Cumhuriyetçi karıncalar

Bediüzzaman Hazretlerinin mübarek ayaklarını bastığı mekânları gezip görmek ve o muhteşem hayatın izlerini solumak adına sıcak bir yaz günü vâsıl olmuştuk Siirt’e…

Siirt, Güneydoğu’nun şirin bir vilayeti olarak bir çok manevî gönül sultanlarını da bağrında saklamaktır.

Üstadım Bediüzzaman Hazretleri genç yaşlarda bulunduğu bu mekânlarda ilimle irfanla iştigal etmiş, Siirt’e bağlı Tillo kasabasında o yıllarda bulunan Molla Fethullah Efendinin medresesinde Kur’ân hakikatleriyle hemhâl olmuştur. Siirtli dostlarımız vesilesiyle vâsıl olduğumuz Tillo, yeni adıyla Aydınlar’da Marifetnâme yazarı Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri ve hocası İsmail Fakirullah Hazretleri gibi zatlar da medfundur.

Üstad Bediüzzaman Hazretleri 1880’li yıllarda kaldığı Molla Fethullah Efendinin Tillo’daki medresesinde harika zekâsıyla etraf-ı âlemde şöhret bulmuştur.

Cem’ü’l-Cevâmi adlı 300 sayfayı aşan bir fıkıh kitabını bir haftada ezberlemiştir. (Bu kitap Van’da bulunmaktadır. Bediüzzaman’ın, bu kitabı bir haftada ezberlediğine dair kendi el yazısı bulunmaktadır.) Bunun yanı sıra Kamus-u Okyanus adlı 2321 sayfalık kitabın “Bâbu’s-Sin”e kadar olan kısmını da ezberine almıştır.1

Hz. Üstadın şimdiki ifadeyle “süper zekâ”sını ve liyakatını keşfeden Molla Fettullah Efendi onu Bediüzzaman-ı Hemedânî’ye benzetmişti. İlk defa olarak genç Said’e “Bediüzzaman” diye o hitap etmeye başlamıştı.2 Üstad Said Nursî, günümüze kadar devam eden ve bundan sonra da devam edecek olan “Bediüzzaman” ünvanını işte böylece almıştı.

Bediüzzaman, Molla Fethullah Efendinin bu tesbit ve değerlendirmesiyle alâkalı olarak yazdığı bir mektupta şunları ifade eder:

“Meraklı kardeşimiz Refet Bey (Barutçu), Bediüzzaman-ı Hemedâni’nin üçüncü asırdaki vazife ve telifatı hakkında malûmat istiyor. Ben o zat hakkında yalnız harika bir zekâveti ve kuvve-i hafızası bulunduğunu biliyorum. Elli beş sene evvel üstadlarımdan Siirtli merhum Molla Fethullah, Eski Said’i ona benzeterek onun ismini ona vermiş.” 3

Bir Tillo seyahatımız sırasında oranın medrese hocalarından Molla Bedreddin Efendi, Şeyh Taha Efendi gibi âlimleri de ziyaret ederek Üstadımızla alâkalı tesbitlerini almıştık.

Siirt merkezine 7 km mesafede bulunan Tillo gezimizin ardından Tillo’nun güneyine düşen ve bir tepede bulunan Kubbe-i Hasiye’ye vasıl olmuştuk…

Bediüzzaman Hazretlerinin gençlik yıllarında kaldığı “Kubbe-i Hasiye”yi, anlatıldığına göre, Hasiye isminde bir hanım ibadet ve tefekkür etmek ve bu esnada da sesinin başkaları tarafından duyulmaması gayesiyle kocasına yaptırmıştır.4

Üstad Bediüzzaman Tillo’ya geldiği genç yaşlarda bu kubbede kalarak ilmî faaliyetlerini sürdürmüştür. Ve işte burada kaldığı yıllarda karıncaların hayat tarzlarından ‘cumhuriyet’ dersini vermiştir. Onlara, sosyal hayata sahip olmaları yönüyle “cumhuriyetci karıncalar” nâmını vermiştir.

Kubbe-i Hasiye’yi ziyaretimizde kubbenin bulunduğu mekânların yeniden onarılarak restore edildiğini gördük.

Bediüzzaman’ın burada kaldığı yıllarla ilgili Tarihçe-i Hayatı’nda yer alan bilgilere de bakalım:

“Mezkûr türbeye kapandığı vakit, küçük biraderi Mehmed yemeğini getiriyordu. Yemek içindeki taneleri, kubbenin etrafında bulunan karıncalara vererek, kendisi ekmeğini yemeğin suyuna batırarak kanaat ediyordu.

‘Neden dolayı taneleri karıncalara veriyorsun?’ denildiğinde, ‘Bunlarda hayat-ı içtimâiyeye malikiyet ve fevkalâde vazifeşinaslık ve çalışma bulunduğunu müşahede ettiğim için, cumhuriyetperverliklerine mükâfaten kendilerine muavenet etmek istiyorum’ cevabında bulunmuştur.”5

Bediüzzaman Hazretleri aynı konuyla ilgili olarak, 1935 yılında Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanırken sorulan “Cumhuriyet hakkında fikrin nedir?” suâline mukabil olarak da şu ifadelerle cevap vermiştir:

“Eskişehir Mahkeme Reisinden başka, daha sizler dünyaya gelmeden, benim dindar bir cumhuriyetçi olduğumu elinizdeki Tarihçe-i Hayatım ispat eder.”
Yukarıda zikredilen “karınca hadisesini” anlattıktan sonra da şöyle devam eder:

“Hulefa-i Raşidîn, herbiri, hem halîfe, hem reis-i cumhur idi. Sıddîk-ı Ekber, Aşere-i Mübeşşereye ve Sahabe-i Kirama elbette reis-i cumhur hükmünde idi. Fakat, manasız isim ve resim değil, belki hakîkat-i adaleti ve hürriyet-i şer’iyeyi taşıyan, mâna-i dindar cumhuriyetin reisteri idiler.” 6

İşte böylesi bir Tillo seyahatinin akabinde, Üstada menzil olmuş mekânların manevî havasını solumanın huzuru içinde ve karıncaların şahsında insanlık âlemine verilen bir “cumhuriyet” dersinin mülâhazasıyla Bursa’ya avdet ediyordum.

Dipnotlar:
1- A. Badıllı, Mufassal Tarihçe-i Hayat, 1. Cild.
2- B. T. B. Said Nursî, N. Şahiner.
3- Osmanlıca Emirdağ Lahikası, 1947.
4- B. T. B. Said Nursî, N. Şahiner.
5- Tarihçe-i Hayat, Y.Asya Neş.
6- Tarihçe-i Hayat, Y.Asya Neş., s. 36.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*