Demokratik Yolla Demokrasi Tahrip Edilmesin

12 Haziran seçimleri geride kaldı. Milletin kalbi hükmünde olan Türkiye Büyük Millet Meclisi bir kez daha yenilendi. Vatana ve millete hayırlı olsun. Bu seçim 12 Eylül ihtilali sonrası yapılan 8. seçim. İhtilal sonrası kesintisiz bir şekilde sekiz kez milletvekili seçimi yapılmış. Araya her ne kadar 28 Şubat süreci girse de durum değişmedi. Demokrasinin en temel unsurlarından birisi olan seçim süreçlerinin kesintisiz devam etmesi demokrasi adına sevindirici bir durum.

İnşallah kıyamete dek millet iradesi kesintisiz olarak tecelli etmeye devam eder. Son seçimlerde seçime katılım oranlarının da yüksek olması yine güzel bir gelişme. Milletimiz öteden beri seçim zamanlarına önem verir. Seçimin değerini bilir. Son seçimde de öyle oldu. Ciddi bir katılım gözlendi. Doğru, doğru bir şekilde milletin önüne konur ise millet yanılmadan doğruyu seçer.

Bu noktada 12 Haziran seçimleri ile ilgili kısa bir değerlendirme yapmak istiyoruz. Elbette ki konunun uzmanı olan kişiler politik ve sosyolojik açıdan çeşitli tahlilleri yapacaklar. Bizimkisi bazı hususlara dikkat çekmek noktasında olacaktır.

Birincisi:

Son seçimin galibi kim?

Son günlerde en çok tartışılan soru bu. Seçimin galibi kim. Hatta bazı ‘mübarek yazarlar’ meseleyi Malazgirt Savaşı ile eş tutarak, bu seçimin ikinci bir Malazgirt galibiyeti olduğunu ifade ettiler. Hani zamanında bazı ‘mübarek kardeşlerimiz’ de 12 Eylül ihtilalini bazı meydan savaşları ile kıyaslamışlardı ya, onun gibi bir şey. Ancak işin özüne bakıldığı zaman bu kıyaslamaların demokrasi kuralları içinde çok da bir değerinin olmadığı görülür. Zira demokrasilerde insanlar vekil seçerler. Vekiller de milletin hizmetkarları hükmündedir. Şimdi hizmetçi seçmenin ne galibiyeti olsun? Hem kime karşı galip olacaksın? Vatandaş, vatandaşlık haklarını kullanarak oy kullanmış. Kendine hizmet edecek hizmetçi seçiyor. Bu bir futbol maçı değil ki bu? Yok illa ki bir kazanan olacak ise o da millettir. Son sekiz seçimde sandık başına giderek haklarına sahip çıktığını gösteren bu aziz millettir seçimin galibi.

İkincisi:

12 Haziran seçimleri 12 Eylülden bu yana kesintisiz sekizinci seçim dedik. Bu güzel. Ancak demokratik süreç açısından ciddi problemler de var. Bu seçim sürecinde bunlar tam olarak giderilmedi. Yüzde 10 barajı, milletvekili tespitinde ön seçim yapılamaması, vekil adaylarının parti liderleri tarafından seçilmesi, liderlere aşırı misyon yüklenmesi, milletin üç parti arasında bir tercihe zorlanması gibi. Tüm bunlar demokratik sürecin eksiklikleri olarak orta yerde duruyor.

Üçüncüsü:

12 Haziran seçimlerinin belki de en dikkat çekici tarafı güç ve kuvvet kavramının adalet kavramını al aşağı etmesidir. Paranın, medyanın, propagandanın, sayısal çoğunluğun, devlet gücünün seçimlerde çok yoğun olarak iktidar partisi lehine kullanılması ‘temsilde ve seçimde adalet’ kavramını oldukça zedelemiştir. Bilhassa medya gücüne dikkat etmek gerekiyor. Zira bu seçim sürecinde bir çok televizyon üç parti liderinin mitinglerini canlı olarak vermişler, adeta milleti bu üç parti için tercihe zorlamışlardır. Sanki 12 Haziran seçimlerine üç parti katılıyormuş gibi bir hava meydana gelmiştir. Bu da iktidar partisinin işini çok kolaylaştırmıştır.

