Cemaatlere karşı “yeni” bir ittifak

Kemalist zihniyetin, bilhassa kendi hedeflerine uygun bir toplum inşa etme projesini akamete uğrattıkları için çok öfkelendiği cemaatleri tasfiye etmek amacıyla her yola başvurduğu, bilinen bir gerçek.

1950 öncesi tek parti devrinde ve sonrasındaki ihtilal dönemlerinde Bediüzzaman ve Nur Talebeleri başta olmak üzere cemaatlere yapılan amansız baskı ve tazyikler tarihin kayıtlarında.

Polis ve jandarma baskınları, gözaltılar, tutuklamalar, mahkemeler, maddî ve manevî işkenceler, ardı arkası gelmeyen psikolojik harekâtlar, yalan ve iftiraya dayalı kara propagandalar, akıl almaz yıldırma taktikleri ve provokasyonlar, içeriden bölüp parçalama fitneleri…

Bunların özellikle “fitne” versiyonları cemaatlerde nisbeten hasara yol açtı, ama genel anlamda bakıldığında hizmetleri engelleyemedi.

Tam tersine daha da gelişmesine vesile oldu.

Kader programının tanzimiyle adeta fıtrî bir işbölümü gerçekleşti. Herkesin fıtrat ve mizacına uygun bir mecrada yerini bulup hakka hizmet ortak hedefine yürüdüğü bir akış oluştu.

Ama özellikle—şu günlerde olduğu gibi—siyaset tartışmalarının zirve yaptığı dönemlerdeki fevrî çıkış ve söylemler bu birlik ve kardeşlik manasına zarar verdiği için, sahiplerini vebal altında bırakacak çok ciddî riskleri davet ediyor.

Onun için, bilhassa fitnelerin ve fitnecilerin kol gezdiği böyle kritik zamanlarda itidali elden bırakmamak çok daha önemli hale geliyor.

Siyasette farklı düşüncelere sahip olabiliriz. Ama bunu kavga sebebi yapmanın âlemi yok.

Bunları ifade ettikten sonra, cemaatlere soğuk bakan bir başka anlayışa daha temas edelim. Onun temsilcisi, “siyasal İslam” zihniyeti.

1950’de çok partili sisteme geçildikten sonra köklü cemaatlerin oy desteği ağırlıklı olarak DP’ye ve devamı olan partilere verildi. Özellikle Nurcular ve Süleyman Efendinin talebeleri, siyasî tercihlerini DP çizgisinden yana yaptılar.

Böylece hem Bediüzzaman’ın dört parti tahlilinde vurguladığı, bürokratik vesayete karşı millet iradesine dayalı hür siyasetin güçlenmesine katkıda bulundular, hem de demokrasi ortamında hizmetlerini özgürce geliştirebildiler.

“Din adına siyaset” yapanlara ise iltifat etmediler. Millî Nizam Partisinin siyaset sahnesine çıktığı tarihten itibaren bu hareketi tasvip etmediler, uzak durdular, yol açacağı ciddî sıkıntı ve sorunlara dikkat çekerek karşı çıktılar.

AKP’nin bu cemaatlere bakışı böyle bir arkaplana dayanıyor. Ve onları “İslamın iktidarı”nı engellemek veya geciktirmekle suçluyor.

Gelinen noktada, yanına çekebildiklerini şimdilik “âbâd” ediyor gibi, ama hâlâ biat ettiremedikleri ile, kapanmamış bir “hesab”ı var.

Kemalistlerle birleştiği konulardan biri de bu.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*