Deccalın israf tuzağı…

Müceddid neslinin en son halkası,
Gitti, biz de arkasından gidelim.
Üzerinde yüz yamalı hırkası,
Tutunalım hırkasından gidelim.

Deccâlizm, İslâmiyeti ve insaniyeti en fazla tahrip eden en büyük fitnedir. İnsanları aldatmakla iş gördüğü için işini kolay yapar. Özellikle safdil Müslümanları daha kolay aldatır. Nefsine söz geçiremeyenlere Deccal sözünü geçirir ve tahribatını yapar.
Bediüzzaman Hazretleri, 5. Şuâ’da İslâm Deccali olan Süfyan’ın bazı özelliklerini şöyle anlatır: “Rivayette var ki: ‘Âhirzamanın eşhas-ı mühimmesinden olan Süfyan’ın eli delinecek.’ Allahü â’lem bunun bir tevili şudur ki: Sefahat ve lehviyat için gayet israf ile elinde mal durmaz, israfata akar. Darb-ı meselde deniliyor ki, ‘Filân adamın eli deliktir.’ Yani çok müsriftir. İşte, ‘Süfyan israfı teşvik etmekle, şiddetli bir hırs ve tama’ı uyandırarak insanların o zaîf damarlarını tutup kendine musahhar eder’ diye bu hadîs ihtar ediyor. ‘İsraf eden ona esir olur, onun dâmına [tuzağına] düşer’ diye haber verir.”

Demek ki Deccal’ın en belirgin özelliklerinden birisi, müsrif olması, insanları da israfa teşvik etmesidir. İsraf sonucu elindekileri kaybedenlerin, kanaat ve şükürden uzaklaşacakları, böylece isyan ve inkâra yaklaşacakları muhakkaktır. İsraf insanı hırsa sürükler, hırsın da sonu zarar ve ziyandır. Zararını telâfi etmek isteyen hırs sahibi, haram yollardan kazanç elde etmek isteyecek, istediğini elde edemeyince daha fazla hırslanacak ve bir fasit daire içinde döne döne maneviyatını kaybederek Deccalin tuzağına düşecektir.

Deccalizmin en tehlikeli tuzaklarından birisi, yapılan gereksiz harcamaları ihtiyaç olarak gösterip, israf tarafını gizlemektir. Bugün Müslümanların lüks hayatları, son model araçları, son moda kıyafetleri bazılarınca gayet normal görülmekte ve bunların birer ihtiyaç olduğu kabul edilmektedir. Ne acip ki, Deccalin tuzağına düşen bazı Müslümanlar da, “Şüphesiz Allah (cc), nimetinin eserini kulunun üzerinde görmek ister.” (Buhari, Libas: 1) hadis-i şerifine istinad ederek, israf ettikleri halde, yaptıklarını bir meziyet bilirler. Halbuki bu Hadis’in başında yer alan “Yiyiniz, içiniz, sadaka veriniz ve giyininiz. Ancak kibirlenmeyin ve israf etmeyin” diye yapılan ikazı görmezler.

Deccalin tuzağı öyle dessas ki, insanı en zayıf damarından yakalayıp yavaş yavaş kendine çekiyor. Kurbağa haşlama yöntemi ile Müslümanları tuzağına düşürüyor. Önce temiz giyinmek gerektiği haklı olarak insanlara telkin ediliyor. Sonra kıyafetlerin yeni olması teklif ediliyor. Daha sonra da moda ve marka takip ediliyor. Bunun sonucu olarak ise, İslâm burjuvazisi dedikleri bir kesim ortaya çıkmış bulunuyor. Halbuki, İslâmda ne havas takımı, ne burjuva akımı yoktur. İslâm, hattı vasat üzerinde giden bir inancın adıdır.

Kıyafet düşkünlüğü, moda ve marka merakı, bugün bir çok evde gardolapların kat kat elbise ve çeşit çeşit ayakkabı ile dolmasına sebep olmuştur. Öyle giysilere harcamalar yapılıyor ki, belki bir defa giyildikten sonra unutulup gidiyor. Her düğünde başka bir elbise, her toplantıda değişik bir ayakkabı giyilmesine dikkat ediliyor. Özellikle bayanların defile yapar gibi sıkça kıyafet değiştirip şıklık yarışına girmesi, tam da Deccalin istediği bir fırsatı ortaya çıkartıyor. Çünkü bu şekilde Müslümanlar israfa yönelecek, fakir ile zengin arasındaki makas açılacak, uçurum derinleşecek, zenginlerin kibir ve gururu okşanırken, fakirlerin de kıskançlık damarı tahrik edilecektir. Bu durumdan istifade eden Deccal ise fitnesini rahatlıkla icra edecektir.

İsraf konusunda Bediüzzaman Hazretleri bizleri şöyle uyarıyor: “Bu zamanda israfata medar olacak para çok pahalıdır. Mukabilinde haysiyet, namus rüşvet alınıyor. Bazen mukaddesat-ı diniye mukabil alınıyor, sonra da menhus bir para veriliyor.” (İktisat Risâlesi, s. 81) Demek ki israfa giden para mukabilinde insanî ve İslâmî değerler feda ediliyor. Karşılığında alınan para ise, “menhus” olduğundan, menhus ruhun yaşatılmasına vesile oluyor. Bir Müslüman kendisine verilen nimetlerden yiyip içerken, giyinip gezerken, bu hassasiyeti göz önünde bulundurması gerekmektedir.
Ben diyorum ki, ihtiyacı olmadığı halde, sadece moda ve gösteriş için gardolabını lüks elbiselerle dolduran, her gün değişik bir kıyafet giyerek fakirlerin gıpta damarını tahrik eden, evindeki dolaplarda kıyafet koyacak yeri kalmayan insanlar, bilmeyerek de olsa, Deccali sırtlarına almış oluyorlar. İsraf duvarını aşarak savurganlığa varan bir şekilde sırta giyilen her elbise, Deccali sırtında taşımak demektir. Her gün değişik bir ayakkabı giyerek, “Bakın ben de Deccali ayaklarımın altına alıyorum” diye espri yapmak da bu gerçeği değiştirmiyor. Zira tesettür niyetiyle değil de, “moda ve marka gösterisi için başa örtülen başörtüsü” bile, Deccali başında taşımaktan başka bir şey değildir.

Deccalin tahribatını tamirle vazifeli olan Hz. Mehdi’nin talebeleri, dünyanın en moda markası yerine, Üstâd’ın yüz yamalı hırkasını sırtlarında taşımaktan şeref duyacaklardır diye düşünüyorum.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*