Çocuklarımıza nasıl edep vereceğiz?

Endişe etmemiz gereken konular yerine, başka meselelerle meşgul oldukça yanlış işler yapıyoruz. Yani, ‘küçük daire/ kalp’deki büyük vazifeleri ihmal edip, ‘büyük daire/dünya’daki küçük vazifelerle ömrümüzü boşa harcamış oluyoruz.

Nefsimizden başlayarak ailemiz ve çocuklarımızla meşgul olmak yerine, dünyaya nizam vermeye çalıştıkça hadiselerin altında boğulma tehlikesi geçirdiğimiz bir hakikat değil mi?

Bosna Hersek’te düzenlenen bir mevlid programında konuşan Bosna Hersek Reis-ul Uleması vekili İsmet Spahiç’in ikâzı bu açıdan çok dikkat çekici. İsmet Spahiç, Bosna Hersek’te İslâmın geleceğini merak edenlerin endişelerini izale etme sadedinde konuşurken, Fatih Sultan Mehmed’in, Saraybosna’ya geldiğinde rüyasında Hz. Peygamberi (asm) gördüğünü ve ona “Bosna’da İslâm kalacak mı?” diye sorduğunu anlatmış. Spahiç, devamla Hz. Muhammed’in de (asm) “(İslâm) Baki” cevabını verdiğini ifade ederek, “İslâm Bosna’da hep kalacaktır ve bizim onun var olması için endişe duymamıza gerek yok. Bizim endişe etmemiz gereken, çocuklarımıza nasıl en güzel şekilde edep vereceğimizdir” diye konuşmuş. (AA, 10 Mayıs 2014)

Benzer endişeye hemen her yerde ve her İslâm ülkesinde rastlandığını söylemek yanlış olur mu? Ülkemizde de iki ‘din bilgini’ yan yana gelse muhtemelen İslâmın geleceğinden duyulan endişeleri dile getirirler ve “Eyvah! Din elden gidiyor” derler. Bu endişe bir yönüyle doğru olsa da, esas itibarıyla hatalıdır. Çünkü bu dinin bir sahibi var ve aciz insanların bu noktada endişe etmelerine gerek yok. Bizim endişemiz, İslâm hakikatlerini nefsimize kabul ettirip ettiremediğimizle alâkalıdır.

Bosna Hersek Reis-ul Uleması vekili İsmet Spahiç’in “Bizim endişe etmemiz gereken, çocuklarımıza nasıl en güzel şekilde edep vereceğimizdir” tesbiti her an önümüzde durmalı ve gereğini de yapmalıyız. Kendimizden başlayarak ailemize, çocuklarımıza ve ulaşabildiğimiz herkese İslâmın güzelliklerini güzel bir lisan ile anlatmalıyız. Vazifemiz budur ve bu olmalıdır. Yoksa ‘büyük’ meselelerle meşgul oldukça, ‘küçük daire’ olan, ama çok önemli vazifeler bulunan ‘kalp ve ruh dairesi’nin ihmal etmiş oluruz ki bunun da ağır bir bedeli olur Allah muhafaza.

Sebepler tahtında bakıldığında Bosna Hersek’te İslâmın izleri kalmayabilirdi. Avrupa’nın ortasında ve ciddî düşmanlar varken orada yaşayan Müslümanların varlığını devam ettirebilmesi Allah’ın izni ve iradesiyledir. Ve belki de Bosnalı Müslümanların “Bizim vazifemiz ‘kalp dairesi’yle ilgilenmektir. İslâm dininin bir sahibi vardır” anlayışını içlerinde hissetmeleriyle mümkün olmuştur.

Bosna Hersek’te yaşayan Müslümanların ifadesiyle, savaş öncesi unutulmaya yüz tutan İslâmî hayat, savaş vesilesiyle yeniden hatırlanmış ve daha da canlanmıştır. Peki, savaşı başlatanların hedefi ve maksadı İslâmı Balkanlardan ve belki de Avrupa’dan uzaklaştırmak değil miydi? Kur’ân’da müjde verildiği üzere “Allah nurunu tamamlayacaktır.” (Saff Sûresi, 8. âyet) Musîbet gibi görünen savaşın, İslâmın yeniden sahiplenilmesine vesile olması ayrı bir hikmet değil mi?

Aynı haberden öğrendiğimize göre, Bosna Hersek’te “Mevlit ve Zikir Günleri” kapsamında düzenlenen mevlit programına ülke genelinden yaklaşık 25 bin kişi katılmış. Programda mevlit okunup zikir de yapılmış. Maşallah, barekallah.

Biz kendi ‘deve’lerimizle, dar dairemizle, çocuklarımızla ilgilenelim. Kâbe’nin bir sahibi var ve Kâbe’yi korur…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*