Burada vicdanın ziyası olan dinî ilimlerle aklın nuru olan modern fenlerin kaynaştırılarak okutulması; felsefeyle dinin, Avrupa medeniyeti ile İslam hakikatlerinin barıştırılması; Anadolu’daki medreselilerle mekteplilerin ittifakı; demokrasinin getireceği kazanımların topluma mal edilmesi, ırkçılığın İslam kavimlerini ifsadının önüne geçilmesi gibi hedefler öngörüyordu Said Nursî.
Bu bağlamda büyük önem arz eden hususlardan birini de, meşrutiyetle birlikte gelen köklü sistem değişikliğinin Kur’an, Sünnet ve Asr-ı Saadet kaynaklı İslamî referanslarla açıklanmasıydı.
Bediüzzaman’a göre, İslamiyet Müslümanların adeta et ve kanlarına karışmış derecede fikir, his ve vicdanlarında etkili olduğu için, onların zihinlerini “ruhanî manyetizma” ile harekete geçirmek, ancak “şeriat namıyla” olabilir. Çünkü toplumun eğitimi bu hürriyetler çağında ancak şevk ve muhabbetle mümkün. O şevki doğuracak etken, vicdanlardan yükselen “sada-yı diyanet.” Onu heyecana getirecek faktör de, ruhanî manyetizma gücüne sahip olan şeriat-ı Ahmediyenin güçlü emirleri. (Eski Said Dönemi Eserleri, s. 31).
Buna karşılık, “din vasıtasıyla olmazsa,” şahs-ı manevî olan hükümetin, toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan avam nazarında münafık veya mürted gibi görüleceğini, bunun da hükümetin dayandığı en önemli esaslar olan ittihat ve itaati örümcek ağından daha zayıf bir duruma düşüreceğini vurguluyor Said Nursî (Age, s. 33).
Onun için Bediüzzaman’ın o dönemde meşrutiyet, hürriyet, terakkî… konularını işlediği metinlere baktığımızda, hep dinî kavram ve örneklerden hareketle izahlar yaptığını görmekteyiz.
“Hürriyete hitap”tan gazetelerde çıkan makalelerine, Divan-ı Harb-i Örfî’deki müdafaasından Münazarat, Sünuhat, İşarat gibi eserlerine kadar.
Meselâ “Hürriyete hitap”ta, hürriyet inkılabını haşirdeki dirilişe benzetiyor; vahşet ve istibdat kabrinden çıkıp ittihat ve muhabbet cennetine girmekten bahsediyor; bozguncu fikirlere, kötü ahlaka, şeytanın desiselerine ve istibdat ürünü dalkavukça tavırlara karşı şeriata dayalı anayasanın Azrail hükmüne geçip onları öldürdüğünü söylüyor; şer’î meşveret için Burak (Peygamberimizi mi’raca taşıyan binek) benzetmesi yapıyor; ideal eşitlik, adalet, hürriyet uygulamalarını Asr-ı Saadet ve İslâm tarihindeki Hz. Ömer, Hz. Ali ve Selâhaddin Eyyubî örnekleriyle vurguluyor.
İnsanların fıtratına konulan istidat ve kabiliyetlerin hürriyet yağmuruyla filizlenip dal budak salarak Tuba ağacı gibi gelişeceğini ifade ediyor.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün, ancak fikir vermesi açısından bunlar herhalde yeterli olur.
Dolayısıyla, Müslüman bir topluma demokrasi, hukuk, hak ve hürriyetler gibi “çağdaş” kavramları anlatıp benimsetebilmenin yolu, Bediüzzaman’ın bir asır önce son derece orijinal örneklerini verdiği izah tarz ve üslûplarından geçiyor.
Benzer konuda makaleler:
- İstibdada baş kaldıran adam
- Mevcudiyetinizi ittihadla gösteriniz
- Araplar tabakat-ı gafletten uyanıyor!
- Bediüzzaman ve demokratlık
- Hürriyet rüyası ve Bediüzzaman
- Bediüzzaman’dan hürriyet tahlilleri
- Meşrûtiyet-i meşrûa beşer saadetinin bir sebebidir
- Bediüzzaman hürriyet kahramanıydı
- Hür İslam kadınları
- Namık Kemal ve Hürriyet rüyası
1959 Kütahya doğumlu. İlk ve ortaöğrenimini burada tamamladıktan sonra İstanbul Hukuk Fakültesini bitirdi. Fakülteye girdiği yıl Yeni Asya Yayınlarında çalışmaya başladı. Yayınevinin çıkardığı çok sayıda kitabın editörlüğünü yaptı. Bu görevini sürdürürken, 1984-92 yılları arasında, aylık Köprü dergisinin sorumluluğunu üstlendi. 1988 yılı başından itibaren yayına başlayan Bizim Aile dergisinin kurucu editörü oldu. 1992 yılından bu yana Yeni Asya Gazetesinin Genel Yayın Yönetmenliği ve Başyazarlığı görevlerini yürütüyor.
İlk yorum yapan olun