Corona virüsün yıktığı putlar

İsrailoğulları Mısır’da üç şeyi kutsamışlardı: Sarı öküz, Nil, toprak.

Rabbim emretti Hz. Musa’ya:

“Sarı öküzü kessinler” diye. Çar naçar kestiler.

Sonra:

Çölde susuz kaldılar, kızgın taşların içinde topraktan mahrum oldular.

Yani;

Neyi putlaştırdılar ise hepsi yıkıldı, yok oldu.

Altın heykelleri parçalanıp, denize atıldı, zenginlikleri mahvoldu.

Bir bakın şu günümüze!

Sanki tarihin yansıması gibi değil mi?

İşte Corona…

Rabbim emretmiş bu küçücük neferlerine, hücum ediyor insanların kutsadığı her şeye.

Tek tek yıkıyor sanal putları…

Ne mi dersiniz bu putlaştırılanlar?

Bir kaçını biz sayalım gerisini siz tahmin edin.

İşte futbol:

Bu sıradan bir spor olması gerekirken öyle büyütüldü ki akla ziyan. Statlarda fanatikler eski totem toplumlarındaki gibi futbolculara tapınmaya başladılar. Adam akşam Alex’le yatıyor, sabah Ronaldo ile uyanıyor, gün boyunca da Messi ile çalım atıyor.

Şimdi ne oldu ya?

Corona bir şut çekti, bütün bu sanal putlar yıkıldı…

İşte müzik:

Gençler öyle bir bağlanmışlardı ki müziğe ve ne idüğü belirsiz şarkıcılara; konser meydanlarında tapınma vaziyeti almışlardı. Ahlaki açıdan dibe vurmuşlardı.

Şimdi ne oldu dersiniz?

Corona virüs keskin bir sesle bir frekans gönderdi, bütün sesleri kesti.

İşte dünya hayatını kutsayanlar:

Dünya bazılarına öyle tatlı idi ki, aşk derecesinde bağlandılar. Her şeyini dünya sandılar. Tatlı hayallerle dünyada ebedi kalacak zannına kapıldılar. Ölüm hiç akılarına gelmedi.

Peki şimdi ne oldu?

Corona bir bağırdı ki her kes korkudan içeri kaçıp evlerine kapandılar.

İşte cinsellik:

Bilhassa gençler arasındaki yanlış flörtler, istismar edilen sevgi ve aşklar, haram yaşamın komin örnekleri ve aileyi tahrip eden fuhuş ve müstehcenlik.

Ya şimdi?

Corona şöyle keskin bir bakış fırlattı bırakın haramı, kişi helaline bile el uzatmaktan korkar hale geldi.

Görünen durum böyle, fazla söze hacet yok.

Diğer putlaştırılanları da siz düşünün artık.

Evet, Dostlar!..

Kim ki bir şeyi kutsar, büyütür ve putlaştırır ise Allah onu bir şekilde yıkar. Bu bir virüsle olur, bir selle olur, bir yelle olur.

Belki bir dağ patlaması…

Veya bir sarsıntı ve depremle, hiç fark etmez.

O putlar bir gün gelir yok olur gider.

Delil istiyorsanız işte tarihi gerçekler.

Bu hakikate şehadet eden yüzlerce örnek var.

Kuran’da okuyorsunuz Firavunun hikayesini.

O güçlü kuvvetli, astığım astık kestiğim kestik diyen, kablosuz elektrik üreterek teknolojik gurura kapılan ve ilahlık dava eden Firavunu.

Ne oldu bu kibir yuvasına?

Rabbimin su gibi yumuşacık bir mahlukuna bile dayanamadı, boğuldu gitti.

Nemrud?

Kanadı kırık bir sineğe mağlup oldu.

Ya Süfyan ve Deccal?

Gözle görülmeyen bir mikrop o cebbarları yere serdi.

Velhasıl, Corona virüs de böyle bir ikazcı.

Firavunlaşmış nefisleri, Nemrutlaşmış zihinleri, yoldan sapmış deccal tipleri bir bir hizaya getiriyor.

Bazılarını da yere seriyor ve diyor ki:.

Kendinize gelin, zulmetmeyin, doğru dürüst, faziletli insan olun.

Bütün dünyada yankılanıyor bu ses.

Ülkemizde de…

Bilhassa “dini siyasete alet eden” güruhun ve arkasındaki muhafazakarların kulaklarını cırmalıyor.

“Adaletsizlik yapmayın, devlet malına el uzatmayın, zalimlere taraf olmayın, bazı büyüklerinizi kutsallaştırmayın” diye bağırıyor, akıl ve vicdan zarını yırtarcasına.

Yoksa yıkarım diye ikaz ediyor.

Buraya kadar tamam da:

“Bizler de eve çakıldık kaldık. Bizi de itham ediyorsun. Bizler yukarıda söylediklerini hak etmedik” diyen kardeşleri de duyar gibiyiz.

Evet, kardeşler bu serzenişte haklı olabilirler.

Ancak bela geldiğinde kimseyi ayırmaz, unutmayın.

Üstelik bizler de kendimizi çok savunmayalım öyle. Nefsimiz sütten çıkmış ak kaşık değil. Bu boşlukta biraz nefsimize bakalım, hata ve kusurlarımız kontrol edelim. Hem, Üstad-ı Azam (asm) “Allah’ım beni bir an olsun nefsimin eline bırakma” derken; Üstadımız da sürekli nefsini itham ederken bize ne oluyor?

Ne oluyor da üstümüze toz kondurmuyoruz?

Belki de bu büyük musibette bizim de dahlimiz var. Şefkat tokatlarını bir hatırlayın.

Üstelik evde hapis kaldık da kötü mü oldu. Zaten önceden de en güzel mekanlarımız evlerimizdi. Şimdi de bol bol okuyup tefekkür ve ibadet etme fırsatı doğdu.

Öyle ise bu fırsatı doğru ve güzel bir şekilde değerlendirelim. Boş boş sosyal medyayı takip etmek yerine, daha çok Risale okuyarak manevi bir set oluşturalım ki, bu musibet fazla tahrip etmeden geçsin gitsin.

Unutmayınız: “Risale-i Nur belalara karşı bir settir

Demek ki surda bazı delikler açıldı ki bu belalar üstümüze hücum etti.

Öyleyse vazife başına!..

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*