler çok etkili darbelerdi. Ne 60 ihtilâlinde, ne 71 muhtırasında, ne 80 ihtilâlinde böyle bir durum yaşanmadı. Bu darbe girişiminin amaçlarından biri sanki devleti güçsüz ve âciz bir duruma düşürmekti. Çünkü birçok kurum bu süreçte yıprandı, yıpranmaya devam ediyor. Bazı kurumlar tamamen kapatıldı. 15 Temmuz sürecinde çok dağınık bir görüntü oluştu. Akşam saat 8’de Boğaz Köprüsü’nün bir tarafını trafiğe kapatıyorsun, öbür tarafı çalışıyor. Ankara’da gidip Meclis’i bombalıyorsun; sonra Cumhurbaşkanı Hande Fırat’ın telefonuyla ahaliye ulaşıyor. Takip eden günlerde ‘Eniştem haberdar etti’ diyor. Başbakan “Eşimden dostumdan öğrendim” diyor. “Kastamonu yollarında önümü kestiler, geri vitese takıp canımı kurtardım” diyor. Kuvvet Komutanları düğünde dernekte. Tam ne olduğu belli olmayan garip bir durum. Net olan şey, devlet hiç bu kadar güçsüz duruma düşmedi, bu kadar zayıf ve dağınık bir görüntü vermedi.

Ömer Yavuz Yiğitoğlu-2

Yeni Asya bu prensipli, hakkaniyetli ve temkinli duruşunun bedeli olarak iftira ve yaftalamalara maruz kalıyor…

Her duruşun bir bedeli var. Yalan, riya, makamperestlik, dalkavukluk gibi sapmaların revaçta olduğu dönemlerde doğru bir duruşla hakkı seslendirmek daha zordur.

Ergenekon sürecine değindiniz. Vaktinde hak ve özgürlükleri savunduğu için Ergenekoncu ilân edilen Yeni Asya, şimdi de farklı yaftalar ile karşı karşıya bırakılıyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu konuda, Türkiye’de belki bizim dışımızda herkese söylenecek bir lâf olabilir. Fakat bize söylenecek hiçbir lâf olamaz. Bize atfedilecek hiçbir suçlama ve eleştiri olamaz. Biz, Ergenekon dâvâsı sürecinde de en başından itibaren toptancılık yapılmasının yanlış olduğunun altını çizdik ve yapılan hukuksuzlukları nazara verdik. Kurunun yanında yaşın da yanabileceği uyarısında bulunarak ilgili birimleri adalet-i mahza çizgisine çağırdık. Bir cani yüzünden masumların hakkını zayi etmeyin dedik. Herkes muhtelif isimlerle: “Ergenekon Terör Örgütü, ETÖ, şu, bu….” gibi birçok ifade kullandı. Herkes bunlara acımasızca yüklendi. Biz bunlardan kaçındık. Çünkü mahkemelerin bu istikamette verdiği herhangi bir karar yoktu ve açıkça da bazı hukuksuz işlemlere imza atılıyordu.  Ve nitekim, netice itibariyle, bazıları müebbet hapse mahkûm olan insanlar daha sonra beraat ettirildi. Dolayısıyla başlangıçta mahkemelerce isimlendirilmeyen, fakat çeşitli yaftalamaların moda olduğu bu mesele sonunda da yine mahkeme kararı ile bu şekilde sonuçlandırılmış oldu. Biz başından itibaren bu tür yaftalamalardan ve isimlendirmelerden gayet dikkatli bir şekilde uzak durduk. Netice itibariyle gene bizim haklılığımız ortaya çıkmış oldu. Biz müneccim filan değiliz. Prensipler açısından meselelere yaklaştığınızda asla yanılmazsınız. Bu prensipleri de Kur’ân’ın bu asırdaki tefsiri olan Risale-i Nur’dan alıyoruz. Mesele bu kadar basit ve nettir. Buradan hareketle, aslına bakarsanız, Yeni Asya’nın 47 senelik tarihinde başlangıçta işaret edip de daha sonra haklı çıkmadığı hiçbir konu yoktur. O sebeple Yeni Asya’yı suçlamaya yahut Yeni Asya aleyhinde olmaya çalışanların –amiyane tabirle diyelim- başka hesapları vardır.

Kimi cemaatler belli zamanlarda devlet içerisinde kadrolaşmaya gitti. Kadrolaşmaya gitmenin yanında farklı menfaatler elde ettiler. Yeni Asya bu gibi şeylerden hep uzak durdu. Bunu çok net bir şekilde biliyoruz. Yeni Asya’nın bu duruşunun altında ne var?

