Çocukların “Bismillah Dede’si”

Image

NEVŞEHİR’İN NURLU ŞAHSİYETİ, ÇOCUKLARIN “BİSMİLLAH DEDE”Sİ SON ŞAHİTLERDEN AHMET AVŞAR

Üstad’la görüşme şerefine nail olan bahtiyarlardan birisi de Nevşehirli Ahmet Avşar amcamızdır. Seksen küsûr yıllık hayat serüveni hep iman ve Kur’ân dairesinde geçmiş. Ahirete bâkî meyveler kazanmak için harcamış hep ömrünü…

Üstad gibi iktisadı kendisine rehber edinen Ahmet Amcamız, israf edenlere de çok kızar. Onlara, israf ettikçe “deccalın tuzağına” düşme ihtimâlinden kurtulamayacaklarını kendine has üslûbu ile anlatır. Çünkü “İsraf, âhir zaman deccalının en belirgin özelliğindendir” der. İktisatlı olmanın lüzumunu anlatır.

Kendi hayatında az ile yetinirken, hayır işlerinde cimrilik etmez. Bilâkis her zaman tasadduk etmenin zirvesinde gezinir. Mahallimizde yapılacak bütün hayır faaliyetlerine azamî derecede katkıda bulunur. “Ben devlete bu kadar para yatırmadım” diye emekli maaşına el sürmeden hizmet merkezlerinin ihtiyaçları için harcar.

Risâle-i Nurları askerlik yıllarında tanımış. 1948 yılında Sebilürreşad mecmuâsında Eşref Edip’in Bediüzzaman’ı anlatan yazısıyla başlar onda Nur sevdası. Onun için basının önemine inanır. Nurun naşir-i efkârı Yeni Asya’ya ve diğer yayınlarımıza ayrı bir ilgi gösterir. Daha önceki hayatında da Nurlardan uzak değilmiş. İnançlı ve ibadetinde olan bir gençmiş. Hatta annesine nazdarlığından “Beni geç dünyaya getirmişsin, keşke medrese eğitiminin olduğu zamanda gelseydim” dermiş. Ancak Nurları bulunca “Sâfî ilimler denizine düştüm. Medrese eğitimindekinin fazlasını buldum” diyor. Askerden döndükten sonra da Nevşehir’in hemen yanı başındaki Nar Kasabasında ilk Nur dershanesini açmış. Evinin bir bölümünü hizmetler için ayırmış. Öncelikle aile efradını, akrabalarını haberdâr etmiş. Hizmetteki “Narlılar Hanedan”lığının tohumlarını o günlerde atma şerefine nâil olmuş. Uygun zamanlarda eş-dostu çağırarak Nurları oku/t/muş.

Üstad’a olan sevgisi onu yerinde durdurmamış. Hayatta Üstad’ının cemâlini görme özlemi yüreğinde ateş olup bütün benliğini sarmalamış. Bu ateşin hârında yanmış kavrulmuş her an. Gecesi-gündüzü, Üstadı ziyaret edebilme hayaliyle geçmiş. Takvimler 1957’li günleri gösterirken bir yolunu bularak Isparta’da Üstadı görme şerefine erişmiş. Üstad kendisine ekmek ve zeytinden oluşan tayinât vermiş. Anne-babası ile beraber duâsına dâhil olduğunu müjdelemiş. Emanet para vermiş. Ankara’da Risâlelerin basımı ile ilgilenen Said Özdemir’e verilmek üzere…

Dönüş yolunda hemen uğramış Said Ağabeye, teslim etmiş emaneti. Üstadı görmenin yanında bir de bizzat hizmette Üstad tarafından vazifelendirilip “istihdam” olunmanın hazzını tatmış bütün iliklerine kadar. Hâlâ da o günleri bütün berraklığı ve canlılığı ile hatırlamakta. İfade ederken “bir başka iklim”e girmekte.

Namazlarına ayrı bir özen gösteren Ahmet Amcamızı, her namaz vaktinde Nevşehir’in değişik camilerinde görmemiz mümkündür. Sürekli aynı camide bulunmaz. Teravih namazını muhakkak surette hatim ile kılar.

Mezarlık ziyaretlerini ihmâl etmediği gibi “Ben arkadaşlarımı ziyarete gidiyorum” diyerek çevresindekileri de ölüm hakikatiyle yüzleştirir. Evinin ziline dokunduğunda “Kim o?” sorusuna kesinlikle “Benim” demez, “Lâilâheillallah” diye seslenir. Sürekli olarak zikirle ve evrad ile meşgul olur. Mâlayani işleri pek sevmez. Börtü, böcek ve bütün canlılar ile özel bir ünsiyeti vardır. Evinin bu işe de müsait olan çatısında “tavuk” besler. Her gün mutad olarak “ziyaretlerine” gider. Bakımlarını kimseye havale etmez.

Gece sadece iki saatlik bir göz dinlendirme ile yetinir. Uyku nedir, bilmez. Yıl içerisinde Külliyat’ı en az bir kez okur. “Son Şahitler Anlatıyor” isimli kitabı yanından eksik etmez. İbretlik hatıraları yanına gelenler ile paylaşır.

Bir işe başlayacağı zaman muhakkak Besmele çeker. Cebinde bilhassa çocuklara dağıtmak üzere kuru üzüm ve şeker bulundurur. Elindekileri, karşısındaki sağ elini açıp Besmele çekene kadar bırakmaz. Sokakta olsun, dershanede olsun herkes onu “Bismillah Dede” diye tanır ve tanıtır.

Ailesi ile yemek yerken muhakkak yemek esnasında salâvat ve kelime-i tevhid çeker. Yanındakilere de çektirir. Konuşarak ortamı bozan olursa “Uçurtma uçurma” diyerek tatlı-sert uyarır. “Bu nimetler, Resul’ün (asm) hürmetine bize veriliyor, ona (asm) salâvat getirmeliyiz” der. Başkasından gelen ikramı yemek istemez. Helâllik noktasına azamî dikkat eder. Münzevî yaşar. Kimsenin dünyevî işine karışmaz. Aile şirketlerinden emekliye ayrıldıktan sonra personelin yemeğinden yememiştir. Sebebini ise “Benim artık dükkânda emeğim yok, onların (ortaklarımın) bana hakkı geçmesin” diye açıklar.

Kendine has üslûbu ve giyim tarzı ile ayrı bir dünyanın insanı gibi yaşayan Ahmet Avşar Amcamızın sağlığında hakkında bir şeyler yazarak tarihe not düşelim istedik. Hakkımızda müstecap duâlarınızı bekliyorum.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*