Cereyan-ı umumîye kapılan safdillerin cezası nedir?

17-25 yolsuzluk operasyonları ve MİT tırlarına rağmen, ciddiye alınmadan sulandırılarak, medyanın da yardımıyla 2014’te belediye ve CB seçimleri de kazanıldı ki, millet hâlâ şoktaydı. 7 Haziran’a gelindiğinde ise şok etkisi yerini sorgulamaya bırakınca oylar, üç dönemden sonra yüzde 40’ları gördü.

Ancak Çözüm Süreci’ne bağlanan oy kayıpları; yeni bir çok dalgasıyla Suruç, Ankara ve Ceylanpınar katliâmları devreye girince ve kurdurulmayan hükûmetler sebebiyle gidilen 1 Kasım seçimlerinde geri geldi.

Bu defa şoklar yerini korkuya bıraktı.

Şoklardan ayılanlar, nereye gidiyoruz diyenler, muhalif olmaya cesaret edemiyorlardı ki, paralel damgası elleri kolları bağlıyordu.

Ancak yine de vatanseverlik açkından tehlikeyi fark eden Yeni Asya gibi hakikatbin sesler çıksa da, malûm basın maniplasyonlarla karayı ak gösterip, her yerden (tek kanal gibi) milleti yalan yanlış haberlerle iğfal ediyorlardı.

Her şeye rağmen ciddi bir muhalefet ayağa kalkmıç, yolsuzluk ve “israfsaraylara” tepki gösterirken; kimsenin aklına dahi gelmeyen, bitti dediğimiz, 15 Temmuz darbe teşebbüsü, “Allah’ın bir lütfu” olarak 20 Temmuz sivil darbesini getiriyordu ki, taşları yerinden oynattı.

20 TEMMUZ DARBESİ

Topyekûn milletçe savurduğumuz darbeye rağmen artık OHAL’imiz ve KHK’larımız oldu ki, demokrasi önünde büyük barikatlar 8 defa uzatmaları sıraladı beraberinde.

Sesi çıkan hapsi boylar kılıncıyla Sessuzluk korolarına kayıtlar yapıldı.

Başbakan; CB’yla istişare neticesinde darbeyi ordu içinde bir grup (Onlar) yaptığına karar verdiğinde dakika 1 idi.

Ardından, yanlış da olabilirdi doğru da diye ekledi ya, kimse o noktaya bakmadı bile, artık sehpa hazırdı…

Ver gazı mehter, basın durur mu?

Gel f..ö git f..ö, tahkik, delil, mahkeme ne gerek. Leş kargaları mal bulmuş mağribi gibi, en küçük sempatizana bile terörist damgası yapıştırıyordu. Her darbe dönemlerinde bu filmi vizyona koymak; dindarları hapse atmak, terörist, irticacı, devleti ele geçirecek yaftaları, bir asra varan Deccalizmin bildik rotasyonlarıydı.

Halbuki demokrasilerde örgüt nitelemesi ancak mahkeme kararıyla olur ki, bizde istihbarat yeterli. Her şeye MİT karar veriyor artık.

Artık ortalık toz-duman; eline çakı almamış, gariban işçi, hemşire, öğretmen, 18 bin başörtülü, 700 bebek, millî hain. Darbe yapanlar elini kolunu sallayarak dışarda, yüzbinleri bulan mağdurlar içerde. Yaşasın adalet!

Kahraman-hain karmaşasında, hainler kahraman, kahramanlar hain..

Yaşasın sessuzluk… Basın sus pus..

Hapiste çeker komasında ölenler! hainler mezarlığına imamsız gömülürken, masumiyetleri sonra ortaya çıkacak ki, ah ki vicdan bîhaber.

İçinde gariban asker linçleri, ne idügü belirsiz eski askerlerden örgüt devşirmeleri “dağı asker, mahalleyi biz bekleriz” zabitliğinde, 696 sayılı KHK’ların çıkmasına varan ve keyfilik terörüne kucak açan müslümanların idaresi ve bu koroya katılan gazeteler, siyasal İslâm ve safdil bizimkiler!

Sessuzluk, sessuzluk!

YAŞANANLAR 28 ŞUBAT

28 Şubat’ta yapılmayan ne varsa 20 Temmuz’da sahneye konuluyordu ki, yarım kalan dindar kıyımı bu defa dindarlar! eliyle giyotine atılıyordu. Yaman bir çelişki değil mi?

Evet dindarların kabullenemediği ve toz konuşamadığı nirengi noktası bu olsa gerek.

Hem 28 Şubat’ta İHL, başörtüsü zulmünden mağdur olacaksınız, başörtüsü serbestisi getirip hem de başörtülüleri hapse atacaksınız, olacak şey mi bu, hadi canım sende, şaka mı bu? Bu kadarı da olmaz, siz gerçekten rüya görüyorsunuz” dense de hakikat..

Gerekçe çok basit; CHP gelir.

“Ee CHP’mi gelsin yoksa” saçmalıkları komünizm gelir korkutmalarına karıştırılarak, zamanı okumama hastalığına düçar olmuş bir toplumdan oy devşirmek ucuz siyasetçilere malzeme olmuş ya!

Eski dostlar ve bizim safdiller CHP gelir gerekçesiyle AKP’ye oy vermediğimizden bize içerliyorlar.

Ula tamam yetti gayri bu salvolar.

Şimdi samimî cevap verin bakalım;

AKP gitse CHP gelse (demiyoruz)..

18 bin başörtülü hanım hapse mi atılır?

668 bebek koğuşlarda mı emekler?

Yüzbinlerce görevli işinden mi edilir?

Sayıları yüzbinleri geçen insan tutuklu, ya da içinden edilerek mi yargılanır?

Babası suçsuz yere hapiste olan üniversitesi öğrencisi kızımız ve bir sürü insan toplumun yaftalarından kurtulamayıp intihar mı eder?

Meriç’te zulümden kaçarken boğulur mu? Yeter da..

Biz de soruyoruz :

“Gazetelerin aldatmalarıyla meşrû bilerek, buradaki görenek ve âdete binaen cereyan-ı umumîye kapılan safdillerin cezası nedir?”1

Bu sorunun cevabını okuyucularımıza havale ediyoruz.

Dipnot:
1. Bediüzzaman Said Nursî, Divan-ı Harbi Örfî

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*