“Derin takiyye” değil, “derin görüş”

Dışta Tunus, Mısır ve Yemen’e, içte “torba yasası” tartışmaları karambolunda Türkiye’nin -çokça övülen- demokrasi ve özgürlük düzeyini gösteren birçok husus detayda kalmakta.
Örneğin bir AKP milletvekili Türkiye’nin sekiz yıl önceki durumunu Osmanlının son zamanındaki çöküş devrine, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı da M. Kemal’e benzetti…

Mersin’in Anamur İlçesi’nde partisinin Danışma Meclisi Toplantısı’na katılan Ali Er, Başbakan Erdoğan’a övgüler yağdırdı. ‘Türkiye’nin bu işin içinden çıkması için de bir lider gerekli’ dedik ve o lider de ‘Tayyip Erdoğan’ dedik ve yola düştük diye konuştu.
Er’in bu medhiyesi, daha önce Başbakan ve AKP için “Obama gibi geldiler, Bush gibi oldular” eleştirisine karşı, Erdoğan’ın, “Beni benzetecekseniz Atatürk’e benzetin” tepkisini hatırlattı. Ve “29 Kasım 2010’da açıklanan Wikileaks’ın yayınladığı belgelerde, Erdoğan, Atatürk ile aynı idealleri paylaşan bir harekete liderlik ediyor” ifşaatının teyidi oldu.
Aslında yıllardır siyaset yaptığı eski partisinden keskin virajlı dönüşle kopup “gömlek değiştirip” vazgeçen “yenilikçiler”in partisi AKP de aynı paradokslarla “işe” başlamışlardı.
Partilerinin kuruluş aşamasında Sabah gazetesini ziyaret edip yemekli sohbette “Takiyye yapmıyoruz” açıklamasında bulunan Abdullah Gül, Fazilet Partisi’nin kapatılmasından sonra hiçbir partinin türbanlı aday göstermeyeceğini söylüyor, “Türkiye’de kadınların en büyük problemi başörtüsü yasağı değildir” diyordu…

DAHA BAŞTAN “ATATÜRK’ÜN İZİNDE”

Yine bu dönemde Erdoğan’ın Ankara ayağını temsilen Gül’ün, “Artık realistiz, dinci partisi olmayacağız, dindarların partisi de” deyip Lübnan benzeri “Müslüman solcular” mesajı konuşulurken, Erdoğan’ın yeni partisinin “statükocu sol”un boşluğunu doldurmaya çalıştığı iddiaları ortaya atılıyordu.
Bundandır ki o dönemde âdeta AB içinde AB karşıtı olarak Türkiye’nin AB’ye katılmasını istemeyen içteki mihraklarla işbirliği yaparcasına demeçler veren AB Türkiye Temsilcisi Karen Fogg, “Değişimci olamayan Türk solunun yerine oynayan Erdoğan, pragmatik davranıp solun bulunduğu alana yönelecek” yorumuna karşı, “Söylemleriniz, geçmişte sol ideoloji tarafından dile getirildi, Müslüman sol kimliği ile mi çıkacaksınız?” sorusuna Gül’den “Evet” cevabı gelmişti. (Muharrem Sarıkaya, Hürriyet, 12.7.2001)

Erdoğan ve “yenilikçi” arkadaşları, ABD ve İngiltere’deki dış gezilerde çeşitli uluslararası lobilerle ve Türkiye’de bu kuruluşların temsilcileriyle görüşüp sürekli “değiştikleri” mesajlarıyla “destek arayışları”nı sürdürürken, “yenilikçiler” hareketlerinin profilini “Bir yanda Anıtkabir, bir yanda Kocatepe Camii” olarak çizmişlerdi.
Asker kökenli Konya Milletvekili Hüseyin Arı, Ankara’yı tepeden gören Tes-İş Sendikası’nın teras katındaki toplantıda, Anıtkabir ve Kocatepe Camisini işâret ederek şöyle demişti: “Bakın, önce Anıtkabir, arkasında da Kocatepe görünüyor. Her ikisi de bizim değerlerimiz. Her ikisine de birlikte sahip çıkmalıyız” diyor; Erdoğan ve Gül de Arı’nın bu sözlerine destek vererek ‘Çok doğru, işte, bizim asıl yapmak istediğimiz de bu” beyânıyla Arı’yı onaylamışlardı. (Hürriyet, 13.7.2001)

O esnada (2 Haziran’da) Bilim Koleji’nin “Bahar Şenliği”ne katılan Erdoğan, kendi tâbiriyle “Atatürk’ün doğrularını bir araya getirdikleri”ni söylemiş, Milliyet gazetesini ziyaretinde “Atatürk’le hedeflerinin örtüştüğünü ve Atatürk’ün izinde olduklarını” anlatmıştı.

“MİLLETİ KURTARACAK ‘KURTARICI”!

Kısacası, “Atatürk’ün izi”nden “solculukta Amerika’dan getirilen Derviş’i sollamaya” kadar garip te’villerle bazı “derin merkezler”e mesajlar yollanmış; “Atatürk’ün yolunda oldukları” teminatından sonra, “Atatürk’le hedeflerimiz örtüşüyor” vurgusu yapılmış, M. Kemal’in de “yenilikçi” olduğu belirtilmişti. Erdoğan’ın danışman grubunca hazırlanan “siyasî operasyon”u deklâre eden “Türkiye projesi”nde “M. Kemal ve arkadaşları radikal ve yenilikçiydiler” cümlesi tekrarlanmıştı.
“Demo İslâm/İslâm’ın Yeni Yüzü” kitabını yazan, İsrail’li akademisyen (İsrail eski Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı) Alon Liel’in, “Erdoğanizm Kemalizmin bir versiyonu” tesbitiyle “Erdoğan ve partisinin Kemalizmi İslâmla barıştırma hareketi olarak görüp takdir ettiği” değerlendirmesi yıllar sonra gelmişti…
Bu söylemler daha sonra Erdoğan ve arkadaşları tarafından çeşitli vesilelerle yinelenmiş; böylece başta “derin takiyye” ve “derin strateji” olarak lanse edilen gidişâtın, “Millî Görüş”ten ayrılan iktidar partisinin “derin görüşü” olduğu ortaya çıkmıştı…
AKP’li Er’in, “2001 yılında Genel Başkanımızla bir yola çıktık. Durup dururken çıkmamıştık. Türkiye zor durumdaydı. Türkiye bir batağın içindeydi. Türkiye çâresiz değildi. Bu millet ne zaman dara düşse, kendisini kurtaracak bir lider bulmuştur. Nasıl ki imparatorluğun yıkılışından sonra Cumhuriyeti kurmadan önce büyük Atatürk, yüce insan, bu yüce milletin önüne düşerek bu Cumhuriyeti meydana getirdiyse, 2001 yılındaki Türkiye’nin kötü gidişine ‘dur’ demek için sevgili Genel Başkanımızın öncülüğünde AK Partiyi kurduk…” cümlesinin anlamı bu idi…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*