Dâvâya ve Bediüzzaman’a gölge etmemek

Büyük dâvâlar ve büyük insanlar bulundukları makama kolay ulaşmamışlardır. O makamlara hem ulaşmak, hem de oralarda kalabilmek büyük emek, gayret, istikrar ve fedakârlık ister. Harikalar asrındayız. Aynı zamanda “helâket ve felâket asrındayız!” Dâvâ adamını tanıyan ve arkasından giden dâvâ takipçilerinin de üzerlerine düşen çok büyük sorumluluk ve mükellefiyetler vardır.

Dâvâyı ve liderini “gölgeleyecek” hareketlerden sakınmak gerekir. Başta bu ülkeye ve dünyaya, insanlığa mal olmuş Bediüzzaman ve Risâle-i Nur Hareketinin eriştiği nokta oldukça önemlidir. Bu kudsî dâvâyı ve mümtaz Üstadı olduğu gibi insanlığa tanıtıp mal etmek için dâvâ sahiplerine düşen çok büyük sorumluluklar vardır. Meslek ve meşrebin gölgelenmeden, örselenmeden bütün saflığı, berraklığı ve orijinalliğiyle muhafaza edilip istikbale taşınması gerekir.

En başta bu dâvâ İlâhî ve semavîliği önceleyen bir dâvâdır. Hedefi: Yalnız ve yalnız Allah’ın rızasıdır. “Hakikat mesleğidir.” Ana direği: Acz, fakr, şefkat ve tefekkürdür. Muhabbet, makuliyet, meşrûiyet ve hür düşünme mâyesidir.

Tamir, talim, ikna, sebat, metanet, istikamet, adalet metodu ve tarzıdır.
Kin, nefret, gıybet, kavga, menfilik, tahrip, kabalık menfurudur. Asla bunlara yer vermez.
Nur Dâvâsı, Üstadın izah ve tesbitiyle en başta Anadolu’da kök saldı. Şimdi bütün dünyada takipçileri ve müntesipleri her geçen gün artarak devam ediyor. Ülkemiz bu kudsî dâvâya beşiklik yaptığı için bahtiyardır. Bizler de o yüce Üstada ve bu kudsî dâvâya muhatap olanlar olarak daha bir bahtiyarız. Bu durum sadece bizim bahtiyarlığımızla da sınırlı değildir. Bu ülkenin insanları da Bediüzzaman gibi bir dâhî ve müçtehitle aynı ülkede yaşamakla bahtiyar ve şanslıdırlar. Çünkü onlar da İslâm’ı ve Kur’ân’ı en güzel yorumlayan bir âlimle aynı ülke ve ilkeleri paylaştıkları için bahtiyardırlar. Çünkü bu sayede birçok İslâm ülkesinde akan kan ve devam eden kin bu topraklarda olmamıştır. Hikmet ve müsbet medeniyetin en büyük nimetlerinden olan teknolojinin, sosyal adaletin, insan haklarının ve en önemlisi meşrû meşrûtiyet ve demokrasi anlayışının İslâm’la bağdaştığı ve bir çatışma ve tenakuzun olmadığını bir asır önce söyleyen ve ispat eden tek din âlimi Bediüzzaman Said Nursî olmuştur. İslâm ülkelerindeki Müslümanların büyük handikap ve savrulmaları bu yüzdendir ki, Türkiye’de yaşanmamıştır. Ülkemiz insanları bu sayede, gerçek mânâdaki demokrasiyi kavramış ve güzel bir hayatı da sürdürmeyi başarmışlardır. Değilse, Allah korusun burada da felâketler yaşanabilirdi. İşte bu büyük nimete akıl ve muhakeme sahibi insanların bir vefa borcu mutlaka olmalıdır diye düşünüyorum.

Tabi burada en büyük sorumluluk yine Risâle-i Nur Talebelerine düşüyor. Bu kudsî dâvâ her geçen gün genişleyerek devam ederken, şahsî hırslara, rekabete, gıybete, iftiraka gidecek ve zındıka komitelerinin oyunlarına düşülecek hallerden uzak kalmak lâzım. Allah korusun, dâvâya ve Bediüzzaman’a leke ve gölge getirmemek lâzım.

