Çocuk deyip geçmeyin!

Aile, toplumun temel taşıdır.

Bir kız yetiştiren bir aile yetiştirir derler. Hakikaten bu gözle bakmak gerek. Çünkü o çocuk yarın kendi ailesine gördüğü terbiye ile eğitim verecek ve nesiller yetiştirecek, bu da toplumu etkileyecektir. Çocuklar evin meyvesidir. Bir ağaç her şeyiyle meyvesine hizmet ettiği gibi, aile de bu meyvenin olgunlaşması için çalışır. Toplumu kalkındıracak ve ileriye taşıyacak olan aile hayatıdır. Eğitimin tohumları ailede serpilir. Küçük yaşta verilmeyen eğitimin ileride neticesi beklenemez.

Bu ahlâkî, içtimaî meselelerde olduğu gibi dinî konularda da aynı şekilde değerlendirilir. Bediüzzaman Said Nursî’nin de dediği gibi “Bir çocuk, küçüklüğünde kuvvetli bir ders-i imanî alamazsa, sonra pek zor ve müşkül bir tarzda İslâmiyet ve imanın erkânlarını ruhuna alabilir.”1 Anne ve babanın yegâne vazifesi, çocuğunu kişilik gelişimini tamamlayan iyi bir insan olarak topluma kazandırmaktır. Ahlâkî açıdan terbiye vererek geleceğe hazırlamaktır. Şunu unutmamak lâzım ki; anne katili de, baba duâcısı da aynı evde yetişir. Yetiştiren de, o kıvama getiren de aile fertleridir. Kendi hayatlarını düşünerek, çocuklarını ihtiyaç duyduğu duygulardan esirgeyerek onları bu hale getirirler. Bu da toplumu manevî erozyonlara götürür. Ne yazık ki beklediği ilgiyi göremeyen çocuklar, kendilerini dış dünyaya atarak, uzaklaşırlar. Bu eksikliği hayatları boyunca hissederler. Bediüzzaman nev-i insanın dörtten birini teşkil eden çocukların da ahiret imanıyla insanca yaşayabileceğinden söz eder. Yoksa elim endişelerle çocukça oyuncaklarla kendini uyutturarak haylaz bir hayat yaşayacaklar. Tam da şu zamanı teşhis etmiş sanki. İmanî eksiklik çocuklara dahi zarar veriyor. Risale-i Nurlar, çocuklara dahi teselli veriyor. Ahirete iman hakikatiyle “Cennet var, haylazlığı bırak” diyerek Kur’ân dersinden temkin veriyor. “Bir çocukla konuşup söz anlatmak, bir filozofla konuşmaktan aşağı değildir” diyerek onlardaki kabiliyetleri inkişafa çalışıyor. Herkesten çok şefkate muhtaç olan çocukla sağlam bir iletişim kurmak istiyorsak, onun seviyesine inerek anlayabileceği tarzda konuşmalıyız, zihnini okşamalıyız. Aynı dili bilmeyenler anlaşamaz. Bu sebeple bu nazlı yavrulara şefkati esirgememeliyiz. Şefkatin de ölçüsü verilmelidir. O şefkatli valide, çocuğunun dünya hayatında tehlikeye girmemesi, istifade ve fayda görmesi için her fedakârlığı nazara alır, onu öyle terbiye eder. Çocuğu dünyevî mertebelerine çalıştırarak hayat-ı ebediyesi tehlikeye atar. Dünya hapsinden kurtarıp, Cehennem hapsine atar. Fıtrî şefkatin tam zıddı olarak, o masum çocuğunu, ahirette şefaatçi olmak lâzım gelirken dâvâcı ediyor.

Çocuk deyip geçmeyin! “O çocuk, ‘Niçin benim imanımı takviye etmeden bu helâketime sebebiyet verdin?’ diye şekva edecek. Dünyada da, terbiye-i İslâmiyeyi tam almadığı için, validesinin harika şefkatinin hakkına karşı lâyıkıyla mukabele edemez, belki de çok kusur eder.”2

Şefkatten mahrum kalan çocuklardan merhamet beklenilmez. Aynı şekilde öfke de aile de öğrenilir. Bütün duyguların doğru bir şekilde kullanılması yaşayarak öğretilir. Bu sebeple anne babaya büyük görev düşüyor. Dişiliği yerine kişiliğini, erkekliği yerine şahsiyetini gösteren şahıslara ihtiyaç vardır. Aksi halde sağlam nesil yetişemez. Oturamamış bir kişilik ve şahsiyet bozuklukları meydana gelir. Ve maalesef “ben yapmadım kızım yapsın” diyen annelerle, “erkek adam ne yapsa yeridir” diyen babalar yüzünden toplum bu halde. Sağlam bir nesil böyle kazanılmaz. Çocuklara cinsiyeti aşılamak yerine aralarındaki hukuku gözeterek, insan olarak muhatap alınmalıdır. Ayrımcılığın önünü kapatmak için, şahsiyete odaklanılmalıdır. Herkes önce kendinden ve ailesinden başlasa, vazifesini uygulasa her şey düzelir. Evvelâ ehemmiyeti büyük olan küçük daireler çözülmeli. Sonra topluma sirayet edecektir. Anne babanın gösterdiği tavırlar, kullandığı sözler çocuk da doğruyu yanlışı ayırt edebilecek vicdan oluşumunu sağlar. Hatalardan uzaklaştıracak bir ölçü olan vicdan, çocuğun ahlâkî özelliklerini ortaya çıkarır. Olayları muhakeme edebilen iyi bir insan yetiştirir. Bu da topluma fayda sağlar.

Kübra Örnek

Dipnotlar:
1) Emirdağ Lâhikası, s.39.
2) Lem’alar, s. 324.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*