Cemaatler siyasetin arka bahçesi olmamalı

Gazete Duvar’a röportaj veren gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Kâzım Güleçyüz, son dönemlerde yaşanan hadiseleri değerlendirerek, “Cemaatler siyasetin arka bahçesi olmamalı” uyarısında bulundu.

Genel Yayın Müdürümüz Kâzım Güleçyüz, Gazete Duvar muhabiri Sadık Güleç’e verdiği röportajda, Gülen Hareketiyle ilgili bir soruya “1974’ten beri ayrıyız. Çok güçlendikleri dönemde kendileri dışındaki herkesi dışlayan bir anlayış içinde oldular. Özellikle üst kademedekiler için söylüyorum. Tabi söylenecek çok şey var, ama… Bizden kopan bir hareket aslında, 74 yılına kadar içimizde yer alan bir kişi. Gazetemizde yazıları çıkan hatta o dönem bir kitabını neşrettiğimiz bir isimdi Fethullah Gülen. Sonra yolunu ayırdı. Kendine göre bir yol tutturdu gitti. Ama bizim söyleyegeldiğimiz şudur. Şu anda yaşanan sıkıntılar neyse bunların altında bizim yaptığımız ikazlara kulak verilmemesi yatıyor” şeklinde cevap verdi.

O zaman araç, amaç haline dönüşüyor

Güleçyüz şöyle devam etti; “İki tane örnek vereyim. Bir tanesi devlette kadrolaşma. Bu doğru bir şey değil. Özellikle kritik kurumlarda, askeriyedir, emniyettir, yargıdır. Bir yere gelmek için cemaat mensubiyeti değil, liyakat ve ehliyet esas olmalı. Ama burada o ölçü aşıldı. Tamamen tekelci bir kadrolaşma anlayışı güdüldü. Ve kendileri dışındakileri küçümseyen, dışlayan, bir yaklaşım sergilendi. İkincisi de Risale-i Nur hareketinin en önemli prensiplerinden bir tanesi ‘istina” diye ifade edilen kimseden bir şey istememektir. Bu Kuran’da peygamberlerin özelliği olarak da ifade edilir. Yani ben yaptığım tebliğ karşılığında hiçbir ücret istemem. Cemaat olarak varlık sebebiniz doğruları hakikatleri topluma anlatmak, inançlı nesiller yetiştirmek. Ama bunu finans boyutuyla devletten olsun bir başka yerden olsun, o himmet toplantıları denilen mekanizma ile, o istisna düsturundan uzaklaşıp bir ticarete çevirirseniz, bugün yaşanılan sorunlar karşınıza çıkar. Bu ihlâsı da kırar. Çünkü bu hizmetlerin Allah için yapılması gerekiyor. O zaman araç amaç haline dönüşüyor. Kuruluş hedeflerinden varoluş hedeflerinden uzaklaşılıyor.”

Bu ilişki sağlıksız bir ilişki

Güleçyüz açıklamalarına şöyle devam etti: “Gülen cemaatinin başına gelenler söylediğiniz yaklaşımın tam oturduğu bir örnek oluyor. Onlar da dindardı. Hani cemaatin üç kesimi, ibadet, ticaret, ihanet deniyor. Ama mağdur olanlar o ibadet kısmında olanlardı. İşten atıldılar, devletten çıkarıldılar vs. Yani dindar insanların, dindarlar eliyle baskıya maruz kalabileceğinin çok yakıcı örneklerini yaşadık. Cemaatler Cumhuriyet’le birlikte farklı bir yapıya büründü. Başlangıçta bir mesafe vardı. Daha sonra siyasi iktidarlara verdikleri destek oranında kazanımlar elde etmeye çalıştılar. Bu yaklaşımla CHP’ye destek veren cemaatleri de gördük. Daha çok belki sağ partilere destek verdiler. Ama onlarla olan ilişkiler bile belli bir mesafedeydi. İlk defa AKP iktidarının yanında ve büyük oranda arkasında durdular. Bu ilişki sağlıksız bir ilişki. Cemaatlerin bir siyasî parti ile bu kadar kendilerini bütünleştirmeleri kendilerine zarar veriyor. Kendi varlıklarını tartışılır hale getiriyor. Yine Gülen hareketi üzerinden örnek verecek olursak işler bu noktaya gelmezden evvel, iktidarla en çok iç içe olan gruptu. Ama ne hale geldiklerini gördük. Buradan diğer cemaatlerin de çıkarmaları gereken dersler var. Siz kendi bağımsız mesafeli duruşunuz ile var iseniz, bu bir kıymet ifade eder. Aksi takdirde siyasi iktidarların arka bahçesi olursunuz, oy deposu olursunuz. Yani bir takım imkânlar karşılığında bunu yapıyorsanız, hizmetlerinizin de samimiyeti de sorgulanır hale gelir. Tamamen bağımsız olmaları lâzım.

Özgürlükler sadece başörtüsünden ibaret değil

28 Şubat’ın etkilerine de değinen Güleçyüz, “Özellikle 28 Şubat sürecinde yapılanlar o kesimde çok ciddî travmalar yarattı. Ondan hâlâ çıkılabilmiş değil. O psikoloji hala etkili. Ama biz diyoruz ki, evet başörtüsü yasağı bir haksızlıktı. Zulüm yapıldı. Şimdi o zulüm ortadan kalktı. Ama özgürlükler sadece başörtüsünden ibaret değil. Bizim gibi düşünmeyen insanlar da özgürlüklerden istifade etmeli. Burada onlardan ayrılıyoruz. Sadece benim sıkıntımı gider ondan sonrası bizi ilgilendirmez anlayışı bizim kabul edebileceğimiz bir anlayış değil. Tabi yeni sistemde yalnızca siyasal iktidar ya da mütedeyyin insanların dışındaki kesimler zorluk çekecek gibi bir yaklaşım da doğru değil. Sonuçta merkezi güçlü bir iktidar kendisinden farklı düşünen herkese müdahale edebilir. Farklılık denilen olgu mutlaka laik ya da seküler kesimleri kapsayan bir şey değil. Gülen cemaati de muhafazakar dünyanın içindeydi. Ama yaşananlar ortada” ifadelerini kullandı.

Türkiye, çok ciddî bir yol ayrımında

Oy oranlarına baktığımız zaman bu seçimde sonucu AKP seçmeninin belirleyeceğini görüyoruz. AKP seçmeni içinde Hayırcı bir kesimin olduğuna ilişkin araştırmalar var. Sizin gözleminiz nedir? Şeklinde ki soruya Güleçyüz, “Bizim görebildiğimiz kadarı ile farklı bir tablo var karşımızda. Sokağın nabzı farklı atıyor. Şu anda yoğun iktidarın tek taraflı propagandasına rağmen bütün devlet gücünü kullanan imkânlarına ve Hayır üzerinde uyguladığı baskıya rağmen toplum pek o havada gözükmüyor. Olağanüstü halin olduğu bir korku ortamında referanduma gidiyoruz. Benim gördüğüm en son anketlerde başa baş gibi neticeler gözüküyor. Ama anketlere insanların özgür şekilde yanıt verdiğini zannetmiyorum. Türkiye çok ciddi bir yol ayrımında aslında, insanlarımız 16 Nisan’da tercihlerini umalım ki demokrasiden hukuktan yana yapsın ve Türkiye’yi tek adam rejimine götürecek bir tercihte bulunmasın” cevabını verdi.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*