Devrimci sermaye..

sukru-bulutNeoliberalizmi hedefe ulaşmada hürriyetin kötüye kullanımı olarak tarif edenler de, doğru tanıma yaklaşmış sayılırlar.
Sermayeye dayanarak hürriyetleri su-i istimal hususunu, yalnızca sosyal hayatta kullanmıyor bu ekol. Fert hürriyetinin tüm boyut ve sınıflarında olduğu gibi (kadın hürriyeti, çocuk hakları, ifade hürriyeti, sefahete kaçan hürriyetler, haberleşme ve düşünce hürriyetleri …), ticaretin ilke, kanun ve sınırlarını da hürriyet maskesiyle kaldırıp, dünya çapında sermayelerini organize ederek gizlice monopol yapıya yönelmelerine şahit oluyorsunuz. Yani liberal ekonomi, rekabete dayalı serbest ticaret, gümrüklerin tamamen kaldırılması, devletlerin millî ekonomilerini koruma noktasında koydukları kotaların bertaraf edilmesi gibi, hürriyeti alâkadar eden istekleriyle ulaştıkları hedefin mutlaka göz önüne serilmesi lâzım.

Global tekelcilik… Aynı çevreye ait sermayenin farklı isim ve adreslerde gösterilmesi, dünya barışını ortadan kaldıracak dehşetli tekelleşmeye giden yolun ilk kilometresindeki masum istek ve parola, hürriyettir. Burada iktisatçı ve işletmecilerin sahasına girmek istemiyorum. Bankacılık, bankerlik, para fonları veya kıymetli maden fonları fikirlerinin ilk olarak kimlerce ortaya atıldığı ve hangi düşüncelerle hayata geçirildiği hususu elbette onların sahasını ilgilendiriyor. Yalnız Bediüzzaman’ın bu husus ile alâkalı bir tesbitini aktarmadan geçemeyeceğiz: “Ribâ atâlet verir, şevk-i sa’yi söndürür. Ribânın kapıları, hem de onun kapları olan bu bankaların her dem nef’i ise, beşerin en fena kısmınadır. Onlar da gâvurlardır. Gâvurlardaki nef’i, en fena kısmınadır; onlar da zâlimler. Her dem zâlimlerdeki nef’i en fena kısmınadır. Onlar da sefihlerdir. Âlem-i İslâma bir zarar-ı mutlaktır.” (Sözler-671)

Bediüzzaman bu ifadeleriyle faydası insanların en fena kısmına olan banka ve fonlarda, global hilelerle global sermayeyi toplayan ve bununla dünyada zulmeden, insaniyeti bitirecek sefahet programları düzenleyen neoliberallerin kapital düşkünlüğünün felsefi kökeninden bahsediyor.

İfrat tefriti netice verir kaidesi burada da geçerli. Serbest dolaşım, sınırsız ticaret ve alıverişte kolaylık gibi masum isteklerle dünyayı kendi arzu ve menfaatlerine göre dizayn etmeye kalkışanlar hiçbir emek sarf etmeden biriktirdikleri dev sermaye ile istedikleri ticarî ahlaksızlığı yapma yanlışından büyük paktlar, tüzel kuruluşlar ve BM gibi oluşumlarca engellenmedikleri takdirde, dünyamız yepyeni esaretlere, totaliter idarelere ve komita diktatörlüklerine dûçar olacaktır

İnsan ahlakı, fıtrî hukuk anlayışları, semavî dinler ve adaletli dünya görüşleri bankaların faize dayalı sömürülerine hayır dedikleri halde, bilhassa Türkiyemizdeki binlerce Müslüman iktisatçı ve işletmecinin dünyanın böyle bir derdi yokmuş gibi davranmaları bizi bilhassa medeni dünya karşısında sıkıntılı duruma sokuyor: Bazıları Hıristiyanlık, bazıları sosyalistlik veya bir başka dünya görüşü adına şu bankacılık sistemine karşı eser verirken, bizimkiler suskunluktan bir türlü kurtulamıyorlar. Çıkış noktası sömürü, metodu zalimane mücadele ve neticesi kuvvetlinin zayıfı yutması şeklinde cereyan eden bir ekonomiden hiç kimseye hayır gelmediği gibi daima savaş,, kaos ve global hilelerine de açık bir dünya ticareti oluşuyor. Oturduğu yerden milyonların rızkına bu sistemle el koyan zalimlere Bedüzzaman “Beşer bunu (hayatını) isterse ribayı tard etmeli. Kur’an’ın adaleti, bab-ı âlemde (âlem kapısında) durup ribaya (faize) der: yasaktır, hakkın yoktur, dönmelisin!” derken insanı emeğiyle beraber yok sayan, onur ve haysiyetini ayaklar altına alan neoliberallerin yeni metodunu, yani kapitale binmiş modern Marksizmin mahiyetini de bize anlatmış oluyor.

Biz burada; meselenin felsefi boyutu, hukukî çerçevesi ve ekonomiye yansıma biçimleri üzerinde durmayacağız. Bugün dünyamızda meydana gelen sivil devrimlerin, müdahalelerin ve hatta bazı savaşların arkasında; mutlaka neoliberallerin kanunî yoldan elde edemedikleri menfaatlerini ihtilal yoluyla devşirme teşebbüsleri vardır. AB’deki sıkıntılara, Latin Amerika’daki bazı iktidar değişikliklerine, Ukrayna meselesine ve hatta 15 Temmuz kalkışmasına da bu zaviyeden bakabiliriz.

2008 bankalar krizi ile AB ülkeleri ister istemez yeni tedbirlere başvurdular. Neoliberallerin AB içinde yaktıkları tüm fitne ateşlerinin arkasında (PEGİDA, AfD, Yunanistan’ın iflası, Kiev, Euro’ya savaş ve bilhassa Alman sermayesine karşı başlatılan düşmanlık) birliğin serbest para hareketlerini kontrol altına alma teşebbüsleri yatıyor. Dünya ekonomilerini taciz edip birçok coğrafyada kargaşa çıkaran banka ve fonların merkezi olan Londra’nın AB’den neden uzaklaştırıldığı önümüzdeki zamanlarda daha açık görülecektir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*