Ders ve sohbetin harika iksiri

Sohbetin İlâhî dayanaklarından birisi, “Kendi içinizden size âyetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran, size kitabı ve hikmeti talim edip bilmediklerinizi öğreten bir Resûl gönderdik.” (Bakara Suresi, 151.) âyetidir.

Sohbet, Nebevî bir özelliktir aynı zamanda. Peygamberimiz (asm) “Ben gerçekten muallim olarak gönderildim.” (İbn Mâce, Mukaddime 17.) ve “Allah, beni zorlaştırıcı ve şaşırtıcı değil; lâkin muallim ve kolaylaştırıcı olarak gönderdi.” (Müslim, Talak 4.) buyurarak sohbetin önemini vurgular.

İslâm’ın ilk müessesesi Mescid-i Nebevî, başta ibadet olmak üzere bütün meselelerin müzakere, mütalaa edildiği ilim, irfan ve sohbet halkalarının teşekkül ettirildiği bir merkezdir. İslam literatüründeki adı, Suffa. Öğrencileri de Ashab-ı Suffa.

Sabah namazından sonra kuşluk vaktine kadar ashab, orada Peygamberî sohbetle sıbgalanırdı. Kimi zaman da öğleye, öğle namazından sonra da ikindiye kadar…

Yine bir seferinde Peygamberimiz (asm) mescide gelince, bir grubu Kur’ân-ı Kerim okuyup duâ ederken; diğerini de sohbet ederken bulunca, “Her iki grup da iyi şeylerle meşguller; şu kadar var ki Allah’tan bir şey talep edip dua edenlere o şeyi verip vermemek tamamen O’na ait bir keyfiyettir. Hâlbuki diğer gruptakiler ilim tahsil ile cehaleti savıp kovuyorlar. Bana gelince, ben muallim olarak gönderildim.” (İbn Mâce, Mukaddime 17.) der ve ilim halkasına katılır.

Sahabe-i Kiram, onun sohbetlerine, nasihatlarine öylesine dikkat kesilip, öylesine yoğunlaşıyorlardı ki, “Sanki başımızın üzerinde bir kuş var da kıpırdasak uçuverecek zannederdik.” (Ebû Dâvûd, Sünnet 23.) diyorlardı. Bütün istidatlarıyla Peygamberimize (asm) yönelen Sahabîler, gündüz katılamayınca akşam; evi uzak olanlar da nöbetleşe sohbetlere iştirak ederdi. (Buhârî, İlim 27, Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 33.)

“Sohbet-i nebeviye öyle bir iksirdir ki, bir dakikada ona mazhar bir zât, senelerle seyr ü sülûka mukabil hakikatin envarına mazhar olur. Çünkü, sohbette insibağ ve in’ikâs vardır. Mâlûmdur ki, in’ikâs ve tebâiyetle, o nur-u âzam-ı nübüvvetle beraber en azîm bir mertebeye çıkabilir.” (Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 451.)

Tefekkür farzdır. Nebevî sohbetlere iştirak etmeyip, dedikodu ederek veya tv’de kanal kanal dolaşarak, menfaat üzerine dönen canavar siyasetin gevezelikleriyle meşgul olmanın ve miskinhane, kahve köşelerinde ömrümüzü heba etmenin hesabını vermeyeceğimizi sanıyorsak, fena halde aldanıyoruz!

Birbirimizi aldatmayalım: İlâhî fermanda meâlen, “Bir toplum kendini değiştirmedikçe, Allah onları değiştirmez!” (Ra’d Suresi, 11.) buyuruluyor!

İçinde çırpındığımız olumsuz hallerden, peşinde koşuşturduğumuz dünyevî emellerden sıyrılmadıkça kurtuluş yok. Zira, bu bir kanundur: Güzel şeyler ekmeyen iyi bir mahsül alamayacaktır!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*