Çelik gibi bir irade

Zübeyir Gündüzalp
Şahsiyetler vardır, dâvâsı uğruna hayatını hakir görürler… Mefkûresi uğruna, malından, canından ve istediği her şeyden vazgeçerler. İnsanlar vardır, inandıkları hedefe kilitlenirler, azim ve coşku ile engel tanımaz, zorluk bilmezler. “Bir fikir uğruna” hayatını feda ederler.

“Dünya fanidir, alâka-i kalbe değmez” diyerek dünyaya sırt çevirip, ukbâya talip olurlar.

 
Bu bahsini ettiğimiz insanlar, inandıkları ve sıkı sıkıya sarıldıkları dâvâ ile öylesine hemhâl olmuşlardır ki, onlar için hedefe ulaşmak, adeta hayatı idame ettirmek için nefes almak kadar zarurîdir.

Biz bu insanları “aksiyon adam” veya “dâvâ adamı” diye nitelendiririz. Ve bu unutulmazlığa yükselen nadide şahsiyetlerin hayatı, bir ömre sığmayacak kadar sayısız feragat, cesaret, şecaat ve sadakat örnekleri ile doludur.

Özellikle bir fikir ve dâvâ adamı vardır ki, onun dâvâsı uğruna gösterdiği fedakârlıklar olağanüs- tüdür.

Evvelâ belirtmek isterim ki, onun şahsiyetini tarif etme liyakatını kendimde görmediğim halde, bu nadide ve değerli ismi bir kez daha hatırlayıp yâd etmek için kalemi elime aldım.

Nur hareketinin önde gelen ismi ve Bediüzzaman’ın vefatından sonra iman hizmetlerini sekteye uğratmadan idame ettirmeye vesile olan bu büyük insan hiç şüphesiz Zübeyir Gündüzalp’tir. Hedefi büyük, ufku geniş, mefkûresi derin ve çelik gibi bir iradeye sahip bu aksiyon adam nasıl tarif edilir veya nasıl anlaşılır?

Her şeyden önce Zübeyir Gündüzalp dendiğinde, akla gelen feragat, ihlâs, şecaat gibi vasıfların içinde, en hâkim vasfı olan sadakati dikkat çeker. Kendi ifadesi ile, her Nur Talebesinde olması gereken üç önemli hususiyet onda toplanmıştır: İhlâs-ı tam, sabr-ı cemil ve sadakat-i tam.

Dünya metâına sırt çevirip Bediüzzaman’ın yoluna başını koyan bu fedakâr insan, “sıddıkıyet” makamında en son noktaya ulaşmıştır. Üstadın şahsına, dâvâsına, mesleğine, Risâle-i Nur’a sadakat hususunda emsâlsizdi.

Evinde bir kilim, bir yatak ve Risâle-i Nurlardan başka hiçbir şey bulundurmayan Nur’un bu kara sevdalısı “Üstad” denildiğinde, ölümü dahi göze alabilecek kadar korkusuz ve metanetliydi.

Meşhur müdafaasının bir yerinde, sorgu hakiminin, “Sen Risâle-i Nur Talebesiymişsin” sorusu üzerine “Bediüzzaman Said Nursî gibi bir dâhînin şakirdi olma liyakatini kendimde göremiyorum” diye eşsiz bir tevazu örneği sergiledikten sonra şöyle konuşur: “Eğer kabul buyururlarsa, iftiharla ‘Evet Risâle-i Nur şakirdiyim’ derim.”

Uzun yılların ardından, Üstad Hazretlerinin vefatından sonra Zübeyir Ağabey, Nur hizmetinin ağırlığını omuzlarında hisseder. Ve geceyi gündüze katan hummalı bir faaliyet içinde, “Hizmet için ne yapabilirim?” düşüncesiyle kıvranır. Ağır hasta olan bu iman kahramanı çoğu zaman olduğu gibi uykusuz geçen bir gecenin geç saatlerinde elini başına vurarak şöyle diyecektir:

“Durduramıyorum bu kafamı. Durduramıyorum ki uyuyayım…”

Iztırap ve sıkıntıyla geçen bir hayat… Dünya nâmına zerre kadar zevk tatmamış, fakat ruhu âsûde… Risâle-i Nur’un hakikatlerinde fani olmuş mümtaz bir insan. Ve Bediüzzaman’ın yolunda gönüllü bir çilekeş… “Daha iyi nasıl hizmet edilebilir?” diye düşünen ve bu uğurda sancı çeken, durmayan bir kafa…

Milletin imanını kurtarmak uğruna Cehenneme dahi razı olabilen bir fedâiden, varlığını milletin imanı uğruna tereddütsüz feda eden bir allame-i cihandan, Asrın Bedîsinden ders alan bir kafa…

Risâle-i Nur’u kendi malı ve telifi gibi hissedip sahip çıkan ve en mühim vazife-i hayatını onun neşir ve hizmeti bilen Zübeyir Gündüzalp, bir Nur Talebesinin nasıl olması gerektiğini bizlere gösteriyor.

Üstad’ın ve bu gönüllü iman kahramanının dâvâsını lâyıkıyla omuzumuzda taşıyabiliyor muyuz diye soruyorum kendi kendime… Bediüzzaman’ın felsefesini hayatımıza taşıyabiliyor muyuz? Risâle-i Nur’u günde kaç saat okuyoruz? Zübeyir Ağabey gibi günde 14 saat okuyabiliyor muyuz? Muhakeme kabiliyetimiz açılıyor; aklımız, kalbimiz ve ruhumuz inkişâfa başlıyor mu?

Bu sorulara rahatlıkla cevap verebiliyorsak, yolun doğru tarafındayız demektir. Sorular cevapsız kalmışsa, hayatımızda birtakım şeylerin pek de zannettiğimiz kadar doğru gitmediğini gösterir.

O durdurulamayan kafadan, o çelik gibi iradeden öğreneceğimiz çok şey var…

Selâmetle…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*