Büyük hayalim

Bundan üç yıl önce TRT sayesinde Güney Kore ile tanıştım. Tanışmadan önce ideallerim tam yerine oturmadığı için her gencin düştüğü karamsarlık içerisindeydim. İlk önce bir tutku olduğunu düşünen çevrem artık bu bağımın tutku olmanın çok ötesinde bir amaç olduğunu biliyorlar.

Koreli arkadaşım Jina, sosyal paylaşım sitesine bir video eklemişti. Bu video Güney Kore’de İslâm ile ilgiliydi. Altında birçok yorum vardı ve onlardan anladığım kadarı ile İslâm’a meraklı ve İslâm dini ile ilgili birçok şeyi yanlış bildiklerini anlamıştım.

Jina ile tiplerimizin benzediğini ve Koreli ikizim olduğunu söyleyen ailem de ona karşı büyük bir sevgi besliyorlar. Jina ise savaşın getirdiği kardeşlik ile Türk arkadaşlarının olmasını ve onları yakından tanımayı istediğini belirtiyor.

Çok sevdiğim bir Kore atasözü var: “Beg cis çang do maç duel myon kab yob da (Bir kâğıt parçası bile, başkasının yardımı ile hafif gelir.)”

İslâm dini aslında çok güzel ve katı kuralları olmayan, insanları sıkmayan ve bunaltmayan bir din olmakla beraber, kardeşlik dini. Ben de bir genç olarak herkese bunu gösterebilmeliyim, Peygamber Efendimiz (asm) gibi her inanca saygılı olarak onları kınamadan ve onları tahrik etmeden herkesi sevebilmeliyim. Evet, biliyorum, onlar ile aramda çok büyük bir fark var, ama onların da beni yakından tanımasını ve İslâmiyet’in nasıl bir din olduğunu onlara göstermeyi çok istiyorum.

Bir gün Jina misafirim olduğunda onunla camilere gitmeyi çok istiyorum, zira Allah inşallah bir gün onu evine misafirliğe çağırır ve o da o havayı teneffüs edebilir. Ben sadece kâğıt parçasının kenarından tutmak istiyorum ve o kâğıt parçasının kenarını da hiçbir zaman bırakmak istemiyorum.
Geçen izlediğim bir dizide konservatuar öğretmeni Kang, öğrencisi Hye Mi’ye şunu öğretti: “Eğer iyi bir san’atçı olmak istiyorsan yüzündeki mimikleri de harekete geçirmelisin. Eğer bu şekilde söylersen karşındaki kişiye duygunu geçiremezsin. Geçiremediğin zaman ne kadar güzel söylersen söyle, karşındaki kişi senin duygunu alamaz ve zevk alamaz.”

Bunu kendime çevirdim. Eğer bir şeyler yapmak istiyorsam içim dışa dönük olmalı, eğer yazdıklarım gibi birisi değilsem bu benim ikiyüzlü olduğumu gösterir. Neysem her zaman da o olmalıyım. Aslında büyük hayallerim var. Bunlar belki de olmayacak şeyler, ama hayal edemezsem büyüyemem, aynı şekilde herkes hayal edemezse büyüyemeyiz.

Bilmiyorum bunlardan hangisini ömrümün sonuna kadar Allah’ın izni ile yapabileceğim, ama bunların arasında Güney Kore’ye giderek Büyük Cami’de namaz kılmak istediğim bile var. Belki yanımda Jina da olur. Jina’ya yollayacağım mektup ile yazıma son verirken, kendimizi sınırlamayalım. İslâm dairesi çevresinde hayallerimiz çok büyük olsun, çok uzaklara ulaşsın inşallah…
“Sevgili arkadaşım Jina,

Biliyorum ki birbirimize çok uzak yerlerde yaşıyoruz, ama aramızda çok büyük kopmayacak bir bağ ile birbirine bağlı iki ülkede yaşıyoruz. Bunu geçenlerde ülkemizi ziyarete gelen Jae Joong’un ziyaretinde bir kere daha hissettim. Kendisi de ülkemizi çok beğendiğini ve seneye grubu ile gelmek istediğini söylemiş.

Senin de bir gün ülkemize gelmeni ve seni gezdirmeyi çok istiyorum. Genelde her zaman gezen Koreli ve Japonları gördüğümde bir gün senin de onların arasında olacağını düşünüyorum. Benden istediğin mektup pullarını da beğeneceğini tahmin ediyorum. Zira onları büyük bir özen ile almaya çalıştım…”

Devamını da yazmak isterdim, ama yerim bu kadar. Geçen yıl hazırladığım sunumumda da, “her zaman herkesi olduğu gibi kabul etmemizi ve eğer bu şekilde kabul edersek her zaman iyi bir örnek oluruz” tezini savunmuştum, hâlâ da savunuyorum. Bizler iyi insanlarız ve iyi insanlar da her zaman iyi örnektir. Benim insanları seçmemde din, dil, ırk ayrımı olmamıştır, inşaallah olmayacak da… Çünkü kişinin “imanı” kendi kalbindedir ve imanımızın nuru her şeyi kuşatır inşallah.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*