Cennette ‘cinsiyet’ nasıl olacak?

Bir hadis:

“İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: ‘Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: ‘Sizler kıyâmet günü ayakkabısız, çıplak ve sünnetsiz olarak haşir meydanında toplanacaksınız.’

Bu açıklama üzerine bir kadın sordu:

‘(Bu durumda) birbirimizin avret yerlerini görmez miyiz?’

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) (Abese Suresinde geçen bir âyetle cevap verdi):

‘Ey kadın! ‘O gün herkesin kendine yeter derdi vardır’ (37. âyet))” (Tirmizî, Tefsir, Abese, (3329)

Bu hadis-i şerif Risale-i Nur’dan Mektubat adlı eserde şöyle yorumlanmış:

“Cenâb-ı Hak, insandan başka zîruh mahlûkatına fıtrî birer libas giydirdiği gibi, meydan-ı haşirde sun’î libaslardan üryan olarak, fakat fıtrî bir libas giydirmesi, ism-i Hakîm muktezasıdır. Dünyada sun’î libasın hikmeti, yalnız soğuk ve sıcaktan muhafaza ve ziynet ve setr-i avrete münhasır değildir. Belki mühim bir hikmeti, insanın sair nevilerdeki tasarruf ve münasebetine ve kumandanlığına işaret eden bir fihriste ve bir liste hükmündedir. Yoksa, kolay ve ucuz, fıtrî bir libas giydirebilirdi. Çünkü bu hikmet olmazsa, muhtelif paçavraları vücuduna sarıp giyen insan, şuurlu hayvânâtın nazarında ve onlara nispeten bir maskara olur, mânen onları güldürür. Meydan-ı haşirde o hikmet ve münasebet yok; o liste de olmaması lâzım gelir.” (Mektubat, s. 373)

Demek ki haşir meydanında sun’î ve dünyevî libaslardan çıplak olarak, her insan için, uhrevî bir tarzda, ebediyete uygun ve fıtrî bir elbise giydirilecek. Şu dünya şartlarında giydiğimiz pamuk, yün türü elbiseye ihtiyaç kalmayacak. İşte yukarıdaki hadis-i şerif bu tarzda yorumlanmaz ise hakikat tam olarak anlaşılmaz.

Bir çoklarının zihinlerini meşgul eden bir husus da cennetteki cinsiyet ve cinsî münasebet meselesidir. Huriler, gılmanlar, bir kişiye bir çok huri verilmesi, erkeklere huri verildiği gibi, kadınlara da gılman verilip verilmeyeceği, cinsi münasebetlerin şekil ve durumları gibi konular hem çok soruluyor, hem de insanların merakını celp ediyor.

Bu suallerin cevapları Risale-i Nur’da ya doğrudan veya satır aralarına gizlenmiş bir şekilde, dolaylı olarak verilmiştir. Dikkatli bir inceleme ile istenilen cevaplara kolaylıkla ulaşılabilir.

İşte bir misal:

“Suâl: Cisim, eğer hayatî olsa, eczâ-i bedenî dâim terkib ve tahlildedir, inkırâza mahkûmdur, ebediyete mazhar olamaz. Ekl ve şürb, bekà-i şahsî ve muâmele-i zevciye ise, bekà-i nev’î içindir ki, şu âlemde birer esas olmuşlar. Âlem-i ebediyette ve âlem-i uhrevîde şunlara ihtiyaç yoktur. Neden Cennetin en büyük lezâizi sırasına geçmişler?” (Sözler, s. 459)

28. Söz’de geçen bu sual içinde çok mühim cevaplar saklı:

Bu sual içinde öncelikle fani dünya hayatı ile baki âlemdeki bazı haller karşılaştırılıyor. Dünya şartlarında sürekli olarak yaşlanan ve tüketen bir cismin ebediyetle alâkası olmayacağı ifade ediliyor. Bu nedenle insanın sürekli olarak enerji alması, yani yemesi ve içmesi gerektiği nazarlara sunuluyor. Sonra ise, çok ilginç bir tanım geliyor: “Âlem-i ebediyette ve âlem-i uhrevîde şunlara ihtiyaç yoktur.” İşte bu cümle ahiret âlemleri ve cennetle ilgili çok mühim ipuçları veriyor.

Şöyle ki:

1- Ebedî âlemdeki cisim yapımız şu dünya şartlarında yaşadığımız cisim şeklinde olmayacak.

2- Cisim yapımızın mahiyeti değişecek.

