Dersli gecelerimiz, dertsiz gecelerimizdir

Küçük ama çok küçük zannettiğimiz gidişler gelişler vardır. Adımlar, konuşmalar vardır. Günün birinde bunlar çok büyük hakikatleri mayalar. Yönü doğru olduktan sonra, adım küçük olmuş, ne fark eder? Söz doğru olduktan sonra, az olmuş, ne gam? Az olsun, öz olsun, yeter. Sözün gücü özündedir. Dersli gecelerimiz de, derssiz geçen gecelerimize nispetle böyledir. Dersli gecelerimiz, en dertsiz gecelerimizdir.

Tadan bilir. Yaşadığımız dünya üzerinde en güzel anlardan biri de, bu gecelerimizdir. Farklı iki kuvvetin çarpışması, birbirinden apayrı mecralarda akışlar söz konusudur o saatlerde. Ruh ve vicdan bunu hisseder.

“Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;
Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet…”
— Necip Fazıl Kısakürek (1905-1983)

Tam da o vakitlerde olur, yaşanır bunlar.

“Oluklar çift; birinden nur akar, birinden kir…”
— Necip Fazıl Kısakürek

Bu hep böyledir.

***

Sanki doğduğumuz günden beri hep o sohbet mekânlarıyla berabermişiz gibi, bir duygu kaplar içimizi dersli gecelerimizde. Zorlu nefse inat zor gelmez o mekânlara doğru yürümek. Onca yorgunluğa rağmen, dersin ve sohbetin cazibesi çeker bizi kendisine.
Gönül sevdi mi, uzaklar yakın olur. Allah için, cihat için yola çıktı mı insan, dağılır gider önündeki engeller. Yüksek bir hedefe yönelmeye görsün insan, girdiği yolun hak ve hakikat olduğunu içinden hissettiği derin bir duyguyla o zaman anlar.
Ders, sohbet mekânlarının apayrı bir çekim gücü vardır. Kalbimizin, hayatımızın mayalandığı, enerji ve nur depolandığı yerlerdir. Şükür ki, böyle yerler çoğalıyor, gittikçe sayıları artıyor.

