Kazım Güleçyüz: Cemaatler, Edebali gibi “irşad ve ikaz edici” olmalı

Genel Yayın Müdürümüz Kâzım Güleçyüz, Bilecik′te “Cemaatler ve Bediüzzaman modeli” konulu bir seminer verdi. Seminerden sonra, Edebali Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Arif Durmuş, Şeyh Edebali′nin Ertuğrul Gazi′ye nasihatlerinin yazılı olduğu bir levha hediye etti.

Cemaatler, Edebali gibi ‘irşad ve ikaz edici’ olmalı

Bilecik Osmanlı Devleti’nin kurulduğu yer olarak bilinir. Günümüzde “taşı lermer, toprağı seramik, yaprağı ipek şehir” olan Bilecik’te bir ilk gerçekleşti. Başyazarımız Kâzım Güleçyüz,  “Cemaatler ve Bediüzzaman Modeli” konulu bir seminer verdi. Bilecik’in Osmanlı Devleti’nin kurulduğu merkez olduğunu ve kuruluşta Şeyh Edebalı’nın önemli rolü olduğunu hatırlatan Güleçyüz, Şeyh Edebali’nin Osmanlı Devleti’nin teşekkülü sürecinde hiçbir zaman sultan ve hükümdar olmaya çalışmadığını, ancak hükümdarı ve yöneticileri ikaz ederek yol gösterdiğini ifade ederek şöyle dedi: “İşte günümüzde de cemaatler Şeyh Edebali‘nin yaptığı gibi yöneticilere yol gösterici ve ikaz edici olmalı, siyasete ve iktidara talip olmaktan kaçınmalıdır.”

Çevre il ve ilçelerden yoğun katılımla ve ilgiyle izlenen seminerde, Güleçyüz, dinî cemaatlerin ilâhî bir tavzifle âdeta bir ordunun karacı, havacı, denizcileri gibi birbirini tamamlayan vazifeler yaparak hakka hizmet ettiklerini anlatttı.  Güleçyüz, Bediüzzaman’ın “cemaat” târifleriyle cemaatleşmeyi “insan hayatının zarûrî bir ihiyacı ve sosyal hayatın temel taşı” olarak vasıflandırdığını aktardı. Dinî cemaatlerin, “samimî, uhrevî kardeşlik” ekseninde çalışması gerektiğini ifâde eden Güleçyüz, Bediüzzaman’ın Nur talebelerini, “İman-Kur’ân dersinde toplanan insanlar” olarak nitelediğini nakletti. Cemaatlerin uhrevî eksenli uhuvvet birliğini esas alan mânevî boyutunu nazara veren Güleçyüz, iman birliğinin kalblerin kaynaşmasını ve içtimaî birliği gerektirdiğini, bunun için cemaatlerin asıl vazifesinin öncelikle “mânevî inşa” olması lâzım geldiğini ifâde etti.

ÇATIŞMALARIN ÇARESİ “MÜSBET HAREKET”TİR

Konuşmasında cemaat-devlet ilişkisi üzerinde de duran Kâzım Güleçyüz, devletin uzun yıllar yasadışı yasaklarla, laikliği dinsizlik olarak telâkki edip “irtica tehlikesi” bahanesiyle topyekûn dindarların ve “yasadışı örgütler” uydurmasıyla cemaatlerin üzerine gittiğini, büyük baskılar uyguladığını hatırlattı. Bu tip baskıların Arap dünyasında çok vahim iç karışıklıklara, kanlı iç savaş ve çatışmalara sebebiyet verdiğini hatırlatan Güleçyüz, buna karşı Bediüzzaman’ın “müsbet hareket” prensibine dair şunları söyledi:

“Bediüzzaman Hazretlerinin ‘müsbet hareket’ prensibi, çıkış yoludur. Asâyişi ihlâl etmeden baskılara karşı durabilmek, hak ve özgürlüklerin kazanılmasına çalışmak, hukukunu muhâfaza etmek; tâviz vermeden, teslim olmadan çok dengeli ve akılcı, netice alıcı bir yolu tâkip etmek. Bediüzzaman’ın Risale-i Nur’da vaz ettiği Kur’ân esaslı bu müsbet hareket anlayışının geniş toplum kesimlerine mal olmasıyla, Türkiye’de devlet adına yapılan hoyratça zulümler, baskılar, hiçbir menfî harekete meydan verilmeden, kanlı bir çatışmaya dönüşmeden kansız ve kavgasız bir şekilde aşılmıştır. Bu sâyede Türkiye, din eksenli çatışmalara sahne olmamıştır. Dünden bugüne İslâm dünyasındaki çatışma, kalkışma ve isyanlara bakıldığında bu fevkalâde ehemmiyetli bir noktadır.”