3- Ebedî âlemdeki cisim için, hayatın devamı noktasında yeme-içme gibi enerjilere ihtiyaç duyulmayacak.

4- Bu dünyada gıdaları öğüten, parçalayan ve ihtiyaç içindeki hücrelere taşıyan iç organlarımıza da, belki, ihtiyaç olmayacak.

5- Belki de, mide, kan, sindirim sistemi, üreme sistemi gibi iç organlarımız olmayacak.

6- Ebedi âlemde üreme olmadığı için, cinsiyet konusu da, yani erkek ve kadın durumlarında da mahiyet bir ölçüde değişecek, en azından dünya şartları içinde yaşadığımız bir tarzda şekil ve suret ve organlarımız olmayacak.

“Hem, Cennette lüzumsuz, kışırlı ve fuzûlî maddeler olmadığından, ehl-i Cennetin ekl ve şürbünden sonra kazurâtı olmadığını hadîs-i şerif beyân ediyor. Mâdem şu süflî dünyada, en âdi zîhayat olan ağaçlar, çok tegaddî ettikleri halde kazurâtsız oluyorlar; en yüksek tabaka-i hayat olan Cennet ehli neden kazurâtsız olmasın?” ifadesine göre ise cennette kazurat olmayacak, yani yenilip içildikten sonra atık malzeme meydana gelmeyecek. Bir başka ifade ile, yediniz içtiniz sonrasında küçük ve büyük abdest bozmayacaksınız. Bu durumda bu dünya şartlarında bu tür vazifeler gören boşaltım organlarına da çok fazla ihtiyaç olmayacak demektir. Nesil üremesi de olmayacağına göre insanın üreme organlarına da çok fazla bir ihtiyaç yok demektir. Öyle ise dünya şartlarındaki bazı hâl ve münasebetlerin cennete taşınacağını düşünmek oldukça nakıs bir düşünce olabilir. Çünkü cennette, nasıl ki insanın cismî yapısının mahiyeti çok ulvi bir hal alır, aynen öyle de insanın bazı cinsiyet özellikleri de akıl almaz bir şekilde ulvî bir hal alarak cennete lâyık bir hale gelir. Hatta bizim bu günkü anladığımız tarzda bir cinsiyet de olmaz. Yani bir erkek ve kadın münasebeti dünya şartlarında yaşadığımız tarzda olmayabilir.

Bu hususa 28. Söz’de şöyle dikkat çekilmiş:

“Ekl ve şürb ve muâmele-i zevciye, gerçi bu dünyada bir ihtiyaçtan gelir, bir vazifeye gider; fakat, o vazifeye bir ücret-i muâccele olarak öyle mütenevvi’ leziz lezzet içlerine bırakılmıştır ki, sâir lezâize tereccüh ediyor. Mâdem bu dâr-ı elemde bu kadar acîb ve ayrı ayrı lezzetlere medâr, ekl ve nikâhtır; elbette, dâr-ı lezzet ve saadet olan Cennette, o lezzetler, o kadar ulvî bir sûret alıp ve vazife-i dünyeviyenin uhrevî ücretini de lezzet olarak ona katarak ve dünyevî ihtiyacı dahi uhrevî bir hoş iştihâ sûretinde ilâve ederek, Cennete lâyık ve ebediyete münâsip, en câmi’ hayattar bir mâden-i lezzet olur.” (Sözler, s.460)

İfadede geçen “o lezzetler, o kadar ulvî bir sûret alıp” tabirine göre dünyada tattığımız lezzetler cennette akıl almaz bir derecede ulvileşecek ve çok nezih bir suret alacak. Belki de bir tek meyveden alınacak lezzet, bu dünya şartlarında bir milyon meyveden alınacak lezzetten fazla olacaktır. Bir huriye sadece bir bakmakla ve onu okşamakla alınacak muamele-i zevciye lezzeti ise dünyevî lezzetten belki de milyon ve milyar kat fazla olacak. İşin özünde lezzetin mahiyeti baki kalmakla birlikte, o lezzetin sureti cennete layık bir şekilde değişecektir.

Cennette kadın ve erkek hallerinin çok ulvi bir mahiyet alacağına işaret eden bir hadis-i şerifi nazarlara sunarak konuyu bitiriyoruz:

“Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: Cennette bir çarşı vardır. Ancak orada ne alış, ne de satış vardır. Sadece erkek ve kadın sûretleri vardır. Cennet ehli bunlardan bir suret arzu ederse o sûrete girer.” (Tirmizî, Cennet 15).

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*