Dördüncüsü:

Bu seçimde hem meclis, hem de yönetimin dengesi kaymıştır. Zira seçimlerde muhalefet partileri ciddi bir kayba uğramışlardır. Yüzde elli gibi bir iktidar çoğunluğu muhalefeti çok sıkıntıya sokmuştur. Muhalefetteki iki partinin artık rahat bir şekilde yola devam etmeleri mümkün değildir. Çok yakın bir zamanda çok ciddi iç problemlere maruz kalacakları, hatta muhalefetin bölünmeye kadar gidebileceği beklenen bir durumdur. Bu da zaten zayıf olan muhalefeti çok daha fazla zayıflatacaktır. Bu durumda muhalefet iktidar alternatifi olmaktan çıktığı gibi, normal muhalefet görevini bile yerine getirmez hale gelecektir. Bu da iktidar kanadının daha çok keyfe ma yeşa hareket etmesine sebep olacaktır. Böyle bir denge bozukluğu da elbette ki demokrasinin dengesini bozacaktır.

Beşincisi:

Hakim medyanın iktidar partisi başarısını bir tek kişinin üzerine yazması demokrasi açısından oldukça tehlikeli bir durumdur. Zira meseleyi tek parti veya tek adam yönetimine kadar götürür. Zaten işin görünen yüzünde tek adam yönetimi vardır. 12 Haziranda elde edilen başarı bu tek adam formülünü daha da güçlendirir. Tek adam mantığının da hiç bir zaman ne eleştiriye, ne tavsiyeye, ne de ikaza ihtiyacı olur. Tek adam mantığı bütün gücünü kuvvetten alır. Bu nedenle başarı için her türlü değeri kullanır. Bunun da demokrasiye bir faydası olmaz. Zaten bu ülke ne çekti ise bu zihniyetten çekmiştir. Muhafazakar görüntüdeki yeni bir tek adam düzenine hiç de ihtiyaç yoktur.

Altıncısı ve sonuncusu:

Bu seçim sürecinde çevremizden görebildiğimiz kadarı ile yine dini kavramlar öne çıkmıştır. Belki bir ölçüde din siyasete alet edilmiştir. İktidar partisi hizmet ve icraat noktasındaki eksikliklerin üzerini “dini kavramlar” ile örtmüştür. Bilhassa CHP argümanı aşırı şekilde kullanılarak millet korkutulmuştur. Orta Anadolu gibi muhafazakar seçmenlerin çok yoğun olduğu bölgelerdeki iktidar yönü eğilimlerinde “dini kavramlar ve CHP unsuru” tercihlerde çok mühim rol oynamıştır. Bu doğru bir yöntem değildir. Kutsal kavramların siyasete alet edilmemesi gerekir. Bunun manevi sorumluluğu da vardır.

Peki bundan sonra yapılacak olan nedir?

Evet, her şeye rağmen ortada bir sonuç ve millet iradesi vardır. Bu iradeye saygı duymak herkesin öncelikli görevidir. Ancak dengelerin iktidar tarafına doğru fazlasıyla bozulduğu da diğer bir gerçektir. Güç ve kuvvet her zaman insanları yanıltabilir. Bu noktada iktidar yönetimine karşı daha ciddi bir ikaz ve uyarı vazifesi çok daha büyük bir önem kazanmaktadır. İktidar partisinin icraatları çok daha sıkı bir gözlem ve kontrol altında tutulmalıdır. Demokrasilerde “biat ve itaat kültürü” olmaz. Biz başımıza efendi ve ağa değil, hizmetçi seçiyoruz. Efendi millettir. Millet ise seçtiği hizmetçiyi iyi kontrol etmeli ki çok fazla yanlışlık olmasın. Millet demokratik haklarına ciddi sahip çıkmalı ki, demokratik yolla demokrasi tahrip edilmesin. Bizlerin de en önemli görevi uyarı ve ikaz vazifemizi bihakkın yaparak millete yardımcı olmaktır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*