Demokratın mânâsı kendindendir

27 Mayıs ihtilâliyle Demokrat Parti iktidardan indirilmiş, Polatkan, Zorlu ve Menderes idam edilmiş, koalisyonlar sonunda (1965) yüzde 53 oyla Demokratlar, Süleyman Demirel başkanlığında tekrar iktidara gelmişti.

Rahmetli Demirel göreve geldiğinde “Amerikancı” diye lanse edilmişti. Evet, Doğu Batı bloklaşmasında, Komünizme karşı Batıdan yana tavır alınmış hatta (DP döneminde) Kore’ye asker bile göndermiştik. Ancak, toptancı bir millet olduğumuzdan “ya herro ya merro” mantığıyla elma ile portakalı bir terazide tartıyoruz.

Halbuki “Avrupa ikidir: Birisi, İsevîlik din-i hakikîsinden aldığı feyz ile hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye nâfi’ san’atları ve adalet ve hakkaniyete hizmet eden fünunları takib eden bu birinci Avrupa…

Belki felsefe-i tabiîyenin zulmetiyle, medeniyetin seyyiatını mehasin zannederek, beşeri sefahete ve dalâlete sevk eden bozulmuş ikinci Avrupa…”

Körükörüne bir taklitçilik ki, ifratkârane Batı diye ne var ne yok almak olan Avrupaperestlik, yek diğeri de hiçbir şeyini almayız diyerek tefritkârane düşmanperestlik.

Her şeyde olduğu gibi hadd-i vasat olan orta yol; ne bütün bütün elini verip kolunu kaptırmak, ne de sırtını dönüp el vermemek.

Sovyetlerle yapılan anlaşmalarda fikir birliğinde (aynı olmasa da) muhteva olarak birleşirken, Batı ile de, Lozan’da gizli teminatlarla bir asırdır acılar çekilmekte.

Halbuki kendi dinamikleriyle ayakta durup, dengeli politikalarla Dünya’ya varlığını kabul ettirmek, değerlerinden taviz vermeden siyaset üretmektir. Avrupa üflemelerinin tesirinde kalmadan, De- mokratça kendi bünyesinden bağımsız hareket edebilmektir.

DEMOKRATLAR VE DIŞ POLİTİKA

Nitekim; Demirel, 1965’te iktidara geldikten sonra, dış politikada dengeleri kurarken nasıl hareket ettiğini, şöyle anlatıyordu: “Türkiye yönetimine tâlip olurken, halkımıza taahhütte bulunduk. ‘Ülkemizi, elektriğe kavuşturacağız, sanayi hamlesini başlatacağız’ dedik. Bu işleri yapabilmemiz için, sanayileşmiş ülkelere ihtiyacımız vardı.

Önce, teklifimizi ABD’ye götürdük. ‘Demir-çelik fabrikasına ihtiyacımız var. Böyle bir fabrika kurmayı veya finansman desteği sağlamayı düşünür müsünüz?’ dedik. ‘Hayır, sağlayamayız’ cevabını verdiler. Bunun üzerine biz de, aynı teklifi Sovyetler Birliği’ne götürdük ve olumlu cevap aldık.

Demirel, muhalifleri tarafından “Amerikanın adamı” eleştirisine rağmen bir süre sonra Sovyetler Birliği’yle iyi ilişkiler kurdu.

Bu defa üzerine ABD’nin husûmetini çekti. Demirel, dönemin zorluklarını şöyle anlatıyordu: “1945-1965 Soğuk Savaşı’nın Türkiye’ye yüklediği korku, bizi tek yönlü dış politika izlemeye zorladı. ‘ABD ne yaparsa, Batı onu yapar, biz de onu yaparız’ şeklindedir.”

1965-1971 yılları arasında, biz ABD’nin memnun kalmayacağı hususlardan hepsini yaptık diyordu Demirel:

– ABD, haşhaş ekiminin yasaklanmasını istedi. Biz,hayır dedik.

– Sovyetler Birliği’yle ticarî ve sınaî ilişkilerimizden ABD hiçbir zaman memnun olmadı.

– Kosigin’in sitem ettiği U2 casus uçaklarının uçuşlarına engel olmamız, aynı şekilde ABD’yi rahatsız etti.

– Özetle, 1971 Muhtırası’nda, Türkiye’deki ABD askerî tesislerinin bir nizama bağlanmasından tutun da, saydığım diğer olayların tesiri vardır.

– Evet, Sovyetler Birliği’nde, o dönemde komünizm rejimi hâkimdi. Türkiye’nin, kendi rejimini komünizme karşı savunması, her şart altında kendi işi idi. Biz, ideolojiyi, iktisadî ilişkilere karıştırmama konusunda dikkatli davrandık.

ARAP – İSRAİL SAVAŞINDA DEMİREL

1967 Arap-İsrail savaşını kaybeden Arap âlemi büyük bir şok yaşar. Kızgın olan Araplar çare ararken Mısır kralı Nasır “yeni bir ordu” düşünür, ancak elde ne silâh ne de para vardır. Sam füzeleriyle uçakların kullanılması için Rus uzmanlara ihtiyaç duyulur.

Kısa zamanda Rus askerleri Mısır sokaklarındadır. Bu arada Türk Yüksek Askerî Akademisi’nden mezun olmuş Çerkez asıllı Ürdünlü bir general, Veliaht II. Hasan’a: “1967 savaşı içimizi kanattı, acımız büyük. İsrail’e karşı bir zafer istiyorsak Türk askerinden yardım almalıyız” sözlerine II. Hasan, bir süre önce Demirel’in kendisine söylediği “İsrail’in saldırgan tutumundan çok rahatsızım. Kaybedilen Arap toprakları bölgede dengeyi tamamen bozdu. Tek şans var o da Araplar’ın bir araya gelerek İsrail’i atması..” II Hasan: “Demirel dostumuzdur. Birşeyler yapmak istiyor. Ancak önce biz kendi aramızda birlik olmalıyız.” Bu fikri Nasır’a açtıklarında, “Ancak Türkler’in askerî bilgisi ve disiplini bize çok şey katar. Belli sayıda uzman bile gelse bizim işimizi görür. Bunu düşünelim” der.

Daha sonra dost Türkiye elini uzatır.

Ancak bir gün sonra Araplar’ın tek umudu Nasır, Kuveyt Şeyhi’ni uğurlarken havaalanında geçirdiği kalp krizi sonucu ölür. Kısa bir süre sonra da Demirel, askerî darbe ile düşürülür.

27 Mayıs CENTO, 12 Mart İslâm âlemine destek, 12 Eylül’de üsler…

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*