Evet, bu dediklerinizin hepsinin dışında durduk. Dikkatli ve şuurlu bir şekilde dışında durduk. Asla zerresine dahi tenezzül etmemeye çalıştık. Ve tek başına bu bile bizim ne kadar sağlam bir çizgi üzerinde olduğumuzun ispatıdır. Evet, bizlere birçok şeyler teklif edildi. Ama bunların hepsini reddederek geliyoruz. Şu an tasfiye edilen cemaate gelince: Cumhurbaşkanının da ifadesiyle ne istemişlerse almışlar. 15 Temmuz’u doğuran bir sonuç olarak bunun mutlaka sorgulanması lâzım. Geçen 47 yıllık mazimiz, cemaat ve siyaset ilişkilerinin nasıl konumlandırılacağına dair emsalsiz örneklerle doludur. Biliyorsunuz 1980 ihtilâlinden sonra 83 senesinde gazetemizin İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular, o günün ihtilâlcileri tarafından gönderilen heyetin yaptığı tekliflerin tamamını reddetmiştir. Bunun da bedelini çok ağır ödemiştir. Ama reddetmiştir. Bizim tarihimizde yüzümüzü kızartacak herhangi bir yanlış hareketimiz hiçbir zaman yoktur, olmamıştır. Esasen cemaatler netice itibariyle gönüllülük esasına dayanan hizmet kuruluşlarıdır ve öyle de olmaları lâzım. Temiz ve saf duruşlarına halel getirecek hareketlere girmemeleri lâzım. Ve çok hassas bir şekilde uzak durmaları lâzım. Nitekim girildiği zaman bunun neticelerinin çok zararlı bir şekilde sonuçlandığına geçmişte de şahit olduk, bugün de şahit olmaya devam ediyoruz.

Gülen grubuyla hizmet çizgimiz hiçbir zaman kesişmedi!

Yeni Asya’nın Gülen Grubu ile birlikte hareket ettiğine dair iddialar var. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu konuda çok iddialı bir şekilde altını çizerek söylüyorum ki; bu konuda bizim kadar müktebesatı temiz başka herhangi bir grup ve cemaat yoktur. 1973-74 senelerinden itibaren, Gülen bizimle yolunu ayırdı ve bunu herkes biliyor. Bunun üzerinden kırk seneyi aşkın bir süre geçmiş oluyor. Yani Türkiye’nin henüz daha ismini bilmediği zamanlarda yollar ayrılmış ve biz, yapılması muhtemel yanlışları ikaz ve ifade etmiş bir cemaatiz. Gülen kendine göre bir hizmet anlayışı takip etmiştir ve bu anlayışın, Risale-i Nur’dan bizim anladığımız prensiplere uymadığı noktaları hep ifade etmişizdir. Bu yönüyle, kimseden takdir falan bekliyor değiliz, ama en azından hakkaniyet ölçüleri içerisinde bizim duruşumuzun altının çizilmesini lâzım geldiğini düşünüyoruz. Bunu zaten Türkiye’de gerek resmî kurumlar, gerek sivil kesimler yakînen biliyor. Devletin kayıtlarında da  bu çok açık bir şekilde vardır. Bu yönüyle son zamanlarda üfürülen birtakım iftiraların hiçbir temeli yoktur ve olması da mümkün değildir.

Bazı grupların ya da mihrakların bizi aynı çizgide gösterme çabaları gerçekle örtüşmediği gibi, hakkaniyet ve adalet ölçüleriyle de örtüşmüyor. Bugün hem dinî gruplar, hem de siyaset kanadında; hatta bugünkü hükümet kanadında olanlar çok değil birkaç sene önce nerede durduklarına bir baksınlar önce. O günkü uyarılarımızı dikkate almayanların hiç olmazsa bugün bize biraz kulak vermelerini tavsiye ediyoruz.

Gülen Cemaatinin, Yeni Asya’nın finansörü olduğu iddiaları var. Bununla ilgili birşey söylemek ister misiniz?

Böyle bir şey de asla söz konusu değildir ve olamaz. İftiradır. Son dönemde sadece şöyle bir durum oldu; Cihan Dağıtım ile kısa bir süre dağıtım konusunda ücreti mukabilinde yaptığımız iş anlaşması vardı. Zaten o zaman, o tarihte yalnız biz değil birçok gazetenin dağıtımını üstlenen bir şirketti. Daha sonra zaten kayyım vs. gibi meselelerden sonra bizim de münasebetlerimiz o yönüyle (ticarî ve dağıtım ile alâkalı) bitmiştir.