***

Yaşadığımız beldede, seneler önce ilk defa böyle mübarek bir mekânın açılışına şahit olduğumuz gece ne kadar sevinmiştik. Orada kaldığımız ilk gece, okuduğumuz ya da dinlediğimiz ilk ders, kıldığımız namazlar, yaptığımız tesbihatlar hiç unutulmadı. O vakitler, en ışıltılı gecelerimizdir. Gökyüzünden bir Samanyolu ziyafetidir. Özeldir o yerler. Çok ama çok özeldir. Geceleri bir başka güzel, gündüzleri de başka güzeldir o mekânların.
Hâlâ unutmadık. İçimizdedir. Maziye doğru yaptığımız yolculuklarda, bu ışıltılı hâl önemini korur. Duygularımız hâlâ taptazedir. İyi ki yolumuz o mekânlara uğramış, iyi ki nasibimizi almışız, kalbimizi gıdasız bırakmamışız diye hâlâ seviniriz, hamd ederiz. Ayaklarımıza o mekânın tozu değdi diye şükrederiz.
Evet, dersli gecelerimiz, dertsiz gecelerimizdir. Nice dertler unutulur o mekânda. Nice dertler kalır eşiklerde. Kapıların arkasına asılan elbiseler gibi kalıverir dertler o mekânın girişinde bir yerlerinde. Derdin, kederin içeri girmesi yasaktır adeta. Çekilir, alınır üzerimizden ne varsa. Kuş gibi hafifleriz. Bin dert ile girer, bin şevk ve ümit ile çıkarız. Bu, bir değil, yüzlerce, binlerce defa tekrarlanır. İkram-ı İlâhîdir, lutf-u Rabbanîdir.
Âlicenap ruhların, aklı selim, kalbi kerim olanların o mekânlara koşmaları, ihtiyaçları olan bilgileri oralarda arayıp bulmaları boşuna değildir.
Allah’ım, bu mekânları ve bu mekânların içinde bulunanları, ebediyen birbirine yakın eyle, cennet mekânlarında da buluştur inşallah. Âmin…
Dünyamızın en ışıltılı üslerinden biridir buraları. Allah’ın (cc) adının anıldığı nur dershaneleridir buraları. Gecelerimizin dertsiz geçtiği anlar, mekânlardır buraları.
Neler neler duydu kulaklarımız… Ne misafirler gördü. Nice önemli gelişmelere ve hidayete eriş haberlerine şahit oldu.
Evet, melekler gibi, bizler de şahit olduk. Daralan kalplerimizle, kabz haliyle girdik oralara. Bir bast hali içinde, genişleyerek çıktık. Kabz halimizi bast haline çeviren Rabbimize hamd olsun. İsli pisli girdik, tertemiz çıktık oralardan. Ayrı bir yeri var, hem burada, hem de ötelerde bu mekânların.
Düşünelim bir kere… Kalbimize sığmayan, ordan da taşıp kâinatı yutacak kadar sıkıntılı bir halet-i ruhiyeyle, adeta patlayacakmışçasına dolu dolu olduğumuz anlarda, içimizi orada boşaltıp, derdimizi orada bırakıp, devasını, şifasını oradan alıp yürümüşüzdür hep idealimize doğru.
Bitmiş ayaklar, tükenmiş ruhlar, sanki orada yeniden yaratıldılar, hayata ve hizmete koştular, yeniden can ve kan buldular.
Bir dönem bu evler çok eza ve cefa gördü. Rahman olan Rabbimiz bu defa hikmetiyle mahkeme salonlarını dershane eyledi.
Allah “ol” dedi mi, olmazlar olur, nur dershaneleri hayatın merkezi olur. Derssiz gecelerimiz, dertli gecelerimizdir. Dersli gecelerimiz ise, dertsiz gecelerimizdir.
Sevdiğim bir ağabey şöyle derdi:
“Hafta yedi gün. Hiç olmazsa dört dersle geçsin ki, haftaya dört-üç galip gelelim.”
Az olsa da derslere devam. Terk etmek yok. Derdin azı yok. Devanın da. Hiç ummadığımız bir dert, manevî hayatımızın başına kim bilir, ne gaileler getirir bilemeyiz. Her yara, önce küçük, her sancı önce az bir vuruşla başlar.
Her şey ilk adımla başlar. Derse doğru, sohbete doğru ve o mekânlara doğru atılan ilk adım ve o adımı takip eden diğer adımlar… Meleklerin hayretle izlediği, ibretle takip ettiği adımlardır bunlar. Allah katında şüphesiz özel bir yeri vardır bu yürüyüşlerin. Bir hedefe kilitlenmiş ve bir ideale doğru adımlarını yöneltenlerin özel bir yeri vardır.
Dersli gecelerimiz, dertsiz gecelerimizdir. Her gece, son gecedir. Her ders, son derstir. Ebedî hayatımız için bu pazardan ne kazanacağımızı oraya varmadan bilemeyiz. Ama şunu biliyoruz ki hiçbir zaman ellerimiz boş dönmedi oralardan.
Öyle demişti geçenlerde bir nur kardeşim: “Bir dersi bir kâinata değişmem.” diye. Maşallah… Helâl olsun! Gerçekten helâl olsun. Nurlardan dersini tam almış bu ruha hayran kaldım. Bu cümleyi eminim hepimiz söylemek isterdik. Öyleyse hepimizden söylenmiş gibi Rabbim kabul buyursun.
Aynı gece dünyanın her yerinde binlerce ders ve sohbet yapılır. O kudsi mekânlarda hizmet ve dâvâ erleri omuz omuza gelir. Aynı ihtiyacı duyan ve nurunu arayanlara ulaşmak için sessiz bir yürüyüştür bu.
Sokaklarda patırtı gürültü çıkarıp adını duyurmaya çalışanlara inat, bu ise tam tersi, sessiz bir yürüyüştür. Gücü sessizliğindedir. Melekler bilir, onlar takip eder, onlar izler bu adımların sahiplerini, bu yürüyüşün kahramanlarını.
Bazen bir sohbetin, bir dersin içinde akıl almaz inkişaflar olur, nice hikmetler ve sırlar gizlidir. Belki de kâinatın kaderi yazılıdır. Böyle bir derste ve sohbette hayatımız değişmedi mi? Bu mekânlarda hayatı yeniden anlamaya koyulmadık mı?
“Ey nefsim, bil ki, hayat dediğin hâlât, bulunduğun andan ibarettir.”
Her gecenin derdine o gecenin dersi yeter. Dersli gecelerimiz, dertsiz gecelerimizdir.
Yarınlar yok. Sonraki günler de yok. Sabır kuvvetini sağa sola dağıtmadan, bütün gücümüzü o geceye, o derse toplamalıyız, o noktaya sarf etmeliyiz.
Ayrı ayrı aynalar güneşi ne kadar aksettirir ki? Ama hepimiz bir araya geldiğimizde, kalplerimiz kocaman bir ayna olur, hakikat güneşinin celbine vesile olur.
Her gece yeniden doğuşun sırrı vardır o mekânlarda. “Bir kere iman ettik, iş bitti.” yok. İmanın sonsuz dereceleri var. İmanın bir derece inkişafı çok ama çok önemlidir. İbadetteki kusurlar belki affedilir ama imandaki kusurun affı mümkün değildir.
Her bir ders, iman sarayının bir tuğlasıdır. Bu tuğlaların üst üste konmasıyla, iman ve hayat binamız muhafaza altına alınır.
Her gün azar azar sulanan ağaçlar, sonunda yaprak, çiçek ve meyve verir. Kökler dipten sulanır; meyveler tepeden uzanır. Kulak yoluyla beslenir o mekânlarda kalplerimiz ve ibadet meyvelerini verir.
İmanın olduğu yerde hiçbir şey eksik değildir, her şey tamdır. İman varsa, her şey vardır. Allah (cc) vardır. Allah var ise, dert yoktur, keder yoktur. Allah’ın adının anıldığı yerlerde, bu güzel evlerde ve mekânlarda bulunanlara, derslere katılanlara, hayatına yeni bir anlam taşıyanlara selâm olsun…
Derssiz gecelerimiz, dertli gecelerimizdir. Ne kadar üzülsek yeridir. Ebedî bir hayatın penceresinden bakabilseydik eğer, her gecemizin böyle olmasını isteyecektik. İnsan ne için yaratıldığını ve yaşatıldığını bu mekânlarda anlar. Kendi gibi diğer kardeşlerinin de yardımına burada niyetlenir. Onlara ulaşacak bilgileri, şevki, heyecanı buradan alır.
Rabbim derslerimizi, dershanelerimizi yeni ders arkadaşlarıyla bereketlendirsin. Önce kendimizden başlayarak ihtiyaç sahiplerine de ulaşmayı cümlemize nasip eylesin.
En uzak mesafeler de bir adımla başlar. Gidelim, dâhil olalım. Uzak zannedilen mekânlar nasıl da yakın olacaktır, görelim. Gönül mesafe dinlemez. Allah için oldu mu, en uzun yol, en kısa yol olur.
Bu kudsî mekânlar, yeni ders arkadaşlarını bekliyor. Selâmla, salâvatla girer, rahmetin hediyeleriyle çıkarız. Bomboş girdiğimiz yerlerden dopdolu çıkarız. Aldığımızın bedeli, onu başkasıyla paylaşmaktır. Paylaştıkça çoğalır.
Dersli gecelerimiz, dertsiz gecelerimizdir. Yaşayanlar bilir. Bilmeyenlere bildirmeyi de vazife bilir.

