Cumhuriyetçiler ve Demokratlar

Memleket; meşrûtiyetin ilânından beri istibdatçılarla hürriyetçilerin mücadelesine sahne olmuş, daha sonra Cumhuriyetçiler ve Demokratlar olarak siyaset arenasında boy göstermişler.

Dünyada ise, başta ABD olmak üzere siyasetin şahinlerini Cumhuriyetçiler, güvercinlerini de Demokratlar temsil etmişler.

Dünya demokrasiye geçerken bizde de monarşi ve zayıf istibdada karşı meşrûtiyet ilân edilmiş, ancak daha beter bir istibdatla demokrasimiz, uzun seneler isim ve resimden ibaret kalmıştır.

Cumhuriyetin kurulmasıyla Süfyaniyet milleti inim inim inletmiş, var olan bütün değerleri de Cumhuriyet ve millete rağmen yerle bir etmişti.

Muasırlarının karşı çıktığı meşrûtiyete Bediüzzaman sahip çıkmış, ancak;

“İstibdad-ı mutlaka cumhuriyet namını vermekle, irtidad-ı mutlakı rejim altına almakla, sefahet-i mutlaka medeniyet namını takmakla, cebr-i keyfî-i küfrîye kanun namını vermekle”1 Cumhuriyet (meşrûtiyet) olmadığını belki;

“Meşrûtiyet ki, adalet ve meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvetten ibarettir. (…) Kuvvet kanunda olmalı. Yoksa istibdad tevzi olunmuş olur.”2 diyerek hakikî Cumhuriyeti; tam adalet, herkesin rey sahibi olduğu ve kuvvetin kanunda olduğu bir sistemi tarif etmiştir.

Ancak ne gariptir ki, Cumhuriyetçilikle iftihar eden aristokrat ve jakoben kadrolar, millete rağmen milleti idare etmeye ve kendi doktrinlerini dayatmayı demokrasi zannettiler. Bir zaman, cumhuriyetçi diye bilinen kesim “Devrimler için baskı lâzımdı, yoksa hayata geçmezdi” itirafında bulundular.

Daha da garibi şu ki; bugün iktidarda olan siyasalcılar da benzer durumda baskı ve zulümlerin müdafiiliğini yaparak “Böyle yapmasaydık devleti ele geçireceklerdi” beyanlarıyla aynen Cumhuriyetçilerin geçmişte şeriat geliyor, laiklik elden gidiyor, gericilere fırsat vermeyin” gibi katı devletçilik ve Kemalist refleksin rolünü üstlenmiş görünümündeler. Talebelik yıllarımızda “yeşil komünistler” diye çağrılmaları abartı değilmiş demek.

İstibdat benim partim yaparsa meşrû, başkaları yaptığında demokrasi havarisi olunuyorsa, orada Demokratlıktan söz edilemez. Zaten bunların slogandan öteye geçemeyen, demokrasi diye bir dertleri de yok.

“Demokrasi küfür rejimidir” diye yola çıkanların bugün geldikleri noktada “Demokrasiyi bir araç olarak kullanacağız” itiraflarından sonra ortaya çıkan zulüm, hapis ve tek adamcılıkla, sözlerini tuttukları ortada.

İTTİFAKLI SEÇİM

Malûmunuz, 24 Haziranda milletvekili genel ve Cumhur-başkanı erken seçimine gideceğiz.

İktidarın memleketi içine düşürdüğü sosyo-ekonomik çıkmazlar yüzünden bu yükü kaldıramayacak ve OHAL’i daha fazla uzatamayacağını görmesi üzerine, erken bir seçime götürdüğünü artık sağır sultan bile biliyor.

7 Haziran seçimlerinden bu yana büyük bir oy kaybına uğrayan iktidar, 16 Nisan’dan beri yanına MHP’yi ve BBP’yi alarak vaki olacak bir kan kaybına tahammülü olamayacağını gösterdi. Adına da Cumhur İttifakı verdikleri bu birliktelik, aslında bir stratejinin de adı ve çözüm sürecinde HDP’nin oyları beklenmedik bir şekilde yükselmesiyle masayı devirerek, tam bir Kürt karşıtı politikalara yöneldiğinin de resmidir. Dün Kürt söylemleri ve megri-megri türküleriyle show yapan iktidar, bu gün tersi bir bakışla Türkçülük rolüne soyunarak milliyetçi oylara talip olmuştur. Bu siyasetin kıblesi yok demiştik, manevra kabiliyeti yüksek ve her şeyini kazanmaya endeksli politikalar üreten iktidar, aslında çıktığı yere geri dönmüş. Malûmunuz, 1946’yla başlayan Demokrat yükselişi durdurmak için Millet partisi ittifakıyla siyaset sahnesine girmişlerdi.

Milliyetçi ve dinî argümanlar kullanan bu parti, daha sonra siyasal İslâm ve milliyetçi partilerinde siyaset yaptılar. Kürkçünün dönüp dolaşacağı yer yine kürkçü dükkânıdır ki, öyle oldu.

Son zamanlarda Diriliş Ertuğrul, Hanedan ve Fatih dizileri de bu adeseden çıkmış, ne yazık ki, buram buram siyaset kokmakta ve millete iktidarlarını bu dizilerle hipnotize ve empoze etmekteler.

Hal böyle olunca, çeşitli entrika ve hilelerle iktidarı bırakmak istemeyen Cumhur İttifakı karşısında çeşitli partiler, Demokrasi ortak paydasında “Yeter söz milletindir” diyerek millet ittifakında birleştiler.

Durum öyle bir hal aldı ki iktidarın istibdadına karşı; CHP, İP, SP, Demokrat Parti felsefesine kaydılar ve Demokrasi ittifakını kurdular. Zira dengeler ve konjonktür değişti. Hak ve adalet ihtiyacı parti amblemine bakmıyor, zulme karşı ortak payda şart oldu artık.

Bu durum Demokratların dirilişine de bir çekirdek teşkil edecek ve bize göre Demokrat Parti iktidarının önünü de açacaktır. Bu seçim bir bakıma Cumhuriyetçilerle Demokratların, saltanatçılarla meşrûtiyetçilerin mücadelesine sahne olacaktır.

Âlem-i İslâmın kurtuluşu emin olun ki, hürriyet-i şer’iyye ile mümkün olacaktır. Bu vesileyle Ramazan-ı şeriflerinizi tebrik eder, âlem-i İslâmın kurtuluşuna vesile olmasını Cenâb-ı Erhamürrahiminden niyaz ederiz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*