Çiçek açtık Üstadım

Üstadımız geliyoruz biz senin izinden

Vursalar da ellerimize bin bir kelepçe

Azim bizde, kuvvet bizde gelsin zorluklar

Prangalar parçalansın üzerimizde

Sevgi deriz, kardeş deriz açılır sinelerimiz

Gökler ötesine uzanır yollarımız

İNEBOLU’DAYIZ İÇEK AÇTIK DUY ÜSTADIMIZ

Okulların nihayet tatil olması ile birlikte okuma programlarımız başlamış oldu ve ilk tatil yerimiz dershanemizdi. 10 günlük ve 18 kişilik genç programından sonra 5 günlük minik kardeşlerimize kavuşmuş olduk ve nur okuduk, nurlandık inşallah.

Kardeşlerimiz oksijen çadırına geldikleri andan itibaren kendilerini manevî bir atmosferin içinde buluverdiler adeta. Kemiyetimiz az olsa da keyfiyetimiz fazlaydı. Her akşam yaptığımız bilgi yarışmalarında hediyelerini hak etmişlerdi.

Karşımızdaki çay bahçesinden gelen canlı müziğin rehavetine kapılmamak için tesbihatlarımızı yüksek sesle yapıyor ve İsm-i Azam dualarını binbir dille müziği bastırark karşı koyuyorduk. Ahir zaman olmasından ileri gelen hayır ne şerrin karşı karşıya olması bizleri ve minik kardeşlerimizi seccadeye alnımızı değdirdi bir kez daha ve dualarımız da onlara da yer verdik, tüm din kardeşlerimize yer verdiğimiz gibi.

21. mektubu okurken anne babamızın şefkat ve merhametine karşı bizlerinde hürmetle mukabele etmemiz gerektiğini, eğer etmezsek canavara dönüşeceğimizi (minik kardeşlerimizin değimiyle ‘Bumlu veled’) anlattığımızda çok tesir etmişti ki o akşam bizlere tiyatro ile sunmuşlardı.

Sabah namazlarında kardeşlerimiz biraz zorlansalar da sabah namazının sünnetine büyük sevap verileceğini duydukları zaman, 3. seferde ancak alabildiler abdestlerini. Tesbihatımızı yaparken kardeşlerimizin uyuduklarını duyunca fark edebildik. Seccadelerde uyanan kardeşlerimiz oldu.

Üstadımızın “Barla denizi”ne benzettiği sürekli secde halindeki denizimizi tefekkür ederek saatlerimizi geçirdik. Kardeşlerimizin deyimiyle ‘ütüsüz çarşaf gibi’ydi adete. Bizlerde Rabbimizin kudret mucizesi olduğunu, her bir dalganın, katrenin terbiye aldığını anlattık kardeşlerimize. Dalgaların Ya Cemil, Ya Celil sesleri oksijen çadırımızı huzurlandırmıştı.

Kardeşlerimizin de bizlere bir süprizi vardı. Bizler için yazdıkları mektubu okuduk ve hüzünlendik. Çünkü bizler için manevî bir ehemmiyeti vardı. Mektuplarında ise şunlar yazılıydı: ‘’Sizleri her zaman annemiz gibi saydık. Sizleri bazen üzdüysek de inanın ama sizi canımızdan çok seviyoruz. İnanırız ki siz de bizi seviyorsunuzdur. Sizi çok ama çok seviyoruz’’.

Tabi ki biz de onları çok sevdik. Seviyoruz. Rabbimiz bizlere uhuvvetin güzelliğini bir kez daha gösterdi çok şükür.

Ve son gün geldi çattı. Bir yandan ailemizin yanına gideceğimiz için sevinçliydik, fakat kardeşlerimizden, oksijen çadırımızdan ayrılmak bizler için zor olacaktı birden hüzünlendik ve Üstadımızın sözleri ışık tuttu her zaman ki gibi. Ahir zaman mehdisi olmak içinde bu gerekliydi zaten. ‘’Bizim gibi ahiret hemşerilerinin arasında ihtilafı zaman ve mekân sohbetlerine ve ünsiyetlerine bir mani teşkil etmez‘’

Evet, birimiz kuzeyde, birimiz güneyde, doğuda, batıda; hiç fark etmez aynı değerlerin üzerinde gittiğimiz için hepimiz biriz.

İnşallah Üstadımızın her sabah kazancına ortak ettiği “Sadık Nur Talebeleri”nden oluruz. Ve Üstadımızın dualarında Abdurrahman, Abdülmecid ile beraberizdir.

Üstadımızın müjdesi gibi cennet âsâ bir baharda geliyoruz. Bizler bu baharda 7 tane tohum attık toprağa, gelecek baharlarda binlerle sünbüllenecekler, filizlenecekler sadakat ve uhuvvetle anılacaklar inşallah.

Bütün himmetlerini bizlere ve dershanemize kullanan ağabeylerimize ve ablalarımıza ebedi dualarla ….

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*