Cemaat halinde bulunmanın ehemmiyeti

Cihanşumûl olan, yani her çağa, her topluma, her zaman ve mekâna, her meslek ve meşrebe hitap eden İslâmiyet; bireyi öne çıkarırken, aynı zamanda sosyal hayatı ve dolayısıyla cemaatleşmeyi de hayatlandırır.

Fert, âile, cemiyet, hatta milletler arası münâsebet, sorumluluk ve âdâb-ı muaşeret dediğimiz görgü kurallarını da, Kur’ân ve Sünnet-i Seniyye ile detaylarına kadar nakış nakış işler. İmân şartları, bütün mü’minleri aynı inanç ve temel fikir etrafında toplar.

Kur’ân, mü’minleri “kurşunla kaynatılmış binalar”1 olarak vasıflandırarak “cemaat” olgusuna; toplum/toplumculuktan daha derin, daha geniş mânâlar yükler. İslâm’a göre bütün insanlar kardeştir. Çünkü, hepsi Hz. Âdem’den (as) çoğalmışlardır. Ancak, bu kan ve nesep kardeşliğidir. İslâm, bu kardeşliğin üstünde, kökleri lâhûtî âleme dayanan bir mânevî kardeşlik getirmiş:

“Mü’minler kardeştirler; siz de kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki, rahmete erişesiniz.”2 Mü’minleri kardeş yapan ve “uhuvvet”in prensiplerini vaz’ eden Kur’ân, bütün Müslümanlara şöyle hitap ediyor:

“Kötülüğe iyiliğin en güzeliyle karşılık ver; bir de bakarsın aranızda düşmanlık bulunan kimse candan dost oluvermiştir.”3

“O takva sahipleri, bollukta ve darlıkta, bağışta bulunanlar, öfkelerini yutanlar ve insanların kusurlarını affedenlerdir. Allah da iyilik yapanları sever.”4

Topluluğun veya toplumun sadece mâddî ve sosyal yönleri vardır. Oysa cemaat maddî ve mânevî, dünyevî ve uhrevî boyutlara sahiptir.

“Allah’ın dinine ve Kur’ân’a hep birlikte sımsıkı sarılın; ayrılığa düşüp dağılmayın. Bir de Allah’ın üzerinizdeki ni’metini hatırlayın ki, siz birbirinize düşman iken O, kalblerinizin arasını uzlaştırıp ısındırdı da siz O’nun nimetiyle kardeşler oluverdiniz…”5

“Allah’ın ipine sımsıkı sarılın; dağılıp ayrılmayın” âyetindeki “ip” Hz. Peygamber’in (asm) tefsirinde “cemaat” olarak vasıflandırılmış ve insanlara “Cemaate sarılın” emrini vermiştir. Bu mefhumun tarihî gelişimi boyunca geniş mânâ ve tatbikatları vardır. Cemaat, aynı görüş, aynı düşünce ve aynı ideallerle birlikte, aynı meslek, meşrep ve metodu taşıyan ferdlerden teşekkül eden nûrânî bir halkadır. Cemaat aynı zamanda, “Ey insanlar! Bizi bir erkekle bir dişiden yarattık; sonra da biribirinizi tanıyıp kaynaşasınız ve aranızdaki münasebetleri bilesiniz diye sizi milletlere, kabilelere ayırdık”6 âyetinin bir yansımasıdır.

Yine, daha önce semâvî kitap verilenlerin ayrılığa düşüp parçalandıklarını, kendi ümmetinden de tefrikaya düşecekler olacağını; “Cemaate sarılanların dışındakilerin ateşte olacaklarını” haber vererek; cemaatleşmenin önemini vurgulamıştır.7

Dipnotlar:
1- Kur’ân, Saf, 4.
2- Kur’ân, Hucurât, 10.
3- A.g.e., Fussılet: 34.
4- A.g.e., Âl-i İmrân: 134.
5- A.g.e., Âl-i İmrân: 103.
6- Kur’ân, Hucurât, 13.
7- A.g.k., Al-i İmrân, 103. 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*