Dehşetli asra bir reçete: Risale-i Nur

Risale-i Nur bu asırda iman hakikatlerini ispat görevini yüklenmiş ve asır insanının mizacına, hastalıklarına göre Kur’ân eczanesinden reçeteler ve tedavi metotları sunmuştur.

Risale-i Nur, şiddetin her gün tırmandığı, enaniyet ve gururun had safhaya geldiği, merhametten uzak zalim ve gaddar insanların hem kendi nevlerine, hem diğer mahlûkata azim zulümler yaptığı, büyük bunalımların ve sancıların yaşandığı bir asrı tedavi etmekle görevlendirilmiştir.

Küfr-ü mutlak, dalâlet-i mutlak, cehl-i mutlak, sefahet-i mutlak’ın birbirine kuvvet verdiği bu asır, insanların hayat felsefelerini, niyet ve nazarlarını bozmuş, ahlâkî değerler yok edilmiş ve insanlar manevî olarak hastalanmıştır. Bütün bu asr-ı kıyamet manzaraları içerisinde adeta Nuh’un (as) gemisi gibi, belki daha da vahim dalgaların olduğu böyle bir zamanda Risale-i Nur bir kurtarıcı gibi gelmiştir.

Niyet ve nazarlardaki bozulma önce kalplere şüpheleri düşürmüş, şüpheler lâkaytlığa ve vurdumduymazlığa dönüşmüş ve adım adım din-i hakikatten uzaklaşılıp, kirlenme, bozulma ve kokuşma başlamıştır.

İdeolojik çatışmaların arasında sıkışan ve yeteri kadar iman dersleri almayan insanlar materyalist ve ateist düşüncelerin etkisiyle inkâr çukurlarına yuvarlanmıştır.
Bu durum ise, toplum hayatına yansımış ve imandan kopuk hayatlar tahrip ve şiddeti benimseyerek, adım adım anarşi ve terörü doğurmuştur.

İşte böyle çalkantıların olduğu bir asırda insanlara kulluğu hatırlatıp, yaratılış hikmetlerini öğretecek, kalplere iman hakikatlerini yerleştirecek bir hakikat lâzımdır ki, bu da Risale-i Nur’dur.

Risale-i Nur’da bir cazibe vardır. Kalpleri celp eden, fıtratları ve ruhları etkileyen bir sır vardır.

İlim, hikmet, delil, bürhan şuâlarıyla yaralı kalpleri iyileştiren, dağılmış dimağları tedavi eden, marifet denizinde yüzdüren hizmet gemisinde çalıştırıp, başkalarının imdadına koşturan bu hakikatler binlerce insanın dünyasında kabul görmüştür.

Bu eserler, hakikatleri farklı kalıplar içerisinde takdim etmekte, fikre tesbit, hayale vüsat, duygulara da incelik kazandırmaktadır.

Ne var ki, bu muazzam eserlerden lâyıkıyla istifade edememekteyiz. Hastalıklarımızı bildiğimiz halde bu Kur’ân eczanesinden sunulan ilâçları tam anlamıyla idrak edememekte ve kullanamamaktayız. Belki de derdimizin farkında değiliz. Çünkü dert bilinse devası asan olur.

Risale-i Nurları ciddî ilâçlar ve devalar olarak algılama problemlerindendir ki, içindeki hakikatlere göre satırların derinliklerine girip, oradan devaları bulamamaktayız.

Hâsılı, Risale-i Nur’a hak ettiği şekilde muhatap olmak lâzımdır. Kalpler hastalandığı için belki de bu hakikatlerin tadına varamamaktır. Bu şuna benzer: Safra hastaları şekerin tadını bilmezler. Onlar ancak onlara şekeri anlatanların anlattığı kadar idrak edebilirler. Şekerin tadını tam olarak bilmesi için hastalığından kurtulması şarttır.

Evet, bizim Risale-i Nur’a yaklaşımımız, belki de bir başkasının bize şekerin nasıllığını anlatması gibi sığ kalmaktadır. Bu yüzden Risale-i Nur’dan herkes kabiliyetince istifade etmelidir. Zira istifade ettikçe hastalıklarından kurtulur, mânevî hastalıklardan kurtuldukça da istifadesi ve feyzi artar.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*