Çizgilerimiz

Bir mânânın mahiyeti anlaşılmadan, o­na bağlı inşa edilen diğer mânâlar da anlaşılamaz. İnsanları sair şuur sahipleri ve canlılardan ayıran hususiyetler olduğu gibi, bir insanı diğer insandan ayıran pek çok özellikler de mevcuttur. Aynı ana-babadan doğan Habil ile Kabil arasında dünyalar kadar fark vardır.

Bu farkları isterseniz maddî, isterseniz manevî olarak ele alalım. Her bir insanın gelmiş geçmiş tüm insanlardan, maddeten farklı yaratıldığını ilmen kabul etmiş oluyoruz. Ruh, mânâ ve karakter cihetinde dünyalara sığışmayan insanın, farklı yaratıldığına inanmamak elbette mümkün değildir. İsimlerin değişmesiyle hakikat değişmeyeceğine göre siz “fark” kelimesini başka kelimelerle de ifade edebilirsiniz.

Bazıları bu farkları karakter, bazıları hususiyet, bazıları ise “şahsiyet unsurları” olarak değerlendirebilirler. Ruhtan, mânâdan ve inançtan doğan farklılıklar ve bu farklılıkların tezahürü genellikle daha keskin olarak yansımaya uğrar.

Fertlerin karakteristik farklılıkları zamanla cemiyette aksini bulur. Toplumlarla da farklılıklarına göre muamele edilir. Hatta bu farklılıklar; milletlerde “millî karakter” olarak ele alınır ve o­nunla bazen iftihar edilir.

Risâle-i Nur hareketi bir iman-inanç hareketidir. Kaynağını Kur’ân’da ve Kur’ân’ın pratiği olan sünnette bulur. İslâm bize göre fıtratın ta kendisi olduğundan, Risâle-i Nur fıtratı terennüm ettirir. Risale-i Nur Külliyatı; Eski Said’in eserleriyle (Münâzarât, Divan-ı Harb-i Örfî, Hutbe-i Şamiye, Sünuhat, v.b.) Yeni Said ve Üçüncü Said’in Lahika mektupları ve müdafaaları nazara alınmadığında tam anlaşılamaz.

Bu teorik yapıyı pratikte görmemizi sağlayan, Bediüzzaman Hazretlerinin hayatı, mücadelesi ve talebeleriyle yaptığı hizmetleridir. Risâle-i Nur’la imanlarını kurtarmayı isteyenlerin çalışmaları, yaşayan cemiyetin merkezinde “doğru” hareket edebilmeleri için, mütemadiyen boy aynalarına ihtiyaç duyar.

İsmi zikredilen eserler ve bu eserleri nefislerinde yaşayan “hakikat erleri,” hizmette doğru ile yanlışı tefrike vesile aynalardır. Elbette ki bu aynaların en mükemmeli Üstadın kendisi ve kendisini ruhunda yaşattığı; “Hizmetkârım!” ünvanıyla taltif ettiği talebesi olacaktır. Bediüzzaman’ı diğer mücedditlerden ayıran özellikler veya çizgiler, içinde yaşadığı zamanın fıtrî ihtiyaçlarına göre oluşur. Bediüzzaman’ı geçmiş mücedditlerle—metodoloji olarak—aynı görmek fıtrata itiraz mânâsına gelir.

Önceliklerini, prensiplerini veya “ olmazsa olmazlarını” gizlemek iki mânâya gelebilir. Birisi, ehemmiyet verdiği şeylerin pek kıymetli olmadığı, daha doğrusu belli prensipler üzerine inşâya çalıştığı bir dâvâsının olmadığına işaret eder. Diğeri ise; zamanın şartlarını kendisine göre namüsait görür, çizgilerini veya kimliğini açıklamaktan kaçınır. Bunun ileri noktasına “takiyye” denilir. Bu usûlü esas alarak çalışanlar, dailîeharicî baskılardan çekinerek çizgileri gizleme yolunu tutanlar da muvaffak olamadılar veya olamayacaklar.

Peygamberlerin ve peygamberlerin arkasında saf tutan “semavî dinlere” inananların çektikleri işkence ve dûçar oldukları dünyevî azaplar; o­nların şeffaf ve hilesiz olmalarıyla alâkalıdır. Dünya genelinde insanlığın ve Müslümanlığın temel çizgilerinin tahrip edildiği bir zamanda; “doğru İslâm”ın çizgilerinden vazgeçilmesi fıtrata zıttır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*