Çocuklarda, hadd-i bülûğ ve sinn-i teklif

Bedîüzzamân Hazretleri Asa-yı Musa’da “sinn-i teklif on beş seneye işarettir” 1 demektedir. Ayrıca Mektûbât’ta da bunu teyid eden şu ifâde vardır: “Sinn-i mükellefiyet on beş sene kabul ediliyor.” 2

Hadd-i bülûğ; bülûğa erme, ergenlik yaşı ve çağıdır. Sinn-i teklîf de insanın dînî emirleri yapmakla mükellef olduğu çağ; bülûğ çağı ve yaşıdır. Tarihçe-i Hayat’ta bu yaşın on beş yaş civarı olduğuna şöyle işâret edilmiştir: “Molla Saîd, Bitlis’te iken on beş-on altı yaşlarında idi. Henüz sinn-i bülûğa vâsıl olmuştu.” 3

Yine Otuz İkinci Söz’de bu konu ile alâkalı şu îzâhatlar yapılmaktadır: ”..On beş yaşına girmeden, yani hadd-i bülûğa vâsıl olmadan vefat eden çocuklar, ‘Ebediyen yaşlanmayacak çocuklar’ 4 ile tâbîr edilen Cennet çocukları şeklinde ve Cennet’e lâyık bir tarzda gayet süslü, sevimli bir sûrette, onları Cennet’te dahi peder ve vâlidelerinin kucaklarına verir. Veledperverlik hislerini memnun eder, ebedî o zevki ve o lezzeti onlara verir. Zira çocuklar sinn-i teklife girmediklerinden, ebedî, sevimli, şirin çocuk olarak kalacaklar…” 5
Mesele, Emirdağ Lâhikası’nda biraz dahâ netleştirilir ve şu îzâhatlar yapılır: ”Sarîh âyet ‘vildânün’ tâbîri ifâde eder ki, ferâiz-i şer’iyeyi yapmaya mecbûr olmayan ve ma’sûniyet cihetiyle de yapmayan ve kable’l-bülûğ (ergenlik öncesi, bulûğdan önce) vefat eden çocuklar, Cennete lâyık ve sevimli çocuk olarak kalacaklar. Fakat şer’an yedi yaşına gelen bir çocuğa namaz gibi farzlara peder ve vâlideleri onları alıştırmak için, teşvikkârâne emretmek ve on yaşına girse şiddetle namaz kıldırmak ve alıştırmak şeriatta var. Demek, ‘Vacip olmadığı halde, nafile nevînden yedi yaşından hadd-i bülûğa kadar büyükler gibi namaz kılıp oruç tutan çocuklar, mütedeyyin büyükler gibi büyük mükâfatı görmek için otuz üç yaşında olacaklar’ diye, bir kısım tefsîr bu noktayı îzâh etmeden, umûm çocuklara teşmil etmişler. Has iken âmm zannedilmiş.” 6
Öyleyse şöyle diyebiliriz: Hadd-i bülûğ ve sinn-i teklif yaşı Bedîüzzamân Hazretleri’nin de ifâdesi ile on beş yaştır. Bu yaştan önce çocuklarımız, ferâiz-i şer’iyeyi yapmaya mecbûr değiller ve ma’sûniyet durumundadırlar. “Fakat şer’an yedi yaşına gelen bir çocuğa namaz gibi farzlara peder ve vâlideleri onları alıştırmak için, teşvikkârâne emretmek ve on yaşına girse şiddetle namaz kıldırmak ve alıştırmak şeriatta var” olduğunu da Üstad Bedîüzzamân Hazretleri ifâde etmiştir. Ayrıca Çocukların “Vacip olmadığı halde, nafile nevînden yedi yaşından hadd-i bülûğa kadar büyükler gibi namaz kılıp oruç” tutabileceği de îzâh edilmiştir.
İnsanın dinen mükellefiyet yaşı sinn-i teklîf olan on beş yaştır. On beş yaşta dînî mükellefiyet başlar ve Barla Lâhikası’nda Bedîüzzamân Hazretleri’nin Mehmed Mes’ud adlı talebesinin şu ifâdeleri de on beş yaştan sonra mes’uliyetin başladığı ve şeytanın insana musallat olduğunu göstermektedir: “Hadd-i bülûğumdan bu âna kadar, laîn şeytanın zırhından ma’mûl bir sanduka derununda kilitlemiş olduğu akl-ı uhrevî ve îmânımı tazyîk altına almıştı.” 7
Şimdi hakîkat-i hâl böyleyken şeytan-i lâîn hadd-i bülûğ ve sinn-i teklif yaşı olan on beş yaştan önce yapılamayan ibâdetleri ve işlenen kusûrları istimâl ederek vesvese verebilmekte ve hadd-i bülûğdan sonra, hadd-i bülûğ ve sinn-i teklif öncesi kusûrâtları ve ihmâlleri kullanarak kulları rahatsız edebilmekte ve kalbe yakın olan lümme-i şeytaniyeden vesveseler fısıldayarak, kulu Rabbinin huzurundan kaçırma planları yapabilmektedir. Böylece vesvesenin mâhiyetini bilmeyen insanlarda büyük bir huzursuzluk ve rahatsızlık meydana getirerek mükellef olmadığı bir dönemin yükünü ve sorumluluğunu kula yüklemeye çalışmaktadır. Elbette bu vesveseye de aldanmamalıdır.
Kul, hadd-i bülûğ ve sinn-i teklif yaşından önce ebeveyninin de yardımı ve telkini ile ibâdetlere başlatılır ve ta’kîb de edilir. Bu nafile nev’înden yapılan ibâdetlerdir. Bu mânâda Bedîüzzamân Hazretleri’nin gelen ifâdeleri ne kadar önemlidir: “bir çocuk, küçüklüğünde kuvvetli bir ders-i îmânî alamazsa, sonra pek zor ve müşkül bir tarzda İslâmiyet ve îmânın erkânlarını rûhuna alabilir. Âdetâ gayr-ı müslim birisinin İslâmiyeti kabûl etmek derecesinde zor oluyor, yabânî düşer. Bilhassa, peder ve vâlidesini dindar görmezse ve yalnız dünyevî fenlerle zihni terbiye olsa, dahâ ziyade yabanilik verir. O halde o çocuk, dünyada peder ve vâlidesine hürmet yerinde istiskal edip çabuk ölmelerini arzu ile onlara bir nevî belâ olur. Âhirette de onlara şefaâtçi değil, belki dâvâcı olur: ‘Neden îmânımı terbiye-i İslâmiye ile kurtarmadınız?’ diye şekvacı olur.” 8

Dipnotlar:

1- Asa-yı Musa, s:242.

2- Mektûbât, s: 281.

3- Tarihçe-i Hayat, s: 45.

4- Vâkıa Sûresi, 56: 17.

5- Sözler, s. 648.

6- Emirdağ Lâhikası- 2; s: 66.

7- Barla Lâhikası, s: 91-92.

8- Emirdağ Lâhikası-1, s: 41.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*