‘Derbi ders’e nasıl gidilir?

Önce gençlere gönderilen Nur derslerinin dâvetiyesine bir bakalım.

“Pazar Gençleri, selâmün aleyküm! Ders saatinde derbi var. Ben de Fenerbahçeliyim. Takımıma en güzel desteğimin (Pazar) Nur dersimde olmak olduğunu düşünüyorum. Ve derbi derse katılıyorum. Neyi kazandığınız, neyi terk ettiğinizle alâkalıdır. Saat 19.30’da, Barla Apartmanı’nda görüşmek üzere.”

Mesaj sonrası zaman zaman geri dönüşümler oluyor. Tıpkı Mustafa Gönüllü, “Derbi ders! Katılan, sevap pointleri kapacak ve takımına manevî destek verecek. Ben de Galatasaray’a desteğimi derse iştirak ederek yapacağım.”

İktisat öğrencisi Ömer Takılan da konuya farklı bir bakış açısı getirmiş:

“Fenerbahçe’ye olan desteğim ve sevgim ilk defa Risale-i Nur derslerinin karşısında mağlûp oldu. Ben de takımım olan Fenerbahçe’ye desteğimi haftalık (Altın saat) dersine iştirak ederek göstereceğim, selâm ve duâ ile.”

Gençlerin sarfedilmeyi bekleyen enerjisi sağlıklı kanalize edebilirse, gelecek güzel olacak demektir. Maça gitmektense, gençlerin büyük çoğunluğunun Nur dersine gelmesi, nefse karşı kazanılmış zafer gösterisidir.

Kıymetli yazarımız Süleyman Kösmene de, ‘Bu derbi saatinde Nur dersini dinlemeye gelen gençleri ayakta alkışlıyorum.’ mesajı yazdı.

Takımıma desteğimi Nur derslerine katılmakla gösteriyorum, takımın 13. bir oyuncusu gibi onlara ruhen iştirak ediyor ve onları yürekten destekliyorum.

Diğer bir kardeşimiz de, bugüne kadar ki bütün derbileri bizzat kendisinin izlediğini, ama ilk kez bir derbi maçı izlemeden onun yerine bir Nur dersine katıldığını ‘kendi de kendine hayret’ ederek söyledi.

Doğrusu bu gençler yüksek perdeden tebrik edilmeyi hak ediyorlar.

Gençlerin, ‘Ben derse gidiyorum.’ demesi tam bir nefse galebe hali. Seçkinler, dereceliler kendini gösteriyor. Maça gitmeyenler ne kaybetti, gidenler ne kazandı? Netice, ‘sıfır elde var sıfır. Derbide takımlar berabere kaldılar.

‘O zaman bu işten kim kârlı çıktı?’ diye sorunca hemen Liseli Semih cevap verdi:

‘Hocam, biz, 1-0 öndeyiz. Çünkü biz maç saatinde buradayız. Takımlar golsüz berabere kalsalar da, taraftarları olan bizler, o saati başka bir tefekkür saatine tercih ettiğimiz için yine de biz kazançlıyız.’ diyor.

Bir diğer liseli gencimiz de az önceki söz hakkı alan arkadaşına şöyle bir bakış getiriyor: “Bunun bir saat olduğunu nereden biliyorsun. Allah’ın rızasına uygunsa, burada bir saat, binler saatler hükmüne geçebilir.” diyor.

Bir tanesi de, ‘Biz bu hafta Nur mekânının nöbetçisi olduk. Sonraki haftalarda da o kardeşlerimiz nöbetçi olur. Şu an biz burada kazanırken, aynı zamanda onların hanesine de katkı sağlamış oluyoruz. Hasılı şirket-i maneviye devam ediyor.’ diyor.

Kanları kıpır kıpır gençler, takımlarının derbi maçlarını bırakıp Risale-i Nur’un derslerine koşuyorlarsa, burada Kur’ân’ın inayeti ve Nurun cazibesi vardır.

Konuyu Risale-i Nur’dan dinleyeyim: “Risale-i Nur’da öyle bir manevî zevk ve cazibedar bir nur var ki; mekteplerde çocukları okumağa şevkle sevketmek için icad ettikleri her nevi eğlence ve teşviklere galebe edecek bir lezzet, bir sürur, bir şevk Risale-i Nur veriyor ki çocuklar böyle hareket ediyorlar. Hem bu hal gösteriyor ki; Risale-i Nur kökleşiyor. İnşallah, daha hiçbir şey onu koparamayacak, ensal-i atiyede devam edecek gidecek.”

Değişik zaman ve zeminlerde Nur’un müştakları vardır da, önemli olan biz ne kadar bu Kur’ân hakikatlerine müştakız? Bu sorunun da cevabı günde kaç sayfa Risale-i Nur okuduğumuzla alâkalıdır.

Sebahattin Yaşar

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*