Cemaat piknikleri ‘hayat’ veriyor

Kırıkkale’de ‘nitelikli birliktelik’…

Aynı cemaate, camiaya mensup olmak, ortak davranışlar, ortak idealler etrafında bir araya gelmeye, birlikte adımlar atmaya ihtiyaç duyar.

Böyle olmaklık, bir içtimâî hayat kanunudur.
Yani ‘Aynı yere gidenler, aynı yönde kürek çekerler.’
Aksi zaten düşünülemez.

Bunun en müşahhas örneği de, il il zevkle izlediğimiz, duâlar ettiğimiz ‘hizmet haberleri’ çerçevesindeki cemaat piknikleri, Yeni Asya okuyucu piknikleri, mezuniyet faaliyetleri gibi adlarla gündeme gelen bir araya gelmeklerdir.

Bir araya gelmenin ne çok ihtiyaca cevap verdiğini en son iştirak ettiğimiz Kırıkkale Yeni Asya Gazetesi okuyucu pikniğinde gördük.

Çocukların, gençlerin, genç hanımefendilerin, ablaların, ağabeylerin gruplar halinde piknik yerinde sohbet sahneleri gerçekten görülmeye değerdi.

Takım kurarak top oynayan çocuklar için takım kurabilmek ve takım arkadaşlığı ancak böyle faaliyetlerde yaşanır. O takım arkadaşlığı yüzeysel veya birkaç gün sonra unutulası gözüküyor, ama hiç de öyle değildir. Abartmayalım, ama bu takım arkadaşlığı, yarın okuma grubu arkadaşlığına terfi ederse şaşırmamak lâzımdır. Çünkü bir arada olmanın en doyumsuz lezzeti, birbirinin neşesinden, kederinden anlamaktır.

Nitekim taraftarlık da böyle bir bağlılık değil midir?
Takımın galip gelmesi ya da mağlûp olması neden derin sevinç yaşatır veya üzüntüye gark eder insanı. Sebebi karşılıklı oluşturulan duygu birliğidir.

Neyse… Demek istediğim şey, çocuklarımıza takım ruhunu kavratmalıyız. Takım ruhu kavratılırsa, aynı takımda, aynı idealde, aynı düşünce grubunda aynı cemaatte olmak da kolaylaşır.

İşte bu ruh, kazanılan bir şeydir. Durup dururken insan bir takım tutmaz. O takım ruhu ona aşılanır, kazandırılır.

Bugün yıkıcı düşünce gruplarının da yaptığı bu değil mi?
İnsan, genç, çocuk durup dururken sempatizan olmuyor. Ona bu hareketin duygusu aşılanıyor. Felsefesi veriliyor. Damara dokunduruluyor, hisler tahrik ediliyor. Ondan sonra ondan bir şeyler bekleniyor.

Elbette aynı durum yapıcılar için de geçerlidir.

Eşinize, çocuğunuza, gencinize içinde taşıdığınız, günlük hayatta yaşadığınız düşüncenin duygusunu vermezseniz, düşünceniz sizinle birlikte ailenizden kopar, gider.

Taşınan, yaşanan düşüncenin derinlikleri, kökleri, kudsî kaynakları, ideal şahsiyetleri, dâvâ adamları, hayatını o dâvâya vermiş kahramanları, hatıraları, uğrunda ödenen bedeller anlatılmadığı, paylaşılmadığı ve birlikte yaşanmadığı sürece dâvâ adamı yetişmesini beklemek anlamsız olacaktır.

Yani babanın düşüncesini içeren faaliyete katılmamış evlât, içinde bir mesaj taşır: “Sen benim babamsın, ama senin düşünceni yaşamıyorum, taşımıyorum, paylaşmıyorum.”

Evet, elbette evlâtlar farklı düşünebilecektir. Ancak babanın, annenin, ablanın yanıbaşında, oğlundan, kızından, kardeşinden destekli bir dâvâ arkadaşlığı yoksa, burada çalışılmamış bir dersten bahsetmek gerekecektir.

Çünkü tabiîdir ki, her anne, her baba kendi çocuğundan, kendi kardeşinden düşüncesine, dâvâsına, takımına destek bekler. İşte o destek de öylesine gelişmeyecektir.