CEMAATLERİN ÖNÜNDEKİ TEHLİKE DÜNYEVİLEŞME

Güleçyüz, cemaatlerin önündeki en önemli tehlikenin, “ticarileşme”, “siyasileşme” ve “STK’laşma” taktikleriyle dünyevîleştirilme tuzağına düşürülmeleri olduğunu ve bunların birbirini tetiklediğini misalleriyle açıkladı. Güleçyüz, seminerin bu bölümünde şu görüşleri dile getirdi: “Bazı cemaatler, evvela ‘Bize mal-mülk lâzım, maddeten gelişmemiz gerek’ sâikiyle ticârete el attılar. Cemaatlerin hizmetleri için maddî imkânlara sahip olmaları gerekli; lâkin bu gereklilik zaman içinde amacından saptı. Bankalara, büyük şirketlere, televizyonlara sahip oldular; holdingleştiler. Asıl tehlike de burada başladı. Çünkü ‘hizmet için elde edilen maddî imkânlar’, araç olmaktan çıkıp amaç oldu.”

Dinî cemaatlerin, buna bağlı olarak ikinci safhada, bütün bu imkânları ve holdingleri korumak, elde edilen “dünya nimetleri”ni muhâfaza etmek hesabına “siyasileştiğini” belirten Güleçyüz, şu değerlendirmede bulundu: “Bunun için devlette söz sahibi olmak, bu gerekçeyle siyasette aktif oyuncu olarak rol almak gibi bir noktaya kayıldı. Devlette, bürokraside ve siyasette etkin hale gelinmesine paralel olarak uhrevî amaçlardan ve aslî hizmetlerden uzaklaşıldı. Böylece başta iyi niyetlerle çıkılan yolda, farkında bile olunmadan dünyevî hedeflere sapıldı.”

Bugünkü gidişâtın bunu teyid eden örneklerle dolu olduğunu anlatan Güleçyüz, cemaatlerin temel değerlerlerini ve esaslarını korumaları gerektiğini, aksi halde Kemalizmin ve kapitalizmin tuzaklarına düşüleceğini belirtti.

HAKİM CEREYANLAR, HERŞEYİ KENDİ HESABINA ALIR

Güleçyüz, Bediüzzaman’ın, “Öyle hâkim cereyanlar var ki her şeyi kendi hesabına alır…” tesbitinden hareketle, tek başıyla ekonomik bir sistem olmanın ötesinde bir dünyevileştirme sistemi olan kapitalist sistemin her şeyi kendi hesâbına alıp dindarları da amaçları uğruna kullanmak için her fırsatı değerlendirdiğini söyledi. Bugün gözlenen yozlaşma ve dejenerasyon tezahürlerinin bunun neticesi olduğunu kaydeden Güleçyüz, “kapitalizmin mâbedleri” denilen dev alışveriş merkezlerinin hızla çoğalması, başların Milano ve Paris gibi moda merkezlerindeki mağazalardan alınan lüks ve pahalı eşarplarla örtülmeye başlanması gibi sapmaları misal verdi. Afganistan’da her gün bombalar atılıp onlarca, yüzlerce insan katledilirken, diğer yandan güzellik yarışmalarının yapılmasını ve rock müzik konserleri verilmesini de bu örneklerden biri olarak zikretti. “Mutlak iktidarın mutlak yozlaştırdığı” kuralını hatırlatan Güleçyüz, kendilerini siyasî iktidarla adeta özdeşleştiren cemaatlerin, mânevî yapılarını bozan çok ciddî bir tehlike ile karşı karşıya olduklarını bildirdi.

Seminerin sonunda, seminere katılan ve memnuniyetini ifade eden Bilecik Edebali Kültür ve Araştırma Derneği Başkanı Arif Durmuş ile Eğitimci Tarkan Ünal, Kâzım Güleçyüz’e Şeyh Edebali’nin vasiyetinin yazılı olduğu levhalar hediye ettiler. Daha sonra Güleçyüz, “Cemaatler” başta olmak üzere kitaplarını imzaladı.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*