Dâvâsı olan temkinli olur!

Üstadımız, Van Kalesi’nde tefekkür için mağaraya inerken ayağı kayar ve boşluğa düşer. Düşerken bir tek endişesi ve tek bir gayesi vardır. Bu endişe, ne hayatı ne de başka bir şey. Sadece ve sadece dâvâsıdır.
Çünkü düşerken, “Dâvâm, ah dâvâm” diye haykırmıştır. Hayatını verdiği iman hizmeti ve gelecek neslin Cehennemden kurtulması onun en büyük dâvâsı idi. O kendi için değil, dâvâsı için yaşadı. “Gözümde ne Cennet sevdası var ve ne de cehennem korkusu” diyerek yer ve gök ehlinin nazarlarını üzerinde toplamıştır.

O dâvâ adamıydı, çünkü asrın mebusu olarak ruhanî meclislerde temsil yetkisi vardı. Kendisine; “Ey felâket, helâket asrının adamı, senin de reyin var, fikrini beyan et!” diye söz hakkı tanınıyordu. Bediüzzaman dâvâsı için her zahmete katlandı. 28 sene akla ziyan sıkıntılara karşı mücadele etti. Ne için? Sen, ben, Ali, Veli pervasızca birbirimizle uğraşıp, Üstadımızın ‘DÂVÂM’ deyip hayatını verdiği hizmeti bozalım diye mi? Güya titiz davranıyor ve daha iyi yapıyorum diye kendimizden başkasını beğenmeyelim diye mi?

Hâlbuki Üstadımız; “Sakın sakın!. Şimdiye kadar mabeyninizdeki fedakârane uhuvvet ve samimane muhabbet sarsılmasın. Bir zerre kadar olsa bile, bize büyük zarar olur. Bizler birbirimize -lüzum olsa- ruhumuzu feda etmeğe, hizmet-i Kur’âniye ve imaniyemiz iktiza ettiği halde, sıkıntıdan veya başka şeylerden gelen titizlikle hakikî fedakârlar birbirlerine karşı küsmeğe değil, belki kemal-i mahviyet ve tevazu ve teslimiyetle kusuru kendine alır; muhabbetini, samimiyetini ziyadeleştirmeğe çalışır.” diye tembih edip oyuna gelmemiz hususunu ehemmiyetle vurguluyordu.

Sen de; eğer bu dâvâda, Bediüzzaman’a arkadaş ve kardeş olacağım, hatta talebe olacağım diyorsan dikkatli olman gerekiyor. Patavatsız ve düşüncesiz bir hareket tarzı ile insicamı bozamazsın. Küçük kafanla büyük işlere müdahale etme. Emanete sahip çıkma adına oluşturulan Şahs-ı maneviyi incitme. Bu benim hoşuma gitmiyor, bu böyle olmaz diye ahkâm kesme. Eğer güzel fikirlerin varsa uygun ortamlarda münasip tarzda beyan et. Yok, beni dinlemiyorlar diyorsan, ben de sana sabret ve güzel fikirlerini söylemeye devam et derim. Çünkü güzellik er ya da geç fark edilir. Şayet hakikaten güzelse!

Bak, öte yandan asrın mebusu dâvâsı için diyor ki; “Kardeşlerimden rica ederim ki: Sıkıntı veya ruh darlığından veya titizlikten veya nefis ve şeytanın desiselerine kapılmaktan veya şuursuzluktan, arkadaşlardan sudûr eden fena ve çirkin sözleriyle birbirine küsmesinler ve ‘Haysiyetime dokundu’ demesinler. Ben o fena sözleri kendime alıyorum. Damarınıza dokunmasın. Bin haysiyetim olsa, kardeşlerimin mabeynindeki muhabbete ve samimiyete feda ederim.” Gördün mü şimdi dâvâ ne demekmiş? Dâvâyı korumak nasıl oluyormuş?

Hâlâ haysiyet ve izzet peşinde misin? Eğer öyle ise pes derim. Ne haysiyet ama! “Adın ne? Mülâyim.” Her neyse.

Allah bizleri Risale-i Nur hizmetinde, ihlâs, sebat ve sadakatle ömrümüzün sonuna kadar istihdam etsin. Muhabbet-i umumiden ayırmasın ve ehl-i dünyanın fitnelerine bulaştırmasın. Âmin.

Sabahaattin Boyacı

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*