Büyük dağın büyük kışı olurmuş. Büyük dâvâsı ve üstadı olanın da büyük imtihanı olur elbette. Eğer “gölge etmek” istemiyorsak, doğru İslâm’ı herkesten ziyade yaşamaya gayret etmemiz gerekiyor. Bunun için de ancak çok okuyup, nefisle çok mücadele edip Külliyat içerisindeki Kur’ânî ve Nebevî düsturları en başta nefsimizde hissedip yaşamamız gerekiyor.

Asıl olan ehl-i imanın birbirine yardım etmesidir. Destek olmasıdır. Duâda daim olmasıdır. Haksız rekabeti, gıybeti, öfkeyi, küsmeyi, kini, nefreti yokluğa mahkûm edip sabır, sadakat, istikamet ve muhabbetle kendi dâvâsının, kendi meslek ve meşrebinin ilerlemesi ve gelişmesi için cansiperane çalışmaktır.

Kıtalara yayılan, varlığını ve ağırlığını hissettiren bir dâvânın müntesiplerine düşen “müsbet hareket etmek”, sabır ve istikametle yürümektir.

Hayatı boyunca İslâm dâvâsının, Kur’ân ahkâm ve hükümlerinin talimi ve tatbiki için bir ömür harcamış olan Bediüzzaman’ın ve dâvâsının dotstlarından bekleyeceği, hakikat güneşine gölge etmemektir.

Dâvâ için yapacak o kadar çok şey var ki; şu an dünya üzerinde sayıları milyonları bulan Risâle-i Nur Talebelerinin sayıları mevcut durumdan kat kat daha büyük olsa da, dâvâ uğrunda sarf edilecek enerjiye yine yetmez, yine yetmez.

Hizmet sahası da, faaliyet alanı da çok geniştir elhamdülillah. Bu ülkede de dünyanın, her tarafında da her Müslümana yetecek ve artacak kadar insan ve hizmet sahası var. Yapılacak işler de çok fazladır. Başkalarıyla ve onun faaliyetleriyle menfîce uğraşmak ve zaman harcamak, hele de gölgelemeye veya engellemeye çalışmak esasında çok yanlış ve çirkindir. Her bir dâvâ adamı ve mü’min en başta kendi nefsiyle amansız bir mücadeleye girmeli.

Menfîliklere girmeden hep doğruları yaparak hedefe kilitlenmeliyiz. Mü’minin basiret ve feraseti onun yakut bileziği, altın değerinde fazileti ve şerefidir. Bu feraset ve basireti “kudsî dâvâ” ve “hizmet” alanına yaymak aklın gereğidir. Birbirleriyle uğraşanlar “müsbet hareket edemezler” düsturuyla herkesin önüne, hizmetine bakması hayatî önem taşıyor.

Telâşlanmamak, vesveseye kapılmamak, tereddüde düşmemek, sebat etmek, sabırlı davranmak istikametle, şüpheye düşmeden hedefe sabitlemek lâzım.

Mart’ta toprağa düşen Aziz Üstadın değerli dâvâsı ve yüce gayesi için tazelenmiş zihinlerimizle, ülkenin dört bir yanına ve dünyaya yayılan “anma programlarımızla”, hizmet faaliyetlerimizle yeniden “Bismillah” deyip, taze ve dinç bir şekilde en büyük tatbikatımız ve dünyevî güvencemiz olan “meşveretin” düstur ve desteğiyle duâları birleştirip; gölgelemeleri ve menfîlikleri yokluğa mahkûm edelim.

NOT: Nisan ayında ebediyete intikal eden başta Zübeyir Gündüzalp Ağabey olmak üzere Tahîrî Mutlu Ağabey ve Mehmet Birinci Ağabeylere rahmet diliyorum. İzmir temsilcilerimizden Nevzat Girgenç kardeşimin vefat eden kayınvalidesinin de Cenâb-ı Hakk’ın mağfiretine nail olmasını niyaz ediyor ve sevgili kardeşim ve ailesine de sabr-ı cemil vermesini diliyorum.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*