***

Şimdi sözü Üstadımıza bırakalım:

“Elbette bizlere lazım ve millete elzem, şimdi resmen izin verilen din tedrisatı için hususi dershaneler açılmasına ve izin verilmesine binaen, Nur şakirtleri, mümkün olduğu kadar her yerde küçücük bir dershane-i Nuriye açmak lâzımdır. Gerçi herkes kendi kendine bir derece istifade eder, fakat herkes herbir meselesini tam anlamaz. Hem İmân hakikatlerinin izahı olduğu için, hem ilim, hem marifet, hem ibadettir. Eski medreselerde beş on seneye mukabil, inşaallah Nur medreseleri, beş on haftada aynı neticeyi temin edecek ve yirmi senedir ediyor.” (Emirdağ Lâhikası, s. 217)

***

“Herbir adam eğer hanesinde dört beş çoluk çocuğu bulunsa kendi hanesini bir küçük medrese-i Nuriyeye çevirsin. Eğer yoksa, yalnız ise, çok alâkadar komşularından üç-dört zat birleşsin ve bu heyet bulundukları haneyi küçük bir medrese-i Nuriye ittihaz etsin. Hiç olmazsa işleri ve vazifeleri olmadığı vakitlerde, beş on dakika dahi olsa Risale-i Nur’u okumak veya dinlemek veya yazmak cihetiyle bir miktar meşgul olsalar, hakikî talebe-i ulûmun sevaplarına ve şereflerine mazhar oldukları gibi, İhlâs Risalesinde yazılan beş nevi ibadete de mazhar olurlar. Hakikî ilim talebeleri gibi, onların maişetlerini temin hususundaki âdi muameleleri de bir nevi ibadet hükmüne geçebilir, diye kalbe ihtar edildi. Ben de kardeşlerime beyan ediyorum.” (Emirdağ Lâhikası, s. 338)

***

Hz. Peygamber Efendimiz (asm), “Sizden biriniz camiye girince ‘Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin ve sahbihî ve sellim’ diyerek bana salat-u selâm etsin ve ‘Allahümmeftâh li ebvâbe rahmetike’ (Allah’ım! Bana rahmetinin kapılarını aç!) diye duâ etsin. Yine çıkarken de aynı salât-u selâmı tekrarlayıp sonunda ‘Allahümme innî es’elüke min fadlike’ (Allah’ım! Ben senin fazl-ı kereminden ihsan etmeni isterim) diye duâ etsin.” buyurmuşlardır. (Ebu Dâvud, İbn-i Mâce) (İslam’da Cami ve Cemaat, Ahmet Özbay, s. 89)

NOT: Bu yazının geçen hafta yayınlanması düşünülüyordu ama nasip olmadı. Ancak bunda da bir hikmet varmış. Yıllar sonra ilk defa merkezde bir mülk dershanemiz oldu ve dün gece ilk dersimize başladık. Bu tevafuka da bin barekâllah… Bu yeni hizmet mekânımız için de müstecap duâlarınızı bekleriz inşâallah.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*