Darbecilerle ırkçıların zekâ seviyesi

Bediüzzaman’ın iki mektubundan:

1) Sayın Adnan Menderes,

Halkçılar ırkçılığı elde edip tam sizi mağlûp etmeye bir ihtimal–i kavî ile hissettim. Ve İslâmiyet namına telâş ediyorum. (Emirdağ Lâhikası, s. 387)

2) Reisicumhur’a ve Başvekil’e,
(Bayar’a ve Menderes’e)

Birinci Harb–i Umumîde yine ırkçılığın istimaliyle mübarek kardeş Arapların mücahid Türklere karşı zararı görüldüğü gibi, şimdi de uhuvvet–i İslâmiyeye karşı istimâl edilebilir ve istirahat–i umumiye düşmanları gizli dinsizler, yine o ırkçılıkla büyük zarar vermeye çalıştıklarına emareler görünüyor. (Age, s. 437)

Hayatının son devresinde “Eski partinin müfrit ve mason veya komünist mânâsını taşıyan kısmı, iki müthiş darbeyi Demokratlara vurmaya hazırlanıyorlar” diyen (Age, s. 271) Bediüzzaman Hazretlerinin bir hiss–i kable’l–vukû (ön sezi) ile haber vermiş olduğu 27 Mayıs (1960) Darbesinin üzerinden elli yıl, 12 Eylül (1980) Darbesinin üzerinden ise otuz yılı aşkın bir zaman geçti.
Ancak, bu iki dehşetli darbenin asıl hedefi ve gerçek mahiyeti hakkında insanlarımızın yeterli bilgi ve irfâna sahip oldukları, yani bu iki hadisenin içyüzünü hakkıyla bilecek duruma geldikleri yine de söylenemez.
Burada kast ettiğimiz bilgi ve irfan yoksunluğuna, darbelerde maşa olarak kullanılan cuntacılar da dahildir.
Evet, onlar bile kimler tarafından ve ne maksatla kullanıldıklarını bilmiyorlar; dahası, bunu bilecek fikirden, görgüden ve zekâ mertebesinden mahrumdurlar.
* * *
Türkiye’de darbe yapanlar, muhtıra verenler, yahut darbe yapma hevesinde olanlar, hiç şüphesiz “Halkçılar ve ırkçılar”dır. Onları kullananlar ise, Sabetaistler ile kökü hariçte olan komünistler ve farmasonlar olmuştur.
Darbeciler gibi, ırkçıların da ufku dardır. Zekâ dereceleri düşüktür. At gözlüdürler. Geniş düşünemiyorlar. Hep şahsî ikbâllerini ve yakın çevresinin (fikirdaşı, partidaşı, ırkdaşı, yoldaşı…) menfaatini esas aldıkları için, hayata ve dünyaya geniş pencereden bakamıyorlar.
Bunlar, tabiatları gereği, ilimde yetersiz, fikirde zayıf kaldıkları için, her fırsatta kuvvet kullanmayı marifet sayarlar.
Öküz ve katır da kuvvetlidir; lâkin, onlar başkası tarafından güdülmeye mahkûmdur.
Kuvvet, elbette ki lâzımdır; fakat, o kuvvet hakkın yanında ve aklın elinde olmak şartıyla…
Aksi halde, meşûm bir âlete döner ve çok büyük zararlara sebebiyet verir.
* * *
Darbeciler, gûyâ “uçurumun kenarına sürüklenen vatanı kurtarma”ya çalışırlar hep.
Irkçılar ise, zaten “millet için” vardırlar ve bu uğurda kendilerini fedâ etmeye hazırdırlar.
Oysa, bunlar için vatan ve millet kavramları tümüyle “kamuflaj”dan ibarettir. Dolayısıyla, vatana ve millete şerden başka hiçbir hayırları, faydaları yoktur ve olmamıştır.
Zira, tarih bize şunu gösteriyor ki: Darbeler, ülkeyi daima geri götürmüş; ırkçılık ise, bulaştığı milleti perişan edip devleti zaafa uğratmıştır.
İşte, size iki misâl:
Darbe ve milliyetçilik dalgasının, Osmanlıyı nasıl paramparça ettiği ve milletleri ne tür badirelere sürüklediği bütün açıklığıyla ortada değil mi?
Keza, İtalya’daki faşizmin ve Almanya’daki Nazizmin, nasıl bir Dünya Savaşına yol açtığı, o mâmur ülkeleri nasıl harabeye döndürüp milyonlarca insanı perişan hale getirdiği, gözümüz önünde son derece taze ve çarpıcı bir örnek değil midir?
Darbelerden, Baasçılardan (Arap milliyetçiliği) bir türlü kurtulamayan Irak, Suriye, Mısır, Libya, Tunus, Cezayir… gibi halen de sancılar içinde kıvranan ülkelerin durumunu da birer kıyas olarak düşünebilirsiniz.
* * *
Dünkü Vatan gazetesinde, Prof. Mahir Kaynak’la geniş çerçeveli bir röportaj yayınlandı.

