Cemil Meriç’i anarken

Cemil Meriç 15. vefat yıldönümünde anıldı. Adına çeşitli etkinlikler düzenlendi. Meriç’i sadece ölüm yıldönümlerinde değil, başka isim ve resim altında da anmak için bahaneler üretilmeli bence.

Çünkü anlatacak çok şeyi vardı, hepsini dillendirecek vakit bulamadan bu dünyadan göçtü.

Özellikle hayatının son demlerinde Risale-i Nur’u tanıma bahtiyarlığına erişmesi, onun dünyasında yepyeni pencereler açmasına vesile olmuştu.

Bediüzzaman Said Nursi ismini ilk kez onu ziyaret eden Sedat Yenigün aldı üniversiteli bir gençten öğrendiğini biliyoruz.

Sedat Yenigün anlattıklarını Cemil Meriç’in ilgi ile dinlediğini görmüş ve yanında getirdiği Gençlik Rehberi’ni çıkararak bazı bahisler aktarmış, ilginç bulmuş. Bu anekdottan sonra Meriç demiş ki:

“Bediüzzaman’ı ve eserlerini on yıl evvel tanımamanın bedbahtlığı içindeyim.” (Risale-i Nur Enstitüsü, 2012)

Zaman zaman bazı gençler Göztepe’deki evini ziyarete gitmiş ve ona sürekli Risale-i Nur’dan ve Bediüzzaman Hazretlerinden bahsetmiş.

Bu gençlerden biri önceki gün gazetemizi ziyaret eden Mehmet Soslu ağabeyimiz… Fen Fakültesi’nde genç bir öğrenci iken Cemil Meriç’i ziyaret ettiklerinde, “İrade-i cüziyenin kaynağını bulamadım” diye hayıflanmış.

Soslu, “Hemen ona 26. Söz’deki Kader Risalesi mukaddemesini anlattım” demiş. Devamında o mukaddemeden bahisler okumuş:

“Herşey vücudundan evvel ve vücudundan sonra yazıldığını, ‘Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitapta yazılmıştır’ (Enam Suresi) gibi pek çok ayat/ı Kur’aniyi, nizam ve mizan ve intizam ve tasvir ve tezyin ve imtiyaz gibi ayat-ı tekviniyesiyle tasdik ediyor. Evet, şu kainat kitabının manzum mektubatı ve mevzun âyâtı şehadet eder ki, herşey yazılıdır. Amma, vücudundan evvel herşey mukadder ve yazılı olduğuna delil, bütün mebâdi ve çekirdekler ve mekadir ve suretler birer şahittir. Zira, herbir tohum ve çekirdekler, kâf nun tezgâhından çıkan birer lâtif sandıkçadır ki, kaderle tersim edilen bir fihristecik, ona tevdi edilmiştir ki, kudret, o kaderin hendesesine göre zerrâtı istihdam edip, o tohumcuklar üstünde koca mu’cizât-ı kudreti bina ediyor. Demek, bütün ağacın başına gelecek, bütün vakıâtıyla çekirdeğinde yazılı hükmündedir. Zira tohumlar maddeten basittir, birbirinin aynıdır; maddeten bir şey yoktur.” (a.g.e.)

Bu sözlerden sonra şaşkınlığını gizleyemeyen Meriç, genç üniversite öğrencisi Soslu’ya dönerek:

“Evladım, sen beni irşat ettin. Bundan sonra konuşmayacağım, Risale-i Nur okuyacağım” demiş.

Haftanın çeşitli günlerinde genç nurcular Cemil Meriç’i ziyaret ederek Risale-i Nur’dan parçaları okumayı kendilerine vazife addetmiş.

Ne zamanki teröristler Sedat Yenigün’ü şehit edince, bu görevi Muhsin Demirel, Mehmet Paksu, Necmettin Şahiner, Rüştü Onduk gibi nur telebeleri deruhte etmiş.
Soslu:

“Biliyor musunuz, Şerif Mardin’e o kitabı Cemil Meriç yazdırmıştır” dedi.

O kitap… Yani, “Modern Türkiye’de Din ve Toplumsal Değişim” kitabı gerçekten Türkiye’de en çok tartışılan eserler arasında yerini aldı. Çünkü bu kitapta Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur ve nurculuk sosyolojik boyutuyla ele alınıyordu.

Zaten Şerif Mardin, bu çalışmayla ilgili, “Bediüzzaman’ın bütün bu katkılarından, İslâmî ilimleri, gerçek bir insanî yükselme ilmi olarak gördüğü ve bize bu birikimi sunduğu sonucuna varıyorum. Beni baştan itibaren, Bediüzzaman’ın fikirlerini toplumsal ve insanî açıdan yeni, kendine has ve üzerinde mutlaka durulması gereken bir küme olarak takdim eden Cemil Meriç’in yanılmadığını, kendisine olan mânevî borcumu burada bir daha ifade etmek isterim” itirafıyla teyit etmiş bulunuyor.

Mardin, kendisinin Bediüzzaman’ı biyografi konusu olarak seçmesindeki temel nedeninin, İslami düşüncesinin geniş boyutları için olduğu kadar dünya problemini başkalarından önce anlamış olmasına bağlıyor.

 Cemil Meriç’i anarken, bu notları kaydetmemek olmazdı.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*