“Defalarca, dikkatle, merakla, muhabbetle, lezzetle okumak”

Risale-i Nur’lar ne kadar da ilginç eserler.
Sevinçle alınıyor; üzüntü, keder, baskı yok.

Defalarca okunuyor; usanmak, yorulmak, doymak yok.

Dikkatle okunuyor; ülfet yok, durağanlık yok.

Merakla okunuyor; tükenmek yok, merak etmemek yok, ilgisizlik yok.

Muhabbetle okunuyor; zorlamak yok, soğumak yok, sevgisizlik yok.

Lezzetle okunuyor; okuyup bırakmak yok, bıkkınlık yok.

Peki bu işin sırrı nedir?

Başlıktaki bu kelimeler Barla Lâhikası’nda, (1994, YAN) Hulusi Ağabeyin mektubunda geçiyor.

Yirmi Altıncı Mektubu büyük sevinçle aldığını söylerken, nasıl okuduğunu da ilgili kelimelerle tarif ediyor.

Devamında Hulusi Ağabey, “Benim fikrime gelince: Bütün Risale-tü’n-Nur ve Mektubatü’n-Nur, ihtiyac-ı zamana göre her sınıf erbab-ı din ve hatta, müfrit muannit olmamak şartıyla, dinsizleri bile ilzam ve ikna edecek derecededir. Fakat (dünya bu) sevk-i menfaat, hırs-ı cah, küfür ve inad, gaflet ve kesel, şirk ve dalal gibi ilâçsız hastalıklara tutulanlar için bu Nurlara karşı göz yummak, görse bile kabul etmemek, gördüğünü inkâr etmek, hak ve hakikatı reddetmek gibi divanelikler istib’ad edilemez. Malûm-ı fazılaneleri, Allah’ın şu muvakkat misafirhanesinde insan sûretinde hayvanları eksik değildir.” (A.g.e, s. 31.)

Evet, büyük Üstad’ın talebeleri de büyük oluyor.

***

Kurulan cümlelere, cümlelerdeki kelimelere, kelimelerdeki zenginliğe bakıldığında hakikaten bir allâme-i cihanın, fazıl talebeleri oldukları anlaşılıyor.

Yine aynı satırlarda Hulusi Ağabey, Risale-i Nurlardan ‘istifade, istifaza, istiane’ ettiğini ifade ediyor. Nurlarla meşgul olduğu saatleri, ‘çok mübarek tanıyor, firakına acıyor, o yaşayışın devamını, tekrarını, kesilmemesini ez-can-ü dil arzu ediyorum’ diyor ve Nurlarla meşgul olmadığı zamanları ise şöyle izah ediyor, “Bu sebeple cidden o Nurlarla iştigal etmediğim zamanlar, keşke enfas-ı ma’dude-i hayattan (ömürden saymamak) olmaya idiler diyorum.’ (A.g.e, s. 30.)

Nurlarla geçen zamanları mübarek, nurlardan uzak geçen zamanları da ömürden saymamak bir aydınlık göstergesidir.

Kur’ân-ı Kerîm’in bir mu’cize-i maneviyesi olan tefsirinde de pek çok yüksek hususiyetlerin görülmesi Kur’ân’ın şanındandır. Risale-i Nurların te’lifi, neşri, okunması, yazılması, tesiratı gibi onlarca farklı alanlarda olağanüstü hususiyetler göstermesi, Kur’ân’ın manevî mu’cize olmasının neticesidir.

İşte bu husûsiyetleri keşfetmiş olan Nur Talebeleri haliyle Nurlara kavuştuklarında çok sevinç duyuyorlar, usanmadan okuyorlar, büyük bir dikkatle mütalâa ediyorlar, bitmek tükenmek bilmez bir merakla keşifler yapıyorlar, muhabbetle okuyorlar, lezzetler alıyorlar.

Aklen, kalben, ruhen doyuyorlar. Yardım dileyerek, O’na sığınıyorlar, O’ndan medet istiyorlar. Nurlar, bu helâketler ve felâketler asrında aklı takviye, kalbi tasfiye, nefsi terbiye ediyor.

Bediüzzaman, Risale-i Nurlardaki olağanüstü husûsiyeti de yine Nurlarda izah ediyor. “Neden senin Kur’ân’dan yazdığın Sözler’de bir kuvvet, bir tesir var ki, müfessirlerin ve ariflerin sözlerinde nadiren bulunur. Bazan bir satırda, bir sahife kadar kuvvet var; bir sahifede, bir kitap kadar tesir bulunuyor?”

Cevabında, “Şeref, icaz-ı Kur’ân’a ait’ olduğundan bilâperva derim: Ekseriyet itibariyle öyledir.”, “Yazılarımda ne kadar güzellik ve tesir bulunsa, ancak temsilat-ı Kur’ânîyenin lemeatındandır. Benim hissem; yalnız şiddet-i ihtiyacımla talebdir ve gayet aczimle tazarruumdur. Dert benimdir, deva Kur’ân’ındır.” (A.g.e, s.19. Said Nursî.)

Bugün, Nurun tedrisinden geçen milyonlar Nur Talebelerinin, yüksek hissiyat, mümtaz seciye ve ahlâk-ı âliye ile Kur’ân’a hizmet ediyor olmaları, yukarıda bahsedilen heyecanın canlı şahitleri olduklarını göstermiyor mu?

İnsan ne ile meşgul olduğunu bilirse, muhatabiyeti de ona göre gelişir.

Nurlar, Kur’ân’ın bu asra bakan hakikatlerini keşfetmiş ve neşretmiştir. Onun için de o, Kur’ân’ın himayesi altındadır.

İşte Nur Talebelerine düşen de, Nur’larda bu asır için çerçevesi çizilen ferdî ve içtimaî ahlâka uygun yaşamaktır. Her halde Kur’ân’ın himayesi de bu çerçevede geçerli olacaktır.

Sebahattin Yaşar

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*