Camia ve cemiyetlere bakış ölçümüz

İster proje, ister tabiî bir gelişimin mahsulü olsun içtimaî, siyasî oluşumlara bakış zaviyemizi, temel ölçü ve prensiplerimizi şöyle özetleyebiliriz:

En faziletli insan, sıddık-ı ekber, ilk halife, Reis-i Cumhur Hz. Ebubekir’e (ra), “Kur’ân ve Sünnet’e uymazsan seni kılınçlarımızla doğrulturuz!” diyen bir yönetilenler tabakası…

Adil Halife ve hakikî Reis-i Cumhur Hz. Ömer (ra), “Sırtındaki gömleğin (fazlalık iki karış kumaşın) hesabını vermeden seni dinlemiyorum ey Ömer!” diyen bir sorgulama kültürüne sahibiz.

Ve keza, Hz. Ömer (ra), kadına verilen mehrin azamî/maksimum sınırını tâyin etmek ister. Hutbede, “Kadınlara mehir verirken ifrata/aşırıya gitmeyin” der.

Onu dinlemekte olan bir kadın itiraz eder: “Ey Ömer! Senin buna hakkın yok. Zira âyet-i kerimede Cenâb-ı Hak, ‘Birisine yüklerle (mehir) vermiş olsanız bile, onun içinden bir şey almayın’ (Nisa Sûresi, 20) buyurmuştur.” Cevap, susturucu, reddedici değil; çarpıcıdır: “Ömer yanlış yaptı, kadın doğru söyledi.”

Kadını haklı bulan ve yanlış düşünce ile kararından vazgeçen bir reis-i cumhur örneğine sahibiz.

Her meseleye Kur’ân ve Sünnet-i Seniyye’nin bu zamandaki iman, ibadet, ahlâk, içtimaî ve siyasî ölçü, prensip ve hizmet stratejilerini aklî, mantıkî, ilmî delillerle ispat edip ortaya koyan Risale-i Nur ışığında bakmalıyız.

Bize verdiği temel ölçülerden birisi “mihenge vurmak”, yani, “sorgulamak”tır. İmanın var olup olmadığı bile, “sorguyla anlaşılır.” (Bediüzzaman Said Nursî, İşaratü’l-İ’caz, s. 46.)

Bir diğer ölçü, “dürüstlük/sıdk ve şeffaflıktır.” Mihenge vurma meselesi şöyle muhteşem bir tablo ortaya çıkarır:

“Sual: Neden bunların umumuna fena diyorsun? Halbuki hayırhâhımız gibi görünüyorlar.

“Cevap: Hiçbir müfsid ben müfsidim demez. Daima suret-i haktan görünür. Yahut bâtılı hak görür. Evet, kimse demez ayranım ekşidir. Fakat siz mihenge vurmadan almayınız.

“Zira çok silik söz ticarette geziyor. Hattâ benim sözümü de, ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz. Belki ben de müfsidim. Veya bilmediğim halde ifsad ediyorum. Öyleyse, her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. İşte, size söylediğim sözler hayalin elinde kalsın, mihenge vurunuz. Eğer altın çıktıysa kalbde saklayınız. Bakır çıktıysa, çok gıybeti üstüne ve bedduâyı arkasına takınız, bana reddediniz, gönderiniz.

Risale-i Nur Külliyatı’nı telif eden dünya çapında bir âlim, bir müçtehid ve bir müceddid olarak Bediüzzaman Said Nursî, “Hattâ benim sözümü de, ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz. Belki ben de müfsidim” diyerek kendisini “mihenge” vurduruyorsa, hocaları, ağabeyleri, varisleri, hele hele politikacıları ve siyasî liderleri neden mihenge vurmayalım ki?
“Gıybeti üstüne ve bedduayı arkasına” niçin takıp reddetmiyoruz ki! (Burada, yanlış fikir ve düşüncelerin eleştirilmesinin caiz olduğunu, gıybet olmadığını anlıyoruz. Yoksa şahısların düşünceleri değil, şahsî hayatlarının aleyhinde konuşmak gıybettir.)

Herkesin, her hareketine “delil ve âkıbetine” bakarız. Ve “fikirleri neticelerine” bakmalıyız. Bir hareket veya oluşum içinde yer alan bir grubun dürüst, ahlâklı, fedakâr olması onun proje olmadığının göstergesi olamaz.

12 Eylül 1980 darbe-i münafıkanesini de dürüst, temiz, art niyeti olmayan halkın yüzde 92’si desteklemiştir. Ama, baştan ayağa yasaklarla dolu, herkes ondan bizardır ve halen değiştirilemiyor.

Darbeler, Kemalizmin ve derindevletin bir projesi değil miydi?

Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde yer alan müezzin, imam-hatip, vaiz, murakıp, müftü ve sair idarî personelinin büyük çoğunluğunun “dürüst ve ahlâklı” olduğuna hiç kimsenin şüphesi yoktur.

Ama, Diyanet İşleri Başkanlığı, dindarları, cemaatleri, dinî müesseseleri ve toplumu kontrol etmek, için projelendirmiş olamaz mı?

Keza, eğitim sistemi baştan ayağa Kemalizmin projesi değil mi? Keza, etnik kökenlere bakış ve yaklaşım tarzını da Kemalizm projelendirmemiş mi?

Hangi parti, hangi siyasî kuruluş Kemalizmin dışında bir politika takip edebilir? Etmeye cesaret eden Demokratlar/hürriyetçilerdir. Onları da zaman zaman darbelerle alaşağı edip veya Meclis’in dışında bırakıp etkisiz hale getirmektedirler.

Prof. Şerif Mardin’in, “AKP iktidarı Kemalizmin başarısıdır” tesbitini (Müflis Proje: Kemalizm, s. 114) teyid etmiştir. (Kâzım Güleçyüz/Yeni Asya/09.01.2013.) Bunun küresel siyaset cambazlarının bir projesi olduğunu göstermiyor mu?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*