Buyrun, problemleri çözmeye

Çözülmesi mümkün bazı ‘küçük’ problemler dolayısıyla, ‘büyük’ sıkıntılar çektiğimiz herkesin malûmu. Yıllardan beri devam eden ‘kanunsuz başörtüsü yasağı’ bunlardan biri. Başörtüsü yasağı konusunda, üniversite öğrencilerini rahatlatan adımlar atıldı.

Tam anlamıyla problem sona ermiş olmasa da, başörtülü üniversite öğrencileri, ekseriyetle okullarına gidebiliyor. Güzel, ama yetmez… Çünkü kanunlu ya da kanunsuz başörtüsü yasağı, sadece üniversite öğrencilerini mağdur etmiyor ki! Öğrenci olmayan, ama başörtüsü dolayısıyla mağdur olan yüzlerce, belki de binlerce kişi var. Meselâ, memurlar… “Kamusal alan” denilerek, memurların başörtüsü takması engelleniyor. Hemen hatırlayalım, hür dünya ülkelerinde böyle bir yasak yok. Elbette o ülkelerde de bazı sıkıntılar var, ama çoğu yerde başörtüleriyle polis de oluyorlar, öğretmen de. Türkiye’de ise “kamusal alan” duvarı örülüp, başörtülü olanların bu kıyafetleriyle vazife yapmasına imkân tanınmıyor.

İnsan haklarına aykırı olarak uygulanan bazı yasaklar veya yanlış uygulamalar var ki, bunlar ‘pamuk ipliği ile’ örülmüş gibidir. Samimiyet ve kararlılıkla bunların düzeltilmesi, sona erdirilmesi an meselesidir. Meselâ, yıllardan beri şikâyet edilen “millî güvenlik” dersleri vardı. Başlangıçta itirazlar dikkate alınmadı, yanlışta ısrar edilip duruldu. Sonra baktık, bir anda bu derslerin kaldırıldığı açıklandı. “Bir mani çıkmaz ise” önümüzdeki yıl bu dersler “lise”de okutulmayacak ve rütbeli şahıslar sınıflara, dersliklere girmeyecek. Peki, çok basit olan bu “doğru adım”ın atılması için niçin yıllarca bekledik?

28 Şubat sürecinde Türkiye’ye nizamat veren bütün “yetkili”ler, üniversitede uygulanan kanunsuz başörtüsü yasağını savunurken şöyle derlerdi: “Bu yasak sona ererse, öğrenciler arasında huzursuzluk başlar. Başını örten ve örtmeyenler ‘kamp’lara ayrılır. Ne yani, başını örten Müslüman da, örtmeyen değil mi? Dolayısı ile bu yasak kalkmaz, kalkamaz…”

Gerçekleri bu kadar ters yüz eden, dürbüne tersinden bakan bir anlayış daha görülmemiştir. Başını örten öğrenci ile örtmeyen öğrenci arasında ne zaman ‘kavga’ olmuş ki böyle bir ‘yalan’a sarılıyorlardı? Bakın, üniversitelerdeki başörtüsü yasağı büyük ölçüde sona erdi ve bu sebeple çıkan tek bir ‘kavga’ duymadık! Tabiî ki ‘uzman provokatörler’ce böyle ‘kavga’ların çıkarılması mümkündür, ama inşallah hiç kimse bu oyunlara gelmez.

Hiç kimse, “Üniversitelerdeki başörtüsü yasağı sona erdi, millî güvenlik dersi seneye müfredatta yer almayacak. O halde yeni taleplerle gelmeyin” diyemez. Bu doğru adımların atılması elbette takdire şayandır, ama bütün dertler sona ermiş değildir. Bir defa eğitim sistemi ‘ders’lerden bağımsız olarak “hür zihinler yetiştiren” bir hale gelebilmeli. Çocuklarımıza tahrif edilmiş bilgileri değil, gerçekleri öğreten bir eğitim sistemi istiyoruz. Başörtüsü yasağı ise sadece üniversitelerde değil, her kademede sona ermelidir. Hem öyle bir sona ermelidir ki, yarım asır sonra “Bir zamanlar Türkiye’de başörtüsü yasağı uygulanırdı” denildiğinde hiç kimse inanamasın! Aynen, ‘tek parti’ devrinde (1932-1950) uygulanan “ezan yasağı” gibi. Başörtüsü yasağının izi de kalmamalı. Duyan şaşırmalı, “Yok, böyle bir yasak uygulanmamıştır” diyebilmeli.

Bunları yapmak, Türkiye’yi daha hür ve daha demokrat; “adil bir ülke” yapmak çok mu zor? İnanın zor değil. Cesaret ve kararlılıkla bütün bunlar yapılabilir. O halde Türkiye’yi idare edenlere tekraren sesleniyoruz: Yanlışlara sarılmaktan vazgeçin. Problemleri ertelemeyin ve ötelemeyin…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*