Para veren emir de verir! 

Yeni Asya’nın da banisi olan ve Üstad Bediüzzaman’ın “Kâinata değişmem” dediği talebesi Zübeyir Gündüzalp’in Mehmet Kutlular’a asla unutulmaması lâzım gelen öğüdü şu; “Para veren emir de verir. O bakımdan istiğna düsturunu ciddî ve hassas bir şekilde en küçük bir taviz vermeksizin sürdürmek lâzım.” Bu tavsiye ile başlamış  bir yayın çizgisi. Üstadın yapmak istediğini Zübeyir Gündüzalp, neşriyat yoluyla başlattı. O birikimi Mehmet Kutlular şahs-ı manevî ile beraber aynı hassasiyet içinde sürdürdü. 47 senedir o çizgi devam ediyor. İslâm âleminin çeşitli buhranlarla karşı karşıya olduğu, kardeşin kardeşe kırdırıldığı, kan ve göz yaşıyla masumların boğdurulduğu bir zamanda Yeni Asya; adalet-i mahza çizgisini temsil ediyor ve hak ve hakikati sesi olarak yayın hayatına devam ediyor. Kıyamete kadar da devam edecek inşaallah.

Özellikle son dönemlerde birçok gazete ve televizyon kapatıldı. Yeni Asya, sosyal medyada asılsız iftiralarla hedef gösteriliyor ve tehdit ediliyor. Ama Yeni Asya basındaki diğer gazetelerden farklı olarak cesur manşetler atmaya devam ediyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Bu konuda baştan beri ifade ettiğimiz üzere -özellikle darbeler konusunda-  belki herkese lâf söylenebilir. “Belki” lâfının altını çiziyorum. Ama bu konuda sicilinde en küçük bir leke olmayan, sicili en temiz olan grubuz. Bizim korkusuz ve dik duruşumuzun esas sebebi budur. Hak ve hakikatten ayrılmama yolundaki azmimizdir. Çünkü biz, mazimizden ve yaptığımız işten eminiz. O sebeple, doğru olanın korkak olması mümkün değildir. Doğru korkak olmaz. Mazide verilmeyecek bir hesabımız olmadı, bugün de yok, yarın da olmaz. Ve dolayısıyla sosyal medyada düşmanlık derecesine varan şeyler beyhude gayretlerden ibarettir. Aslına bakarsanız bunu yapanlardan bazıları, geçmişte Yeni Asya’dan bir şekilde yolu geçen insanlardır. Ya dediklerini kabul ettiremediklerinden yahut birtakım menfaat meselelerinden kaynaklanan sebeplerle zaman içerisinde Yeni Asya’dan uzaklaşan, şimdi bu tür meselelerde de bunu düşmanlık seviyesindeki paylaşımlarıyla gösteren insanlar. Bunları kaale almanın hiçbir manası ve gereği yok. Onlarla kaybedecek vaktimiz de yok.

Benzer konuda makaleler:

2 Yorum

  1. Hayır demekle darbeye evet diyorsunuz zaten hayır diyenlerin kim olduklarını bu millet biliyor .Sizlerinde maskesi düştü dualarım kabul oluyor Elhamdülillah”YARABBİM Hainleri ifşa et” teker teker hainler bı şekilde kendilerini ifşa ediyorlar.Hayır diyenler”PKK,CHP , YPG, Haçlı birlikler, fetö” yani küfür tek millet sizde onlardansınız .Bu milleti kandıramazsınız Allah milletin basireti ni açtı Allah’tan öne geçmesini Allah planlarınızı ittifakınızı yerle yeksan etsin.Amin bu milleti saidi nursiylede kandıramıyacaksınızAllahı izni ve kuvvetiyle şeytanın uşakları ha asıl masonlarda siz ve sizin gibiler sizi ” serial hısab “olan Allah a havale ediyorum.

  2. Değerli Yorumcumuz, her görüşe eşit mesafede durmakla birlikte; hakaret, küfür, aşağılama vb. içeren, toplumsal hassasiyetleri zedeleyici nitelikteki ve büyük harfler ile yazılan yorumları yayınlayamıyoruz. Kriterlere uygun olarak yeniden yorum yazmanızı diler, ilginize teşekkür ederiz. Saygılarımızla. (Editör)

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*