Derin devlet ve Avrupa Birliği

altKemalist rejimin bekçileri öteden beri Avrupa Birliğine karşıdırlar.

Her ne kadar batı batı deseler de…

Ülkenin AB’ye girişine en büyük engel bunlardır.

Çünkü AB demek demokrasi demektir.

Hak, hukuk, adalet, refah ve ekonomik gelişme demektir.

Tüm bunlar ise…

Kemalist rejim bekçilerinin korkulu rüyasıdır.

Bu nedenle, AB sürecini baltalamak için ellerinden geleni ardına koymadılar.

İhtilaller ve darbeler bunun göstergesi.

Çünkü,

Tüm ihtilal süreçleri demokrasiye darbe vurmuştur.

Hak ve hukuk ihlalleri bizi hep medeniyet dünyasında aşağılara itmiştir.

27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat…

Ve son olarak da 15 Temmuz…

Tüm bu süreçler doğrudan demokrasimizin en büyük engelleri olmuştur.

Bizi hak ve hürriyetlerden uzaklaştırmış, istibdat ve baskı ortamlarını şiddetlendirmiştir.

AB ile aramızın açılmasına vesile olmuştur.

Tıpkı şu günlerde yaşadığımız gibi.

Tüm bunlar ise kemalist rejim bekçilerinin marifetidir.

Yani derin devlet dediğimiz güruhun.

Zaten ne zaman ülke hakka, hukuka, adalete, demokrasiye, huzura, refaha, maddi ve manevi kalkınmaya yönelse…

Bunlar sahneye çıkar.

Bir takoz gibi akan suyun önünü tıkarlar.

Yakın tarihimizde acı örnekler vardır.

Şöyle bir hatırlayın:

Ülkemiz 1987 yılında AB üyeliği için resmen başvuru yapmıştı.

1996 yılında ise Gümrük Birliği devreye girmişti.

Bu, AB yolunda mühim bir adımdı.

Zamanın DYP-SHP hükümeti başarmıştı bunu.

Ne oldu sonra?

Hemen 28 Şubat sürecini başlattılar.

17 Ağustos depremi ardından…

Avrupa Konseyi, 1999 Aralık ayında, Helsinki Zirvesinde Türkiye’ye AB üyeliği için aday ülke statüsünü vermişti

Bu gelişme yine o malum kemalist bekçileri oldukça rahatsız etti.

Çünkü ülke demokrasi ve hürriyetler yönünde hızla ilerliyordu.

Zaten kemalizmin panzehiri demokrasidir.

Haktır, hürriyettir, adalettir.

İşte bu nedenle,

AB süreci kemalist rejim bekçilerini hep rahatsız etmiştir.

2001, 2004 süreçleri sonunda 2005 yılı Ekim ayında resmen AB üyelik sürecinin başlamasıyla yine çeşitli entrikalarla bu yola mayınlar döşemişlerdi.

Hatta onlardan birisi şöyle demişti:

“AB Türkiye’yi ilgilendiren sorunlara menfi bakıyor. Türkiye, Avrupa Birliği’nden (AB) en ufak bir yardım görmüyor. Türkiye’nin, Rusya ve İran’ı da içine alacak şekilde bir arayışın içinde olmasında fayda buluyorum.”

Yani Türkiye AB’den uzaklaşsın…

Rusya ve İran ile bir ortaklık yolu bulsun.

Bu tam bir Kemalist Ergonokoncu görüşü idi.

Ne yazık ki 2008 yılı sonrasında AK Parti iktidarının da aynı yola girdiği görülüyor.

Dikkat ediniz!..

2008 sonrasında AB üyelik sürecinde sürekli bir gerileme yaşandı.

Bu gün gelinen noktada ise tam bir kopma hali yaşanıyor.

Öyle ki hiç bir ilerleme yok.

Tabi ki bu durumdan Avrupa içindeki Türkiye karşıtlarının da etkisi var.

Ancak,

Yine de ülke siyasi iktidarının sorumluluğu çok daha fazla.

İşte ülke siyasetini Rusya ve İran eksenine kaydırmaya çalışanlar doğrudan derin devlet politikaları yönünde hareket ediyorlar.

Peki ABD bunun neresinde?

Görünen o ki ABD de bu politikaya örtülü bir destek veriyor.

Çünkü,

ABD uzun bir süredir AB’yi kendine rakip görüyor.

Bu nedenle birliği zayıflatmak istiyor.

Hedefe ulaşmak için ise İngiltere ve Türkiye öncelikli iki önemli ülke.

Güçlü bir AB, ABD’nin işine gelmez.

Zaten bizim derin devletimiz de ABD’den bağımsız hareket edemez.

İşte bu noktada,

Tüm demokrasi karşıtları ittifak etmiş gözüküyor.

Çözüm ise tam bir demokrasi ittifakında.

Tabi ki batılı demokratların da desteğini alarak.

O zaman tüm bu demokrasi karşıtları geri adım atmak zorunda kalacaklardır.

Belki de ülkemiz için tam bir demokrasi yolu açılacak.

Bakalım hayırlısı…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*