Dersimiz iktisat, derdimiz israf

Geçen haftaki “Deccalin İsraf Tuzağı” yazımıza gelen olumlu tepkiler, bu hafta da aynı konuya devam etmemize sebep oldu.

O kadar çok kişi israf derdinden muztaripmiş ki bu yara birkaç yazı ile kapanacak gibi görünmüyor. Hemen herkes kendi hayatında veya yakın çevresinde böyle hastalıklar olduğunu biliyor, ama sanki bu dertle yaşamaya alışmış gibi fazla şikâyetçi olmuyordu. Birisi bu derdin ne kadar derinlere işlediğine işaret edince, hassasiyetler su yüzüne çıktı. Sanki bir dokunmuş, bin ah işitmiş gibi olduk.

Geçenki yazımızda da belirttiğimiz gibi, israf tuzağı gerçekten çok dessasane bir tuzak. Müslümanları en zayıf damarından yakalıyor. İsraf, çok masum taleplerle karşımıza çıkıyor. Öyle ki, “İçkim yok, sigaram yok, ben de böyle meşrû yerlere harcama yapıyorum” diye savunma yapan ehl-i cemaat insanlar görüyoruz. Halbuki, haram olan ve deccalin de bizi sevk etmek istediği istikamet, israf yoludur. İsraf ettikten sonra, ister sigaraya ver, ister ayakkabıya, fark etmez. Belki birisi birisinden biraz daha az zararlıdır o kadar. Ama temelde her ikisi de israftır, yani haramdır.

Bazı insanlar, gereksiz harcama yapmayı, yani israf etmeyi, ekonomik özgürlük olarak görüyorlar. “Kendi paramı istediğim gibi harcama hakkına sahip değil miyim?” diye savunmaya geçiyorlar. Böyle diyenler ve böyle düşünenler, hürriyeti ve iktisadı yanlış tefsir edenlerdir. Hürriyeti Bediüzzaman Hazretlerinin tarif ettiği gibi anlamadıkça, her zaman yanlış tefsir ve tatbik etmek mümkündür. “Hürriyet odur ki, ne nefsine, ne başkasına zararı dokunmaz.” İktisadî hürriyeti de böyle tarif etmek mümkündür. Yapılan gereksiz harcama ve israfın ise, hem insanın kendisine, hem de çevresine çok büyük zararları vardır. İsrafın zararı sadece harcama yapanla sınırlı kalmıyor, ülke ekonomisine de sirayet ediyor. Zira israf ekonomilerinde Bediüzzaman Hazretlerinin dediği gibi “İktisatsızlık yüzünden müstehlikler (tüketiciler) çoğalır, müstahsiller (üreticiler) azalır.” Bu durum, talebin artmasına, arzın talepleri karşılayamaması sonucu fiatların yükselmesine, yani enflasyona sebebiyet verir. Bundan da toplumun tamamı zarar görür.

En büyük israf sebeplerinden birisi de, evlerimizde bulunan lüzumsuz eşyalardır. Bugün evlerimizde adını bilmediğimiz bir çok eşya bulunduruyoruz. Ama bunların çok az bir kısmını ihtiyaçlarımız için kullanıyoruz. Geriye kalan çok büyük kısmını ise ya hiç kullanmıyoruz, ya da lüzumsuz, belki de zararlı bir şekilde istimal ediyoruz. Tıpkı, lüzumsuz malûmatlarla kafalarımızı doldurduğumuz gibi, evlerimizi de lüzumsuz eşya yığınları ile doldurmuş bulunuyoruz.

İktisat bereketi ve istiğna düsturu ile izzet içinde yaşayan Üstadımızın mal varlığını hepimiz biliyoruz. İçinde çırpındığımız israf ve sefahat bataklığının ise, bugünkü zalim medeniyetin bir eseri olduğunu, onun eserlerinden anlıyoruz: “Şimdiki garp medeniyet-i zâlime-i hâzırası, su-i istimâlât ve israfat ve hevesâtı tehyîc ve havâic-i gayr-ı zaruriyeyi, zarurî hâcatlar hükmüne getirip görenek ve tiryakilik cihetiyle, şimdiki o medenî insanın tam muhtaç olduğu dört hâcâtı yerine, yirmi şeye bu zamanda muhtaç oluyor” (Emirdağ Lâhikası, s. 334). Üstâd Hazretlerinin ifade ettikleri gibi, insanın zarurî ihtiyaçları üç beş kalemi geçmez. Gerisi gayr-ı zarurî olup, hayat standartlarını yükseltmek adına satın alınmaktadır.

Hayatı gayesine uygun bir şekilde yaşamadıktan sonra, standardını ne kadar yükseltirseniz yükseltin, bir fıçı içinde yaşayan Diyojen kadar hayattan lezzet alamazsınız. Diyojen’in sahip olduğu birkaç parça eşyasından birisi de su içmek için kullandığı toprak maşrapadır. Bir gün avuçları ile su içen bir çocuğu görür ve “Demek ki buna da ihtiyacım yokmuş” diyerek maşrapasını kırar. Ama “Benden bir isteğin var mı?” diyen Büyük İskender’e, “Gölge etme, başka ihsan istemem” diyecek kadar da izzet ve istiğna sahibidir.

Bizim hayatta örnek almak ve model kabul etmek için Diyojen gibi Yunan filozoflarına ihtiyacımız yoktur. En başta, Sevgili Peygamberimiz (asm) bize en güzel bir model, en doğru bir rehberdir. Onun (asm) hayatı, sadelik, temizlik ve tevazuu gibi yüksek faziletlerle doludur. Karnımız acıktığında onun (asm) karnına bağladığı taşları hatırlamak, evlerimizi lüzumsuz eşyalarla doldururken onun yüzündeki hasır izlerini kendi yüzümüzde hissetmek, yüzümüzü israftan iktisada çevirmeye yetecektir.

Bediüzzaman Hazretlerinin bir sepetlik dünyalığı da bize dünyanın değerini anlatmaya yeter sanırım.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*