Çankırı’da Bediüzzaman izleri

Kaderin sevkiyle Doğu Anadolu’dan Batı Anadolu’ya, Orta Doğudan Balkanlara, Rusya’dan Avrupa’ya kadar değişik il, ilçe ve memleketlere uğrayan ve bir kısım mekânlarda uzun müddet mecburî ikamet eden Bediüzzaman Hazretleri; Eskişehir Mahkemesi’nden sonra Bakanlar Kurulu kararıyla sekiz yıl Kastamonu vilâyetinde kaldı.

Her gittiği yerde olduğu gibi, bu vilâyette de Kur’ân-ı Kerîm’in manevî tefsiri olan Risale-i Nur’u telif etmeye devam etti.

Ankara ve Çankırı üzerinden Kastamonu vilâyetine sürgün olarak gönderilen Bediüzzaman, ilk önce üç ay kadar polis karakolunda misafir kaldı ve daha sonra tam karakolun karşısında bulunan bir eve yerleştirildi. Sekiz yıl boyunca burada göz hapsi altında tutuldu. Bu zaman zarfında başta İnebolu ilçesi olmak üzere Tosya, Araç ve Daday gibi ilçelerde ve il merkezinde onun dâvâsına gönül veren nice kahraman Nur Talebeleri yetişti. Onu bu hizmette istihdam eden Cenâb-ı Hak yalnız bırakmadı. Çok zor şartlar altında cihanşümul bir hizmetin ortaya çıkmasını sağladı.

Nihayet iman hizmetiyle dolu dolu geçen sekiz yılın sonunda Bediüzzaman, Denizli Mahkemesi’ne gönderilmek üzere Ankara’ya sevk edildi. İnebolu Nur Talebelerinden olan merhum Ziya Dilek Ağabeyden naklen ve İnebolu’nun hizmette önemli bir rüknü olan Rasim Sürav Ağabeyden dinlediğim bir hatırayı sizlerle paylaşmak isterim. Hollywoodlu Hafız lâkabıyla bilinen bir sivil polisin refakatinde bir minibüse gelirler. Polis “Hoca Efendi hem yaşlı hem de hastadır. Ona biriniz yer verebilir mi?” diye sorar. Minibüs yolcu ile doludur ve boş yer yoktur. Şoförün arkasındaki koltukta oturan bir asker hemen kalkar ve Bediüzzaman’a yerini verir. Kendisi de arka tarafa konulan bir gaz tenekesinin üzerinde yolculuk yapmaya razı olur. Bediüzzaman yanında oturan yolcuya “Senin adın ne kardaşım?” diye sorar. Yolcu “Ziya Efendim” der. “Şu bizim Ziya mı?” diye tekrar sorar. O da “Evet Efendim” diye cevap verir. O sıralar Bediüzzaman’a yakın olmak çok sıkıntılı sonuçlar vermektedir. Memuriyetini Ilgaz ilçesinden İnebolu’ya nakletmek için dilekçe vermeye giden Ziya Dilek Ağabey bir hayli sıkılır. Mevsim sonbahardır ve Ramazan ayıdır. Bediüzzaman minibüsteki yolculara “Kardaşlarım! ‘Size şurayı kazın, çok miktarda altın bulacaksınız’ deseler, tembellik yapıp ‘Vaktimiz zayi olur, kazamayız’ der misiniz? Elbette demezsiniz. Galip ihtimal bu gece Kadir Gecesi olsa gerek. Hadi hep birlikte üç İhlâs bir Fatiha okuyalım. Bu gecenin feyzinden istifade edelim” der ve birlikte okurlar. Yolda iftar vakti girer. Kastamonu belediyesinin yol azığı olarak kendisine verdiği köfteyi Ziya Ağabeye verir, onun iftarlığı olan inciri de kendisi alır. Bediüzzaman bir kâğıda teselli ile dolu bir şeyler yazar ve Ziya Ağabeye “İnebolu’ya döndüğün zaman bu kâğıdı diğer kardeşlere verirsin” der. Ilgaz’dan İnebolu’ya dönen Ziya Ağabeyi, minibüsü karakolun önünde durduran polisler alırlar ve önceden tevkif ettikleri on iki kadar Nur Talebesi ağabeyin yanına koyarlar. Üstadın teselli dolu mektubunu okuyan ağabeyler çok sevinirler. Daha sonra da Denizli Hapishanesine sevk edilirler.

Her uğradığı şehrin hem ölmüşlerine hem de hayatta olanlarına özel dualar eden Bediüzzaman, sekiz sene sonra dönerken Çankırı’dan geçer. O duâların bereketiyle, yakın zamanda âhiret âlemlerine yolcu ettiğimiz Cemil Çelik Ağabey başta olmak üzere, Hakkı Uzun gibi daha nice isimsiz kahraman Nur Talebeleri o vilâyetten çıktı. Ali Vapurlu Ağabey de oradan çıkanlardan biridir ve vakıf olarak yarım asırdan beri Ankara’da ihlâsla hizmetlerine devam ediyor, elhamdülillah.

24 Ocak 2014 Cuma günü Çankırı yolundayız. Kayınpederim Nurettin Usta ve kaptanımız Satılmış Atak Ağabeyle birlikte bir buçuk saatlik bir yolculuktan sonra şehre ulaştık. Sağlı sollu muhtelif okulların ve yüksek binaların süslediği giriş asfaltı, Çankırı’nın bir hayli gelişmiş olduğunu gösteriyor. Şehir girişindeki yeni yapılan caminin muhteşem kubbesi ve minareleri ise, cidden dikkat çekiyordu. Hemen karşısında bulunan büyük binadaki Yeni Asya temsilciliğinin genişletilmiş salonu, Çerkeş, Yapraklı ilçeleri ve Topuzsaray Köyünden de gelenlerle şenlendirilmişti. Oldukça iyi bir katılım vardı. Çay molasıyla birlikte iki saat süren ve mesleğimizin dört esasından birisi olan şevk-i mutlak üzerine kurulu dersimiz, hepimizi daha bir gayretle hizmetlerimize sahip çıkmaya sevk etmişti. Muhabbet seli ve kucaklaşmalar eşliğinde vedalaştığımız Çankırılı dâvâ arkadaşlarımız “Üç sene sonra yeniden gelmek gibi bir uzatmayı tekrarlamayalım” dileklerini söylüyorlardı.

Hem erkeklere hem de bayanlara ait birçok hizmet merkezlerine sahip olan Çankırılı gönül dostlarımıza, şevk-i mutlak içinde daha nice hizmetler ihsan etmesini Cenâb-ı Hak’tan niyaz ediyoruz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*