Son olarak, otuz birinci yıldönümü münasebetiyle 12 Eylül Darbesiyle ilgili yapılan bir değerlendirmeyi nazara vererek konuya nokta koyalım.
Dünkü (12 Eylül 2011) Vatan gazetesinde Prof. Mahir Kaynak’la yapılan bir röportaj yayınlandı.
Mine Şenocaklı’nın röportajından aşağıya aldığımız kısacık bir bölüm, sanırım burada ele aldığımız temel konuya önemli ölçüde ışık tutacak türden.
Buyurun, birlikte okuyalım…

Soru: Türkiye’nin ABD ile ilişkileri nasıl olacak peki? Bozulmadan devam edecek mi?

Cevap: Tabii… Biz de geçmişte bir sürü çelişkiyi yaşadık. Dedik ki, “Demirel Amerika tarafından getirilmiştir. Morrison Süleyman’dır!” Biliyorsunuz, Morrison Knudsen mühendislik firmasında çalıştığı için, Demirel’i eleştiren çevreler 60’lı yıllarda kendisinden bu sıfatla bahsediyordu…
Ama sonra ne oldu? 1970’li yıllarda CIA’in Türkiye şefi Paul Henze, 12 Eylül Darbesini Başkan Jimmy Carter’a “Bizim çocuklar başardı!” diye haber verdi. Kastettiği çocuklar darbeyi yapan generallerdi. Yani Amerikalılar Demirel’i devirdiler!
Ne oldu? Demirel’in yerine Özal geldi. Çünkü, 12 Eylül Darbesinin asıl amacı Özal gibi birini getirmekti. Özal, Türkiye’yi dünyaya açtı. Dünyayla ekonomik olarak bütünleştik, değil mi?
Yani, küresel sermaye Türkiye’ye ilk adımını o zaman attı.

Soru: Bu plânlar 31 yıl önce mi yapılmıştı?

Cevap: Tabii… Daha da öncesinden hatta!

Soru: İyi ama Demirel de bunu yapamaz mıydı?

Cevap: Demirel’in ekonomi politikası farklıydı. O ithalci değil, ikâmeciydi. Yani dışarıdan ithalat yerine, içeride üretim politikası güdüyordu. Türkiye’nin dış borcu hemen hemen hiç yoktu. Çok düşüktü. Bu anlamda, dünyanın en bağımsız ülkelerinden biriydi Türkiye.
Ama solcular dediler ki, “Demirel’den kurtaracağız Türkiye’yi ve bağımsız yapacağız.” Ve ne oldu? Özal’ı getirdiler! Küresel sermayenin önünü açtılar.

Soru: Türkiye, Demirel zamanında bağımsızdı dediniz… Peki ama solcular bu olanı biteni göremediler mi, analiz edemediler mi?

Cevap: Hayır. Farkında değillerdi. Olayı analiz edemiyorlardı. Genç solcular âlet olarak kullanıldı, diğerleri de öyle. Bilgisizdiler.

Soru: Peki Demirel bu analizi yapabiliyor muydu?

Cevap: Onu bilmiyorum. Ama Avrupa ve ABD ortak olarak bu operasyonları yürütüyordu. Amaçları Türkiye’yi ekonomik açıdan dünyaya açmaktı. Genelkurmay Başkanı Evren eğer çıkıp da, “Çocuklar hiç uğraşmayın biz darbe yapmayız” deseydi, biter giderdi. Ama amaç darbeydi. Bakın, o günlerde solcular Türkiye’den kaçınca Avrupa’ya gidiyordu, hiç Sovyetler Birliği’ne gitmiyordu.
Ayrıca o dönemde Sovyetler Birliği ile çok yakın ilişkilerimiz vardı. Dünyada Sovyet yardımı alan ikinci ülkeydik. Öyleyse, darbecilerin söylediği gibi niye Türkiye’yi devirmek istesinlerdi? Ama bunlar görülemedi. Solcular kalktılar, “Kahrolsun Demirel!” dediler. Bağımsızlık için yaptılar bunu. Ama 12 Eylül’ün niçin yapıldığını birçok kişi biliyordu, Evren hariç!

Soru: Niye öyle düşünüyorsunuz?

Cevap: Bu amaçların hiçbirinin farkında değildi ki! Getirdiler Evren’i, anarşiyi ortadan kaldırdı. Ama o da anarşi yaptı. Memleketi kurtarmak için…

Soru: Kurtarmak için yaptı, ama PKK’yı büyüten de 12 Eylül darbesi oldu?

Cevap: Evet. PKK’yı daha sonra da vatanını çok sevenler bu hale getirdiler.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*