Demokratları destekleyen Bediüzzaman

Demokrat; demokrasi taraftarı demektir.

Demokrasi ise, Bediüzzaman Hazretleri’nin tarifiyle “Adalet, meşveret ve kanun hâkimiyetinden (kanunların herkese eşit uygulanması) ibarettir.” Bir Müslüman Âlimi ve Müceddid olarak asra damgasını vuran Bediüzzaman Hazretleri, kendi deyimiyle ahkâmda Avrupa’ya dilencilik etmeden; Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm’ın “Hak ve güzel olan her şey Müslümanın yitik malıdır. Onu nerede bulsa alır.” mealindeki buyruğuna imtisalen Kur’ân namına demokrasi ve Demokratlara sahip çıkan mümtaz bir şahsiyettir.

Yaklaşık otuz âyet ile Kur’ân-ı Kerîm’de emredilen adalet ve adil olmak ile en az iki âyette açıkça emredilen şûrâ ve meşveret; hukukun herkese eşit şekilde uygulanması, Hazreti Peygamber’in (asm) hayatında en güzel şekilde tezahür ederek on beş asır öncesinden âlem-i İslâm’a örnek teşkil etmiştir. Bütün bu hakikatlerin İslâm’ın özünde zaten var olduğunu ifade eden Bediüzzaman Hazretleri’nin günümüzde beşeriyetin ulaştığı ve İslâm’a en yakın bir uygulama olan Demokrasiye sahip çıkmaması düşünülemez.

Demokrasiye küfür rejimi diyerek karşı çıkan ve bu düşüncelerine de “Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, kâfirlerin ta kendileridir.” (Maide, 5/44) âyetini delil olarak ileri sürenlere karşı; Bediüzzaman Hazretleri de Münâzarât isimli eserinde, bazı kimselerin Kanun-u Esasiyi ve hürriyetin ilânından dolayı idarecileri tekfir ettiklerini belirtmekte ve onların “Allah’ın hükmüyle hükmetmeyenler” ifadesinin “Allah’ın hükmünü tasdik etmeyenler” manasında olduğunu bilmediklerini beyan etmektedir. Aksi halde en küçük bir günahı işleyen bir Müslümanın “Allah’ın hükmüyle” hareket etmemesi sebebiyle kâfir olması gerekecekti.

Ayrıca sosyal ve siyasî değişimlere bakarak, dininden korkan; acaba şu fikir veya ideoloji dinimizi yok mu edecek demek, Bediüzzaman Hazretleri’ne göre ancak iman zayıflığının bir sonucu ve cehaletin bir neticesi olabilir. Çünkü tahkike dayalı sağlam bir iman sahibi olan birisi, hiçbir şart ve durumda endişe ve telâşa kapılmaz. Böyle birisinin saadeti, imanının içindedir. Mü’min kişi, saadeti hariçte aramıyor ki, şart ve ortamın değişmesi ile endişe ve telâşa kapılsın.

Fakat imanı zayıf, cahil bir kimse, saadeti veya hüznü sebeplerden bildiği için, sebeplerin değişmesi onu korku ve telâşa sürükler. Hâlbuki saadet de, hüzün de ancak Allah’ın elindedir. Sebepler bunlara sadece bahane ve vesilelerdir. Her şeyin dizgini kudret elinde bulunan Cenâb-ı Allah’a teslim olan, sadece ona tevekkül eden birisi, en büyük sebepten dahi korkup telâşa düşmez. Hatta kâinat bomba olup patlasa, hakikî iman sahibini korkutmaz. Cenâb-ı Allah’ın kudretinin tecellisi olarak hadisatı hayretle seyreder.

Bediüzzaman Hazretleri’nin hürriyet ve serbestiyeti çağrıştıran ‘demokrasi’nin bu milletin asgarî bir müştereği olması gerektiğini savunması bir dönüm noktası olmuştur.

Böylece sosyolojik bir deha öngörüsüyle iman zafiyetinden dolayı İslâm’a sahip çıkamayan toplum genelinin İslâm dinine en yakın bir model olan demokrasiye sahip çıkmalarını sağlamıştır. İfsat komitelerinin ve hakim güçlerin müdahaleleriyle ancak on yılda bir duraklatabildikleri, fakat asla önüne geçemeyecekleri demokrasinin doğru anlaşılmasının temelini atmıştır.

Gün geçtikçe büyük hizmetlerini ve eserlerini ancak kavrayabildiğimiz aziz Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri’ni vefatının 58. yılında rahmet, minnet ve hayırla yâd ediyor; Cenâb-ı Allah’tan bizleri sadık bir Nur Talebesi olarak hizmette istikamet üzere; ihlâsla ömür boyu istihdam etmesini niyaz ediyorum.

Rabbim bizleri Resulü Ekrem (asm) ve aziz Üstadımız’ın şefaatlerine mazhar eylesin. Âmin.

Hüseyin Çetinsoy

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*