Takım arkadaşlığı demek, ortak duygu paylaşımları demektir.
Yani galip gelmiş takımlarının maçından gelmiş bir baba oğul veya kardeş ağabeylerin duygu paylaşımlarına, pozisyon paylaşımlarına, yorumlarına bir dikkat edin, ne derin bir bağ oluşmuştur.
««
Kırıkkale pikniğinde de böyle bir takım ruhu kendini gösteriyordu. Baba ile oğul, kız ile anne, ağabey ile kardeş omuz omuza bir faaliyete katılıyorlardı.

Sadece bu görüntü bile, aynı düşünce etrafında olmanın, aynı duygular taşımanın ne güzel bir tablo oluşturduğunun açık göstergesi idi. Çünkü insan kendi eşine, çocuğuna dahi düşüncesini, felsefesini vermediği bir şeyin eylemini, davranışını bekleyemez. Zaten fıtrata da uygun değil. Yani bir şeyler bekliyorsanız, mutlaka bir şeyler vermiş olmanız gerekiyor. Ekilmeyen bir şeyin biçilemeyeceği gibi.

Tabiî siz size düşeni yaptınız, ama beklediğiniz olmadı.
Bilinmelidir ki, bazı peygamberlerin tebliğlerine eşi, evlâtları bile kendilerini kapatabilmişlerdir. Burada aslolan görevini lâyıkıyla yapmış olmak, taşıdığın düşünceyi kavl-i leyyinle anlatabilmektir. Sonrası imtihana giriyor.

Ama tabiî ki, Allah da, elbette düşüncesi için çalışana, uğraşana, fedakârlıklar yapana sonucu da genel kanunu olarak veriyor.
««
Kırıkkale Yeni Asya Okuyucuları pikniğinde tabiî ki civardaki illerden oldukça güzel ve anlamlı bir katılım da vardı. Bu da, hizmetlerdeki omuz omuzalığa bir işaretti. Bir şehrin neşesine diğer bir şehrimiz katkıda bulunuyordu. Bir şehrin hizmet hevesine diğer şehir destek veriyordu. Nitekim Kırşehir, Çorum, Ankara gibi illerden gelen aileler de elbette ortamın neşesini, maneviyatını arttırıyorlardı.

Şahs-ı manevî güç kazanıyordu.

Ciddî bir genç katılımcı olması, dâvânın yarınlarının nasıllığına işaret ediyordu. Yani bir düşünce grubunda genç varsa, o düşüncenin yarınları sağlam demektir. Gençliğe taşınmamış bir düşünce ömrünü tamamlıyor demektir. İşte bu faaliyetlerdeki gençlik görüntüsü, dâvâ adamlarının düşüncelerini gençlere taşıdıklarına işarettir.

Bu çok önemli bir göstergedir.
««
Durum onu gösteriyor ki, bu meselelerde çok insandan ziyade, ihlâs dolu üç insan, çok insan demektir. İhlâssız binlerin, ihlâslı bir kadar faaliyetinin olmaması bundandır.

İhlâs varsa, imkân geliyor.
İhlâs varsa, güç geliyor.
Etki geliyor. Çünkü, Allah için olan duygunun, davranışın yanında, Allah’ın inayeti ve rahmeti de oluyor.
Kırıkkale’deki hizmet merkezleri, sohbet akşamlarında oldukça canlı ve dinamik bir cemaatle buluşuyor. Artık ders salonları yetmiyor. Samimiyetin olduğu yerler birer cazibe merkezi haline geliyor.

Nurlara iştiyaklı binlerce, on binlerce gençler, nurânîleşiyorlar. Bu nurlu iklimler sadece ülkenin değil, rûy-i zeminin, vicdan-ı umumînin harekâtını düzenliyor, onlara da ruh veriyor.

Yarının bugünden daha nuranî olacağına emin olabilirsiniz.
Kırıkkaleli, Ağrılı, Manisalı, Ankaralı, Şanlıurfalı, Gaziantepli genç kahramanlar bu mesajları veriyor.
Bir araya geldikçe, talebelerin, kardeşlerin, dostların, arkadaşların, sempatizanların sayısı artıyor.
Haydin o zaman biraz daha gayret!
Çağ, nurlanıyor.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*